Onduline Avrasya Teknik Danışmanı Atilla Gürses’in konuşmacı olarak yer aldığı İnşaat Mühendisleri Trabzon Şubesi salonunda düzenlenen seminere Trabzon Şube Başkanı Mustafa Tiryaki ve çok sayıda üye katıldı. Gürses, sünger şehirler ile ilgili bilgilendirdi. 

“TRABZON’DA ÖLÜMCÜL  SEL FELAKETLERİ YAŞANIYOR”

Gürses, bilgilendirdiği konuşmasında “Son yılların en büyük çevre sorunu olan küresel ısınma, şehirlerimizin alt yapısında büyük değişiklikler yapmamıza, belki de baştan aşağı değiştirmemize neden olacak. Her +1°C sıcaklık artışı ile ısınan hava yüzde 7 daha fazla su taşıyabiliyor, içinde tutabiliyor ve ağır yağışlara neden oluyor. Bir yandan iklim şartları ağırlaşırken diğer yandan aşırı yapılaşma sonucunda geçirimsiz yüzeyler artıyor, beton, asfalt kaplı yüzeyler üzerine gelen yağış suları, toprak tarafından emilemeden akıp gidiyor. Yağmur suyu kanallarının olmaması veya yetersiz olması ve tasarımları düşük yağışlara göre yapılmış mevcut yağmur suyu alt yapılarının yağmur sularını taşımasının imkansız hale gelmesi sonucunda çökmesi nedenleri ile ülkemizin dört bir yanındaki şehirlerimizde olduğu gibi olduğu gibi Trabzon’da da ölümcül sel felaketleri yaşanıyor.” Dedi. 

“KENDİ OLANAKLARIMIZLA ÇÖZÜME KATKI SUNMAMIZ GEREKİYOR”

Gürses, konuşmasında şunları kaydetti: “23 Haziran 2017 tarih ve 30105sayılı T.C. Resmi Gazete’de yayımlanan, Yağmur Suyu Toplama, Depolama ve Deşarj Sistemleri Hakkında Yönetmeliğimiz her ne kadar eksikleri olsa da, yönetmelikte tanımlanan çözümlerin bir kısmının uygulanması bile birçok şeyi değiştirebilir. Belediyelerimiz büyük bir özveri ile sorunu çözmek için çaba gösteriyor ancak çözüm için sadece Belediyelerimizin çabaları yeterli değil. Bizlerin de kendi olanaklarımızla çözüme katkı sunmamız gerekiyor. “

“KAPSAMLI ALT YAPILARININ YANINDA YAĞMUR SUYU YÖNETİMİ SİSTEMLERİ VAR”

Atilla Gürses, konuşmasında şöyle devam etti: “23 Ocak 2021 tarih ve  31373sayılı T.C. Resmi Gazete’de yayımlanan, Planlı Alanlar İmar Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 5. Maddesine göre; 2000 m²’den büyük parsellerde yapılacak yapılarda mekanik tesisat projesine; çatı yüzeyi yağmur sularının, tabii zemin altında tesis edilecek yağmursuyu toplama tankında toplanması, gerekmesi halinde filtre edilerek yeniden kullanılması amacıyla yağmursuyu toplama sistemi projesi de eklenir. İlgili idarelerce daha küçük parsellere ilişkin de zorunluluk getirilebilir. Yağmursuyu toplama tankı, parselin yan, arka veya parsel sınırına 3 m. den fazla yaklaşmamak kaydı ile ön bahçe zemini altında konumlandırılır. Toplama tankı tahliye hattı, varsa yağmursuyu şebekesine bağlanır, atık su şebekesine bağlanamaz. Böylelikle en azından binalarımızın çatılarına yağan yağmur sularının bir kısmını tutma olanağı elde edilebilecek, ancak bu da yeterli değil. Uygun alt yapıyı oluşturursak, çatılarımıza yağan yağmur sularının tamamını geçici olarak çatımızda tutup, yağmur suyu kanalında baskı oluşturmayacak şekilde yavaş yavaş boşaltabiliriz.  Dünyadaki pek çok büyük şehire baktığımız zaman çok kapsamlı alt yapılarının yanı sıra detaylı bir Yağmur Suyu Yönetimi Sistemleri var. Belediye, Üniversiteler ve Sivil Toplum Kuruluşları birlikte çalışarak projelerini oluşturmuşlar ve adım adım uygulamaya geçirmişler.  Bunun sonucunda da üçte biri deniz suyu seviyesinin altındaki Hollanda şehirlerinde (en düşük nokta deniz seviyesinden 6,7 metre aşağıdadır)deniz suyu 4,7m yükseldiği zaman sadece liman bölgesi sudan etkilenirken, bizde denizden ortalama 25 m yüksekte olan Antalya’da neredeyse her şiddetli yağmurda sel baskınları yaşanıyor.”

