Türk futbolu son dönemde 3 temel safsata üzerinde dönüp dolaşıyor… Birincisi “kadro mühendisliği”…

Sözde tüm konu bunun etrafında şekilleniyor.. (!). Nasıl bir mühendislikse… Ortada hesap mesap hak getire… Saldım çayıra mevlam kayıra…

İkincisi “transfer çalımı”….

Aslında kimsenin kimseye çalım malım attığı yok… Yöneticiler güya çok maharetliymişler gibi caka satıyorlar ya bakmayın siz onlara…

Asıl çalımı atan menajerler…

Ellerinden tuttukları 5-10 oyuncuyu kapı kapı dolaştırıp uygun bulduklarına kakalıyorlar… Bunun adı da “kadro mühendisliği” (!) kapsamında “transfer çalımı” oluyor”… Siz almasanız daha fazla verene gidecek adamla neyin mühendisliğiyse, iş olsun işte…

Hadi oradan kimi kandırıyorsunuz?

Siz bu safsatalarınızla, kulüpleri birlikte yönettiğiniz sosyal medya cahillerini ve el verdiğiniz amigo kılıklı sözde gazetecileri kandırırsınız; o kadar…

Durun daha bitmedi..

Başta da söyledik ya bir de “fırsat transferi” var…

Bunlar akıllı tüccar ya; uygun zamanı bekleyecekler, piyasa durulacak, bizimkiler de malın iyisini ucuza kapatacaklar…

Ölme eşeğim ölme…

Oysa; bu fırsat transferi, bildiğiniz, semt pazarlarında kapanışa doğru kalan, çürük - çarık domates - hıyar meselesi gibidir…

Kadroda yer bulamayan, sakatlığı ayyuka çıkmış, başka talibi olmayan futbolcu eskileri, bizimkilerin “fırsat transferi” dedikleri “bakaya dönemine” kalır, üstüne üstlük değerinin kat kat fazlası bedellerle kulüplere getirilirler…

Tam bir “kazan kazandır” modeli…

Alanlarla getirenler aslında aynı safta, aynı kaleye hücum ediyorlar…

Kulüplerin kasasına…

Ortada zaten TFF yok…

Koltuğu kurtardılar ya işleri bitti. Salıver gitsin… Onlara dokunmayan bin yıl yaşasın…

“Devlet” desen; kulüplere verip, Ziraat Bankası’nda batma aşamasına gelen parayı nasıl kurtaracağının derdine düşmüş.

Kimilerine sponsor bulup, tahsilata yönlendiriyor, kimilerini ise rüzgarın akışına bırakıyor…

Eeee, boşuna dememişler, “ne ekersen onu biçersin” diye…

Bal tutan parmağını yalar”… “Rüzgar eken de fırtına biçer