Taka:  Evliya Çelebi Trabzon ziyaretine dair Seyehatnemsine ne notlar almıştır? Bir diğer tabloda Trabzonlu kadınlar musiki meclisinde görülüyor. Gerçekten Trabzon’da bu sosyal doku var mıydı?
 
Şeyihoğlu: Evliya Çelebi’yi Ganita önünde, Beştaşlar mevkii ile resmettim. Elinde kuş tüyü kalem olan zat temsili Evliya Çelebi’dir. Yanında ise zamanın önemli şahsiyetleri Çelebi’ye bilgiler ve ikramlar sunarken resmedilmiştir.
Trabzon’da musiki derken aslında Trabzon’da ne yoktu sormak gerek; İstanbul’da ne varsa Trabzon’da da o vardı. Trabzon Beyefendisi, Hanım efendisi… Tiyatro, musiki, basın yayın, el yazmaları ile kütüphaneler,  şairler, edebiyatçılar, sporcular ve daha da fazlası ile Trabzon sanat, kültür, spor ve ticaret merkezi olmuştur.
Evliya Çelebi ve Trabzon Ziyareti (Ağustos 1640)

…Zengin ve asil bir aileden gelen Evliya Çelebi iyi eğitim görmüş ve eğitimini Enderun'da tamamlamıştır. Döneminin ilimleri yanında hat ve musiki dersleri de alan Evliya güzel sanatlara ve musikiye aşinadır. Bu yüzden gezdiği yerlerdeki gözlemlerinde o bölgeye ait güzel eserleri, musiki ve folkloru mukayeseli bir şekilde eserinde anlatmıştır (Dağlı, 1999:287).
Evliya Çelebi’nin 18 Ağustos 1640’da Batum Vilayeti ve Tarabefzûn-ı (Trabzon’a) a gerçekleştirdiği gezi notlarından bir kısmı şu şekildedir (akt: Çelik Şavk, 2011:33-34-51-53):
          
“Trabzon’un havası ve suyu güzel olup bütün halkı da zevkine ve gezmeye düşkündür. Bazıları içkiye düşkün, gamsız ve kayıtsız kimselerdir; ama zarif dost ve sadık insanlardır. Buralarda kadınlar arasında Abaza, Gürcü; Çerkeş güzelleri olup her biri birer ay parçasıdır. Bu şehrin halkı eskiden beri yedi kısımdır. Bir kısmı idareci ve kibar olan beylerdir ki güzel samur kürklerle gezerler. Bir kısmı ilim ve irfan sahibi şahıslardır. Bunların özel elbiseleri vardır. Üçüncü kısım da tüccarlardır ki Azak, Kazak, Mebril, Abaza, Çerkezistan ve Kırım’a gidip ticaret yaparlar. Çuha ferace ve kontuş, dolama ve yelek giyerler. Dördüncüsü sanayicilerdir ki hepsi çuha ferace elbise giyerler. Beşincisi Karadeniz gemicileridir ki elbiseleri kendilerine göre demir koparan, şalvar, çuha dolama giyerek bellerine astar sararak deniz üzerinde ticaret yaparak para kazanırlar. Altıncısı bağ bekçileri ve bahçıvanlardır. Bu şehirde Boztepe bağları otuz bin kadar bağ ve bahçeler vardır. Yedinci kısım da balık avcılarıdır. Çünkü Trabzonlular balığı pek severler. Yeryüzünde Trabzon’un kuyumcuları gibi usta kuyumcular yoktur. Bir çeşit buhurdan, gülapdan, kılıç, kama, aşçı bıçakları işlerler ki bunlar başka diyarlarda bulunmaz. “Gurguroğlu Bıçağı” adıyla anılan bıçaklar yaparlar; bunlar çok keskin ve kalitelidir. Trabzon baltası adıyla da bir cins balta yaparlar.
 
