Tüm ailenin bir araya gelmesine sebep oldun.
Uzaklıktan, işten güçten, dünya telaşından birbirini görmeyenlerin kucaklaşmasına vesile oldun.
Eş,dost,akraba... Sayende uzun uzun sarıldılar görünmeyen o bağa.
Önce ağlaştılar, sonra gülüştüler, sonra yine ağlaştılar yanı başında.
Küsleri barıştırdın.
Kırgınlıkları bitirdin.
Kalbindekileri söze dökemeyenleri sarmaş dolaş eyledin.
Elleri kenetledin. Gözleri gözlere değdirdin usulca.
Zamanı durdurdun, miş’li, mış’lı cümleler kurdurttun dillere...
Sana hiç yakışmayan yeşil tabutun başında bulmak bizi kahretse de!
Yola çıkmıştın bir kere...

Son çınardın.
Neslini bitiren son çınar...

Ananemdin.
Oynaştığımızda Nazmiye Hanım derdik sana.
Nazmiye Hanımımızdın.

32’sinde 7 çocukla bu dünyaya tek başına meydan okumaya çalışan, yalan, dolan bilmeyen, verilen sır’ı öldürseler kimselere anlatmayan, kendi tabiriyle “ uygunluk olsun “ diye uğraşan, basit bir yer bezini bile bize onlarca kez ovuşturacak kadar temizlik hastası, kapalı pencerelere asla tahammül edemeyen, bir araya gelindiğine sözleri tüm torunlarının dilinde fıkra misali dolanıp duran Nazmiye Hanım...
Gittin...

Çınar devrildi...

Sınırı sonsuzluk olan bu kainatta, bir kez daha karşılaşır mıyız bilemem ama, dilerim ruhun huzurla kulaç atar cennet deryasına...
Bedeninin uyuduğu topraklar gül bahçesine dönsün.

Rabbimin rahmeti üzerinde olsun.

Pencere kapandı.

Güle güle anane...