Malum Sonbahar… Hava 30 derece denizlik, 20 derece montluk olunca ısı ayarı tutturamayan bendenizde yılın ilk gribinden nasibimi alarak yatak döşeklik olmayı başardım. Normalde günlerce direnirdim ama bu yaşımda yeniden başlayan üniversite serüvenime hocaların burunlarından kıl aldırtmayıp bir ders gelmeyene %7 devamsızlığı çakmalarına direnemeyeceğimi anladığımdan olsa gerek  ee bir de ilaç içmeye karşı olunca, mecburen acile gidip serum taktırmak durumunda kaldım. Serum kolumda dinlendiğim sırada tanıştık onunla… Yuvada kolu kırılınca annesi apar topar acile getirdiği ve o sırada evden telaşlı çıktığı için resmi belgelerini almayı unuttuğundan ufaklığı orada bana teslim ederek eve gitmek zorunda kaldığından –Biz buradayız. Sorun yok. Rahatça gidip gelebilirsiniz deyince belikli annesinden ayrılmak biraz zor gelse de, çocuklarla aram iyi ötesi olduğundan hemen kaynaşıverdik onunla. –Adın ne senin? Dedim.
-Cemil. Dedi. Berkecan, Buğruasu, Canberk, Çişil vs. yeni moda çocuk isimlerine karşın hastane yatağında kolunda alçısıyla masum bir halde oturan bu ufaklığın isminin Cemil olması hoşuma gittiğinden olsa gerek daha bir kanım kaynadı miniğe. Kanımın ısınmadığı, hele annesini-babasını sevmediğim çocuğu hiç sevmem. Sevemem. Sevmek içinde hiç zorlamadım kendimi. Sevginin zorlamayla olamayacağını bilirim.  –Kaç yaşındasın Cemil? Dedim. İri kara gözlerinde mahcup bir edayla - 4,5 dedi. Belli ki utanmıştı. Üstelemedim… Gülümseyerek bana güvenmesi için bekledim. Dayanamadı tabi… Meraklı bir tavırla -Sana ne oldu? Kolundaki ne diye sorunca, grip oldum dedim.
-Grip ne ki?
-Grip bir hastalık çeşidi. Bu kolumda ki de Serum. Vücudumdaki mikropları öldürmeye ve onlara karşı da direncimi arttırmaya yarayacak.
-Nasıl?
Çocukken gripin ne olduğunu kızıma anlattığım şekilde ona da anlatmaya çalıştım.
-Vücudumuzda şu an bizi koruyan iyi askerler var. Ve ben bir şekilde vücuduma kötü askerleri de almak durumunda kaldım. Şu an iyi askerlerle kötü askerler içimde savaş ediyor. Ve bu serumun içinde iyi askerler için savunma silahları, onları besleyecek yiyecekler var. İyi askerler kazansın diye onları kolumdaki damardan içeriye gönderiyorum.
-Haaa desene sana şu an darbe yapıyorlar!
Buyur!!!
4,5 yaşındaki çocuğun anlatımıma büyümüşte küçülmüş bir tavırla verdiği bu hiç beklenmedik cevap karşısında zönk dedim kaldım resmen. Allah’ım biraz daha konuşsam bu çocuk kesin bana savaş stratejilerini de anlatmaya kalkar dedim. Daha bir sevdim ufaklığı. Bilge çocukların hali bir başka oluyor. 4,5 yaşındaki zekâyla nasılda hemen kurmuştu mantığı.
4,5 yaşındaki çocuğun kurduğu mantığı vaktiyle koca koca adamların kuramamış olmasının bu güne yansıyan sonuçlarının izlerinden bu ufaklığında etkilenmiş olduğu gayet netti. Kim bilir gençlik yıllarına nasıl yansıyacak bu durum? İleride nerede olacak küçük Cemil? Dedim ve uzun uzun seyrettim onu.
Büyük adamların onlara biçtiği kan dolu bir dünyada mı, yoksa barış ve huzurun keyiflendirdiği yaşanılası bir dünyada mı? Bilmiyorum ama bu hafta içinde Başbakan Danışmanı ve AK Parti eski vekili Muhsin Kızılkaya’nın bir haber kanalında şehit olan askerler için söylediği sonrasında da kamuoyundan özür dilediği “ Zaten işi o, maaş alıyorlar. O insanların görevi hayatını vermek ve onun için maaş alıyor. Ekstra bana bir iyilik yapmıyor.” Sözleri her nerede olursanız ve her kim olursanız olun önce vicdanlı insan olmak gerektiğini, dedirtti bir kez daha bana!
Empati yeteneği olmayan bir insana siz ne derseniz deyin anlamaz!
Nasıl anlar biliyor musunuz? Aynı acıyı yaşarsa!
Ve hiç kimse aynı acıyı yaşamadan bir diğerinin yaşadığını anlayamaz! Nasıl ki başkası kansere yakalandığında, üzülür ve o ortamdan uzaklaştığınızda etkisi azalır ve unutursunuz ama aynı hastalık sizin sevdiklerinize değip onları hırpalamaya başladığında ki can acısıyla ortak nokta üzerinde fikir ve reçete alış verişinde bulunursunuz… İşte şu an içinde bulunduğumuz durumun özeti bu!
O danışman ve onun gibilerin hayatlarına bakarsanız kan ve gözyaşı dolu olayların neden sonlanmadığını daha iyi anlarsınız.
Parasıyla değil mi? Ölmem arkadaş! Diyor aslında…
Neden benim çocuğum şehit olsun? Benim param var diyor… Neden askerlik yapsın ki? Senin paran yok! Al 32 lira er maaşını sen öl diyor!
 Sizin çocuklarınız, bizim çocuklarımız ölmesinler diye onlar ölüyorlar sayın eski vekil! Aslında size çok büyük iyilikler yapıyorlar! En azından o dilinizden düşürmediğiniz fakat ne hikmetse henüz hiçbirinizin uzaktan yakından tatmadığı ŞEHİTLİK MERTEBESİ’nde tıpkı yavrularıyla birlikte yitip giden annelerin-babaların yaşadığı evlat acısıyla sizi tanıştırmıyorlar! Velev ki 32 lira değil de 3200 TL alsın… Hiçbir ana kuzusu gencecik yaşta toprağı hak etmiyor! Kalbinizden geçenlere diliniz hâkim olsun! Bazı sözlerin özrü olmaz!
Bir şehit yakınından duymuştum. Şehitler Ölmezmiş deyip duruyorlar! Gel de anasına sorsunlar bakalım, ölüyor muymuş? Ölmüyor muymuş?
Allah seni vicdansız yüreklerden korusun Cemil!