Ayrıca sedef işçiliği de çok meşhurdur. Buranın kirazları, armutları, üzümleri de gayet nefis olur. Bir de patlıcan inciri denilen bir çeşit inciri vardır. Limonu, turuncu, narı, zeytini her tarafta meşhurdur. Yedi türlü zeytini olur. Trabzon hurması da denilen hurmayı fırında kurutup çeşitli illere gönderirler. Bu hurma, iki üç çekirdekli ve çok lezzetli bir meyvedir. Trabzon’un çeşit çeşit çiçekleri vardır. Trabzon’un dağlarında şimşir, bağlarında servi ve ceviz ağaçları vardır. Zağnos kapısından dışarıda Kavak Meydanı vardır. Paşaların çoğu, tatil günleri askerleriyle birlikte buralara gelip cirit oynarlar. Burası çok geniş bir meydandır. Ortasına üç kat gemi direklerini birbirine bağlayıp dikmişlerdir. Tepesinde de bir altın yaldızlı top vardır. Bütün biniciler atı bırakıp o topa cirit atarlar. Vurana hediye verilir. Bunlar bir tür eğlencedir. Bu eğlencelerle insanlar sıkıntılarını unutup mutlu olurlar… “Hamsiyi yemek Trabzonlulara mahsustur ki Trabzonlular kırk türlü yemeğini pişirirler. Tatlısı, böreği bile yapılır. Kebabı, çorbası, yahnisi, böreği, baklavası olur. Fakat pilaki derler bir çeşit tava yaparlar, çok lezzetlidir.
 
Önce tertemiz ayıklayıp onar onar kamışa dizerler. Maydanoz, kereviz, soğan, pırasayı ince ince kıyıp tarçın ve karabiberle karıştırdıktan sonra pilaki tavasının içine, bir kat hamsi ve bir kat bundan döşeyip su ve zeytinyağını üzerine dökerler. Bir saat kadar ateşte pişirdikten sonra yerler. Bu yemek, gerçekten güzel yemekleridir… Kırmızı bir çeşit karanfili olur ki tanesi açık kırmızı güle benzer, sapsız beşer altışar dirhem gelir. Levrek ve kefal de gayet lezizdir. Buralarda bir karıştan fazla kırmızı başlı tekir balığı, uskumru balığı gibi daha bin türlü balık vardır. Ama bunların hepsinden çok Trabzonluların üzerine düştükleri, hatta alım satımda bazen kavga ettikleri hamsi balığıdır. Hamsin’de çıktığı için hamsi denilmiştir Buraların ilginç bir hikâyesi daha vardır ki o da şöyledir: “Bir torba hamsi ver.” diyerek sırmalı torbalara balığı koyup salınarak giderler. Balığın suyu akarak giderken bazıları suyun aktığına acıyarak: - Bre balığın suyunu ne diye akıtırsın? Suyuna bir pilavcık salsan ne de güzel olur, diye şaka edip sonra da şu beyti söylerler:
Trabzon’dur yerimiz,
Akçe tutmaz elimiz,
Hamsi balığı olmasa,
Nice olurdu hâlimiz.
“Bu balığın faydası öyle çoktur ki yedi gün devamlı bundan yiyen bir kişinin kas gücü fevkalade artar. Balık, kokusu olmadığından yiyene hararet vermez. Ağrısı olan kişi, balık yediği vakit iyileşir. Bir evde yılan ve çıyan olursa hamsi balığının başını tütsü edip bunların kaçmalarını sağlarlar.”
 
Trabzon Kültür Ve Sanat Açısından Hareketli Bir Coğrafyaya Sahiptir
 
Trabzonlu Kadınlar Ve Musiki
 
Özellikle bilinen iki bin yıllık dönemde çok yüksek nitelikte diyebileceğimiz bir sanat hareketliliği göze çarpar. Sanatın her alanında karşılık bulan bu hareketlilik özellikle musiki alanında ses getirir (Trabzon Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, 2006: 227).
 Trabzon’un fethinden sonra Osmanlı açısından stratejik bir yer olarak görülen Trabzon’a devlet teşkilatı hemen kurulmuş, şehir tıpkı Bizans döneminde olduğu gibi küçük İstanbul olma özelliğini sürdürmüştür.
 
