MEDENİYETLERDE ÇOCUK VE OKUL
 
Bütün medeniyetler çocukluğu kendilerince önemli kabul eder. Bu nedenle de her medeniyet, kendi anlayışına uygun bir çocukluk anlayışı geliştirmiştir. Medeniyetler kendi geleceğini inşa edecek insanı yetiştirirken, çocukluk dönemine önemli anlamlar yükler. Denebilir ki, çocuğa ne kadar çok değer verilirse, gelecek nesiller o kadar yetkin insan olabilir.
 
Çocuk, medeniyetimizde de çok önemli bir yere sahiptir. Kutsal Kitabımız da çocuğu, “dünyanın süsü” olarak değerlendirir. Ana-babalar genellikle “çocukları için yaşarlar”. Bunun nedeni çocuklarına değer vermeleri ile açıklanabilir. Ama bir sorun var, ana-babaların çocukları için yaşamaları, acaba çocuklarının iyiliğine midir? Hayır. Çünkü çocukları için yaşayan ana-babalar, çocukları ile kuracakları iletişime genellikle, “Bizim zamanımızda…” diye başlayan cümleler kurarak başlarlar. Bu da çocukların iyiliğine olmayan bir durum ortaya koyar. Herkes kendi hayatını yaşar, ama ana-babalar çocuklarına hayatı öğrenmede kılavuzluk etmelidirler. Unutulmamalı ki, bu sadece bir “kılavuzluk” olmalıdır!..
 
Batı medeniyeti hayatı bir bütün olarak algılamadığından dolayı, aşırı bireyselliği ön plana çıkarmıştır. Bunun sonucunda ortaya çıkmış nesil “ben nesli” olarak tartışılır bir konuma gelmiştir. Batı medeniyeti, kapitalist bir anlayışla yeni insan tipini yetiştirmeyi hedeflemektedir. Çocuğu “geleceğin yetişkini” olarak yetiştirirken, çocuğun tek boyutlu olarak yetişmesine özen gösteren Batı medeniyeti, hikmet, fedakarlık, ahdevefa, sadakat, diğergamlık, cesaret, iffet, namus, merhamet ve adalet gibi kavramları dışlar.  Bizim medeniyetimizde insan yetiştirme düzeni, başkalarını düşünmek üzere inşa edildiği halde, Batı’da “İnsan çalışmak için vardır” anlayışı olduğundan, çocukların “insanlaşma sürecinde” eğitim sistemi, kapitalist piyasa ideolojisini destekleyen bir ülküye hizmet eder. Bu durum, Batı medeniyetinin, çocuğun insanlaşma sürecinde, onun mutluluğunu öncelemediğini ortaya koymaktadır.
 
Her medeniyetin kendi anlayışının çocukluğunu oluşturması doğaldır. Aynı zamanda, her medeniyetin ideal gördüğü insan şeklini yetiştirme vasıtası var ve kendine özgüdür. Bizim kültürümüzün insan modeli “insan-ı kâmil”, Batı medeniyetinin insan modeli “kendini gerçekleştirmiş insan” modeli olarak bilinir. Batı medeniyetinin bu insan modeli, günümüzde, Batılılarca da eleştirilen “ben nesli” nin somutlaştırdığı insan modelidir. Bu insan, bütün dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğüne inanır.
 
Bizim medeniyetimizde çocuk, ana-babanın yanında ilahi bir emanettir; onun için geçmişte ana-babalar çocuklarını okula verirken “Eti senin kemiği benim” diyerek onları okula teslim ediyordu. Medeniyetimizde insan yetiştirme düzeninin özünde, “erdemli insanlar” yetiştirme hedefi vardı. Bu da çocukların insan-ı kâmil mertebesine ulaşmış insanlar olmalarını zorunlu kılıyordu. Bizim kültürümüz “insanı” öncelerken, Batı medeniyeti “nesneyi” önceleyerek, yetişmekte olan insanların “tüketici” olmaları üzerine kurgulanmıştır. Batı medeniyetinin bugün içinde bulunduğu durum, yetişmekte olan insanların “ben nesli” diye adlandırılan, sadece kendilerini düşünen insanlar olarak yetişmesinden ibaret görünmektedir. İnsanın gönlüne hitap etmeyen medeniyet algısı, tam ve sağlam bir algı olamaz.
 
Eğitim sistemimiz, tekrar kendi kültürümüzün insan algısını, okulun temel öznesi yaparak, kendi insan modelimizi yetiştirmek zorundadır. Kendi insan modelimizin temel felsefesi,  Yunus’un şu sözleri ile açıklanabilir:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir.
 Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır?”
Sahi “nice okumaktır?” okullarımızın durumu?