Birbirimize karne vermeyi çok seviyoruz. Tabii ki önce öğrencilere karne vermekten, onları bir sıralamaya tabi tutmaktan müthiş keyif alıyoruz.

Birkaç hafta önce öğrencileri TEOG sınavı ile sıralamaya tabi tuttuk. Sonuçlara istediğimiz yerden bakarak, kendimiz de mutlu olduk(!) Geçen hafta da öğretmen adaylarının girmiş oldukları “alan bilgisi sınavı” sonuçlarına bakarak, öğretmenlerin yetersiz olduklarına hükmettik. Bu sonuçlardan eğitim fakültelerinin, fen-edebiyat fakültelerinden daha başarılı olduklarına sevinenlerimiz oldu. Bu sonuçlar nasıl okunmalıdır?

Bu sonuçlara bakarak, öğretmenlere kötü karne vermek gerçekçi bir değerlendirme değildir. Çünkü sınava girenler öğretmen değil, “öğretmen adayı” dırlar. Mesela Matematik(lise) ortalaması 20. Yıllardır matematik öğretmenliği yapan bir matematik öğretmeninin 20 alması mümkün değildir. Öğretmen adaylarının 20 puan almaları, meslekteki öğretmenlerin karnesinin kötü olduğu anlamına gelmez; bu durumdan böyle bir sonuç çıkarmak öğretmenlere haksızlıktır. Yani öğretmen adaylarının puanlarına bakarak, bütün öğretmenlerin kötü olduklarına hükmetmek, hiçbir bilimsel bulgu ile tutarlılık göstermemektedir.

Öğretmen adaylarının alan bilgisi testinden düşük not almaları, onların meslek öncesinde iyi yetişmemiş oldukları yönünde bir fikir verebilir. Bu durumun dikkate alınması ve öğretmen yetiştirme düzeninin niteliğinin artırılması yönünde çalışılmasının zorunlu olduğu anlaşılmaktadır.

Eğitim fakültelerinin fen-edebiyat fakültelerinden daha başarılı oldukları çıkarımı da yanıltıcı olabilir. Şöyle ki; eğitim fakültelerindeki dersler lisede okutulacak derslere göre kurgulanmış olduğundan, bu öğretmen adaylarının alan bilgisi notları daha iyi olmuş olabilir. Ayrıca bu sınav sorularının eğitim fakültesi hocaları tarafından hazırlandığını da unutmamak gerekir. Fen-edebiyat fakültesi programı, lise derslerine göre değil, ilgili alanda bilimsel çalışma yeterliği gerektiren bir programa göre öğretim yapılmaktadır. Bu durum da fen-edebiyat fakültesi öğrencilerinin eğitim fakültesi öğrencilerinden daha düşük puan almalarına neden olmuş olabilir. Buna göre; eğitim fakülteleri ile fen-edebiyat fakülteleri arasındaki puan farkı, eğitim fakültelerinin daha başarılı olduğu anlamına gelmez.

Eğitimde kalite, kaliteli öğretmenle olur; doğru. Ama kaliteli öğretmen nasıl yetişir ve gelişir? Bu sorunun cevabı, ülkemizde, henüz bilimsel bir yaklaşımla, maalesef cevaplandırılamamıştır. Kaliteli öğretmen, kaliteli öğretim elemanlarının hizmet öncesinde vereceği eğitimle hazırlanan ve hizmet içinde de kişisel ve mesleki gelişiminin belli bir formatta kurgulanan bir düzende gerçekleştirilebilir. Hizmet öncesi eğitim istediğiniz kadar kaliteli olsun, eğer öğretmen eğitimi hizmet içinde sürdürülmezse, eğitim kalitesinin sürdürülebilir olması mümkün değildir. Öte yandan hizmet öncesi eğitimde kalite sorunu varsa, hizmet içi eğitim ne kadar kaliteli olursa olsun, öğretmen eğitimi eksik kalmaya mahkûmdur.