“SÜNGER ŞEHİR KONSEPTİNE GEÇMEMİZ GEREKİYOR”

Gürses, açıklamasında “Amsterdam Şehrinde, 26 Nisan 2021'de kabul edilen yağmur suyu yönetmeliğine göre, yeni binalar ve büyük tadilata tabi olan mevcut binalar için metrekare başına en az 60 litre yağmur suyu depolama ve bu yağmur suyunu takip eden 60 saat içinde tahliye etme yükümlülüğü getirilmiş. Dünyadaki tüm uygulamaları dikkate alarak bizim de bir an önce yağmur suyu toplama, depolama ve deşarj sistemleri hakkında yönetmeliğimize uygun projelerimizi oluşturup, tüm şehirlerimizde Sünger Şehir yani geçirimli yüzeylere sahip şehir konseptine geçmemiz gerekiyor.” İfadelerine yer verdi. 

“SÜNGER ŞEHİRLERDE YAĞIŞLAR DÜŞTÜĞÜ ALANDA DEPOLANIR”

Sünger şehirler ile ilgili bilgi veren Gürses, konuşmasında "Sünger şehirler" terimi, ağaçlar, göller ve parklar gibi bol doğal alanlara sahip kentsel alanları veya yağmuru emmeyi ve taşkınları önlemeyi amaçlayan diğer iyi tasarımları tanımlamak için kullanılır. Sünger şehirlerin ana fikri, yağışın yerinde yüzey akışı haline gelmesinin engellenmesidir.  Sünger şehirlerde yağışlar düştüğü alanda depolanır, bitkileri ve hayvanları besler ve yer altı su kaynaklarının beslemesini sağlar. Kentsel alanlarda suyun depolanıp kullanılması, toprak tarafından emilmesi ile bitki ve hayvanların kullanması suyun sadece afet ve sel boyutu değil, tedariki boyutunda da fayda sağlamaktadır. Kent kendi su ihtiyacının bir kısmını kendisi yağışlardan elde ederek kullanabilmektedir. Sünger şehir konsepti sel, su baskını ve bunlardan kaynaklanan can ve mal kaybını engellemektedir. Ancak, diğer yandan bahçe sulaması, tuvalet rezervuar suyu gibi düşük arıtma seviyeleri ile karbon emisyonu yapmadan su tedariki sağlanabilmekte, kentin su talebi düşmektedir. Araştırmacılar yedi büyük şehrin ne kadarının çimen, ağaçlar, göletler ve göller dahil olmak üzere 'mavi ve yeşil altyapı' ile kaplandığını ve beton, kaldırım ve binalar gibi 'gri altyapı' ile kaplandığını ölçtü. Ayrıca, ne kadar su tutabileceğini değerlendirmek için kentsel toprağın türüne ve dokusuna ve ayrıca suyu tutmaya ve akışı önlemeye yardımcı olabilecek bitki örtüsüne de baktı. Hesaplamaları yapmak için uydu görüntüleri, yapay zeka ve makine öğrenimi kullanıldı. Analiz edilen yedi şehir New York, Londra, Singapur, Mumbai, Auckland, Şanghay ve Nairobi idi. Her birine yüzde 1-100 arasında bir "süngerimsilik" yüzdesi verildi. Daha yüksek derecelendirmeye sahip şehirler yağış sırasında daha fazla su emebilir. Yeni Zelanda'nın Auckland'ı, büyük ölçüde yağmur suyu sistemleri, birçok golf sahası, yeşil parklar ve iyi büyüklükteki konut bahçeleri sayesinde yüzde 35 sünger derecesiyle en üst sırada yer aldı.Onu yüzde 34 ile Nairobi takip ederken, New York, Mumbai ve Singapur %30 ile üçüncü, Şanghay ise yüzde 28 ile dördüncü sırada yer aldı. Son sırada, esas olarak yüksek beton seviyeleri ve zayıf toprak emiciliği nedeniyle yüzde 22 ile Londra vardı.” İfadelerine yer verdi. 