Aynı şekilde bu dönemde İstanbul’da egemen olan musiki anlayışının Trabzon’da da takip edildiğini söylemek mümkündür. Nitekim musiki ile ilgisi olduğu bilinen padişahlardan biri olan Yavuz Sultan Selim Osmanlı tahtına geçtiği zamana dek Trabzon’da valilik yapmıştır ve ömrünün en uzun zamanını burada geçirmiştir. Oğlu Süleyman ise çocukluk yıllarını burada geçirmiştir.
 
Ancak, Süleyman’ın Trabzon’da kaldığı süre içerisinde bir musiki eğitimi alıp almadığı bilinmemektedir. Günümüzdeki Gülbahar Hatun Camii’nin geçmişte var olan yapısıyla Trabzon’da önemli bir külliye olduğu düşünüldüğünde, pekâlâ musiki eğitiminin bu dönemden itibaren var olduğu sonucu ortaya çıkar ki, bu ihtimal göz ardı edilmeden tarihi kaynaklarda araştırılması gereken bir husustur (Akat:2012:28-29).
 
Toplantılar Müzikli Eğlenceli Olurdu
 
Cumhuriyetten önceki dönemde, toplumun düğün, sünnet gibi özel günleri, bayramları, iki ayrı mekânda, kadın ve erkek iki gruba ayrılmış olarak (haremlik/selamlık olarak nitelendirilebilir) topluca kutladıkları bilinmektedir. Her iki grubun da ortak özelliği, toplantıların mutlaka müzikli eğlence türünde yapılmış olmasıdır. Trabzon’da müziğin son derece önemli olduğunun kanıtı, şehir halkının piyano gibi batı kökenli bir enstrümana bile yabancı olmaması ve Geleneksel Türk Sanat Müziğine düşkünlüğü ve ilgisinin neredeyse her aile ferdinin bir müzik aleti çalabilmesi düzeyinde olmasıdır (Usta, Soytürk, 1996:100). Bunlardan biri olarak Bestekâr Leyla Saz Hanım, Giritli Sırrı Paşa’nın eşi olarak 1879 yılında Trabzon’da bulunarak musiki çalışmaları gerçekleştirmiştir. Oturdukları ev şimdiki Rus Konsolosluğu’dur.
 
Leyla Hanım evlerde çok iyi ud çalan hanımların varlığından dolayı birlikte gerçekleştirdikleri meşkler ve dersler yoluyla musiki çalışmalarını bu hanımlarla birlikte sürdürmüştür (Baylan,2011’den akt: Akat:2012:29).
 
Trabzonlu kadınlara dair geçmiş dönemlerdeki kayıtlarda geçen ferace ve sim kuşak kadınların giyim kuşamlarına dair bazı ipuçları vermektedir. Söz konusu giysi daha çok vücut ölçülerini belli etmeyen kapalı bir örtünme tarzının sembolüdür. Bu arada kadınların vazgeçemedikleri takılar olan altın bilezik ve küpeyi de zikretmekte fayda vardır. Farklı zamanlarda başta İstanbul olmak üzere Osmanlı Devleti’nin muhtelif şehirlerini gezen seyyahlar da Türk kadınının giyim kuşamı hakkında benzer bilgiler vermişler ve kadınların sokakta tanınmayacak derecede kapalı giyindiklerini belirtmişlerdir. Diğer şehirlerdeki kadınların giyim tarzlarıyla Trabzon’dakiler arasında çok büyük bir benzerliğin olacağı şüphesizdir. Ancak günlük hayattaki uğraşıların da tesiriyle köylü kadınlarla şehirli kadınların giyimleri arasında bazı farklılıkların olması muhtemeldir (Kırpık, 1999: 285).
 
Taka: Yarın, Ressam Şakir Şeyihoğlu’nun yağlıboya tekniği ile görselleştirdiği, “Milis Kuvvetlerinin Ruslara Karşı Mücadelesi, Ayrıca Trabzon’un Düşman İşgalinden Kurtuluşu” isimli tablolar ile tarih kitaplarının sayfaları  arasından derlenen detaylı bilgileri sunacağız.
 
Şakir Şeyihoğlu
Editör: TE Bilisim