Atatürk’ün “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” sözü günümüz yöneticileri için de uyarlanabilir.
Evet sadece Türk futbolunun değil Türk sporunun gelişmesi adına ahlaklı sporcu kadar ahlaklı yönetici sorunu yaşıyoruz.
Tabiri caizse Türk futbolu yöneticilerin elinde oyuncak oldu.
Şenol Güneş’in bir açıklaması vardı;
“Eskiden futbolu fakirler oynar zenginler izlerdi, şimdi ise zenginler oynuyor fakirler seyrediyor.”
Gerçekten de çok doğru bir tespit.
Taraf olan insanlar sağduyudan yoksun hale geldi.
Ortak akıl, sevgi ve saygı kalmadı.
Buna bir de konu mankeni yöneticiler eklendi.
Para ve güç çatışmaları başladı.
Aslında bir eğlence olan futbolun kimyası bozuldu.
İnsanlar sürekli futboldan eski keyfi almadığını söylemeye başladı.
Neden? Çünkü sporun eğlence yönünü rafa kaldırdık.
Her gün yeni bir olay, skandal konuşur olduk.
Artık spikerlerin goool diye bağırmaları bile samimiyetsiz geliyor bana.
Disiplin yok, organizasyon desen hak getire.
Türk futbolunu batağa sürükleyen en büyük sorunlardan biri de futbolculara harcanan milyon Euro’lar.
Ancak kaliteli bir alt yapı için bu paralar esirgeniyor.
Sonra da “alt yapılardan oyuncu yetişmiyor” palavralarıyla insanlar avutulmaya çalışılıyor.
Halbu ki alt yapılarda ne cevherler var da kıymetini bilen yok.
Bu konulara neden girdim.
2010-11 şike sezonuna gitmeyeceğim.
Türk futbolunun nasıl yönetildiği için 2010-11 sezonuna gitmeye de hiç gerek yok.
Malumunuz, Başakşehirli oyuncuların birkaç hafta önce Rizeli basın mensuplarına saldırması olayı günlerce konuşulmuştu.
Olaya asıl karışan futbolcular bir anda ceza almaktan kurtuldu ya da kurtarıldı.
İki oyuncu göstermelik olarak kadro dışı bırakıldı.
Sonra PFDK bu oyunculara 5’er maç ceza verdi, Tahkim, ‘saldırı’ olayını ‘kavga’ya dönüştürdü ve oyuncuların cezaları 3 maça indirildi.
Ardından Başakşehir Kulübü, göstermelik olarak kadro dışı bıraktığı oyuncularını affetti(!)
Evet, şikeyi aklayan bu TFF için ‘dayak’ olayı devede kulak kalıyor maalesef.
Bu sadece yaşananların en basit örneği.
Adamına göre hareket edildiği müddetçe bırakın Türk futbolunu Türk sporu bir adım ileriye gidemez.
Sadece futbolda değil, tüm spor branşlarında yaşanan doping ve ırkçılık bile Türk sporunun içinde bulunduğu durumu özetliyor aslında.
Bir kulüp başkanı kalkıp, başka bir kulüp başkanını tokatlama cesaretini nerden buluyor?
Aynı kulübün asbaşkanı, Basketbol Federasyonu Başkanı’nın yanında hakemlere ağza alınmayacak küfürler edebiliyor.
Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün.
Beşiktaş’ın Bursaspor ile oynadığı müsabakada Querasma’nın rakiplerine yaptığı hareketler saatlerce konuşuldu.
NTV Spor’da yayınlanan %100 futbol programında Rıdvan Dilmen, Quaresma’nın hareketlerine örnek olarak “TFF güven vermiyor. İtalya'da futbolcu kendini attı diye ceza alıyor” şeklinde bir ifade kullandı.
Ama kullandığına da bin pişman oldu!
Programın sunucusu Güntekin Onay'ın verdiği  “İtalya'da şike yapan Juventus da olsa küme düşüyor ama” cevabı karşısında Rıdvan Dilmen’in dili tutuldu!
Niye? Çünkü Türkiye’de üzerinden yıllar geçmesine rağmen halen şikenin cezası verilemedi.
Sonra bu insanlar çıkmış, adaletten, haktan, hukuktan, güvenden bahsediyor.
Bakın İsveç Futbol Federasyonu, Göteborg-AIK arasında oynanması gereken lig karşılaşmasını şike hazırlığının ortaya çıkarılması nedeniyle ertelendiğini açıklıyor.
Bırakın Türk futbolunu Türk sporunun çivisi çıktı.
Kimseye güven kalmadı.
Güçlü olan, güçsüzü masabaşında ezmeye çalışıyor.
Sonra buna ‘sporda rekabet’ deniyor.
Nasıl rekabet bu?
Türk sporunun, zeki, çevik ve ahlaklı sporcuların yanında ahlaklı da yöneticilere ihtiyacı var.
MHP Kocaeli Milletvekili, eski futbolcu Saffet Sancaklı, Meclis Toplantısı’nda TFF ile yaptığı açıklamalar konusunda haksız mı?
Sonuna kadar haklı.