“BİRİNCİL AMAÇ SU BASKINLARINI ÖNLEMEKTİR”

Bilgilendirmede bulunan Gürses, “Yağmursuyu yönetimi; Yağmursuyu Yönetimi, yağmur suyu hasadı, kentsel taşkın yönetimi ve yağmur suyu akış kirliliği kontrolü (filtreleme) dikkate alınarak, kentsel ve kırsal alanların yerel habitatını korumak, doğal hidrolojisini-su dengesini geliştirerek akış hacmini azaltmak, fazla akıştan yararlanmak ve su kalitesini iyileştirmek için bir dizi karşı önlemdir. Yağmursuyu sistemi; Yönetmeliğimiz olmasına rağmen Türkiye’de henüz yeterince üzerinde durulmayan ancak gelişmiş ülkelerde yaygın şekilde kullanılan yağmur suyu sistemi, yağışların ve toplanan diğer suların toplama havuzlarına ve konutlardan uzağa taşınması için kurulan sistemdir. Birincil amaç su baskınlarını önlemektir. Yeşil (bitkilendirilmiş) çatılar; Yağmur Suyu Yönetimi Çözümlerinin en önemli bileşenlerinden biridir.  Son yılların en büyük çevre sorunu olan küresel ısınmaya karşı alınan önlemlerden birinin de mevcut yeşil alanların korunması veya yeni yeşil alanlar yaratılması olduğunu biliyoruz. Bu anlamda günümüzde yeşil çatılar özellikle yoğun yapılaşmanın olduğu alanlarda kaybedilen yeşil alanların mikro klimaya yaptığı olumsuz etkileri tersine çevirmek veya dengelemek için kalabalık şehirlerde ekolojik bir öge olarak önem kazanmıştır. Bunun yanısıra yeşil çatıların ticari ve kamusal yapılarda prestij unsuru olarak tercih edildiğini görmekteyiz.  Artık Avrupa’da bir çok şehir yönetimi yerel yasalarında yeşil çatıları yeni yapıların inşası için mecbur kılmakta , fonlarla da yatırımcıları desteklemektedir. Yeşil çatıların yağmur suyu yönetiminde birinci derecede önemli olduğu vurgulanan Almanya’da her yıl inşa edilen binaların %10’unda yeşil çatı uygulanıyor ve bu oran giderek artıyor. Yeşil çatılar Almanya’da özellikle konutlarda kullanılarak, kullanıcılara çatılarında yeşille iç içe yaşama alanları sunmaktadır. Biz iseYağmur Suyu Toplama, Depolama ve Deşarj Sistemleri Hakkındaki Yönetmeliğimizde yeşil çatı,sadece ‘’Yüzey alanı bitkilerle kaplı olan çatıyıifade eder’’ şeklinde tanımlanmış ve eklerinde uygulamadan hiç bahsedilmemiş.  Yeşil Çatıların tarihine baktığımızda, yapıların toprakla kaplanması fikri, ısı ve yangın korunumu, kamuflaj gibi nedenlerle bina yapımı kadar eski bir konudur. Türkiye’de bu güne kadar sadece görsellik amacı ile uyguladığımız YEŞİL (Bitkilendirilmiş) Çatıları, bizim de Yağmur suyu yönetimi sisteminin en önemli bileşenlerinden biri olarak kullanmamız gerekiyor. Yeşil çatılar yağmur sularını, seçilen sisteme bağlı olarak yüzde 50 – 90 oranında tutarak, özellikle şiddetli yağmurlarda, yağmur suyu kanallarının aşırı yüklenmesinin, su birikmelerinin su baskınlarının ve sellerin önlenmesine önemli katkıda bulunur. 

Mavi çatı; geçici su depolaması ve depolanan suyun, kademeli olarak serbest bırakılmasını sağlamak için tasarlanmış bal peteği paneller veya geocellerden oluşan bir sistemdir. Mavi çatılar, geçirgen yüzeylerin olmaması nedeniyle sel riski taşıyan kentsel alanlarda, teras veya düşük eğimli çatılar üzerine inşa edilir.” 

“YAĞIŞIN TAMAMI, MAVİ-YEŞİL ÇATI SİSTEMİ İLE TUTULABİLİR”

Trabzon’a değinen Gürses, “Mavi çatılar tek başına uygulanabilecekleri gibi, yeşil çatı sistemi ile entegre edilerek mavi-yeşil çatı adını alır ve yağmur su tutma kapasitesi en üst düzeye çıkarılabilir ve sarnıçlar, gözaltı havuzları veya yeraltı depolama tankları gibi diğer yağmur suyu yönetim araçlarına olan ihtiyacı büyük ölçüde azaltabilir. Mavi-yeşil çatıların yeşil çatı katmanı suya tamamen doymuş olsa bile, suyu seçilecek sisteme bağlı olarak ilaveten 55 lt/m2’ye kadar tutup (çatı üzeri su rezervuarı oluşturup), üstteki bitki örtüsü için mükemmel büyüme koşulları sağlar. Trabzon’da 10 Temmuz 1992 tarihinde tespit edilen Günlük Toplam En Yüksek Yağış Miktarı olan 115,1 mm yağışın tamamı, mavi-yeşil çatı sistemi ile tutulabilir.”

Dr. ATİLA GÜRSES KİMDİR?

1955 Çankırı doğumlu, aslen Muğla Milas’lı olan Atila Gürses,ilk ve orta okulu Muğla’da okuduktan sonra önce İstanbul Pertevniyal Lisesi’nden daha sonra da İ.T.Ü. Mimarlık Fakültesinden mezun oldu. Mezuniyetinden sonraİ.T.Ü. Döner Sermayesinde ve Fiziksel Çevre Kontrolu Kürsüsünde çalışırkenaynı zamanda Yüksek Lisans’a devam etti ve 1982’de o dönem çok popüler olan Prefabrikasyon konusundaki Yüksek Lisanseğitimini  tamamladı. 1982-1994 yılları arasında Onduline Yapı Malzemeleri Firmasında proje mimarı, proje şefi ve şantiye şefi olarak görev yaptı. 1994 yılında Onduline Avrasya firmasında çalışmaya başladı ve 1994-2010 yılları arasında Teknik Uygulama Koordinatörü, 2010-2020 yılları arasında Proje Müdürü olarak görev yaptıktan sonra 2020 yılı sonunda emekli oldu. Çalışma hayatına devam ederken İ.T.Ü. Fen Bilimleri Enstitüsünde Doktorasını tamamladı.  Çalışma hayatında her zaman yeni teknolojilere ilgi duyan, firmanın AR-GE ekibinde yer alan ve Sanayi Üniversite işbirliği için gönülden çaba gösteren Atila Gürses,İMO’nun ilk Beton Kongresi yürütme kurulunda görev aldı ve  Lift Slab Sistemleri ile Şişirme Beton Kabuk Sistemleri konusunda konferanslar verdi.  Çalışma hayatı boyunca yalıtım sistemleri ve çatı kaplama malzemeleri konusunda Orta Asya , Orta Doğu, Balkanlar, Afrika ve Türkiye’nin hemen hemen her yerinde,  yüzlerce seminer verdi. Çatı, yalıtım, sıfır enerjili binalar, yeşil çatılar ve deprem konusundaki makaleleri birçok sektörel dergide yayımlandı. Sektörel dernekler, İzoder, Bitüder, Çatıder ve Türkiye İmsad’da birçok komisyonda görev alan Atila Gürses,  2011-2012 yıllarında Çatıder Yönetim Kurulu Başkanlığını yaptı. 2021 yılı başından itibaren Onduline Avrasya firmasında Teknik Danışman olarak görev yapmaktadır.
TAKA/AYŞEN KARABİNA

Editör: Doğukan ÖZKURT