Bu şehir güzelse senin yüzünden...
                                          Nazım Hikmet
 
Bazı şehirler vardır; ne büyüklükleri bir kıtaya sığar ne de güzellikleri. O şehirler bir tanedir. Ve ben o şehri anlatacağım sizlere bugün. Belki biraz da haddimi aşmış olacağım ama siz mütevazi biri olduğumu kabul edin yine de...
 
Evet, işte tam da 33 aydır o şehirde yaşıyorum göçmen kuşlar gibi ben. Ya da her seferinde kürkçü dükkanına geri dönen yalnız bir tilki gibi...
 
Biliyorum 33 ayda İstanbul hakkında ne öğrendin de kalkmış bize İstanbul’u anlatacaksın diyeceksiniz ama 33 yıl da öncesi var. Yani anlatılabilecek uzun bir aşk hikayesi var aramızda aslında...
 
Taşı toprağı altın diyerek İstanbul’a define aramaya gelen define avcısı kılıklı düzen adamlarını uzun uzun anlatarak herkesin düştüğü yanlışın içine düşmeyeceğim. Hem o tanıdık bildik hikayeleri anlatarak canınızı sıkmak da istemiyorum. Yaşamak için İstanbullu olanlardan seçtim masal kahramanlarımızı...
 
Gidin başka şehirlerde çalışıp para kazanın, sonra gelin İstanbul’da yaşayın diyeceğim sadece, anlaşılacağımı umarak...
 
Çocuklarınızı da başka şehirlerde sevip büyütün torunlarınızı da. Hatta mümkünse ki mümkün olsun, sevgilinizi de başka şehirlerde sevin. Çünkü İstanbul çok kıskanç bir sevgili. Kıskançlığı neyse de çok da bencil.  En iyi dostun da benim biricik sevgilin de, beni hayatına sığdıracaksan başkasına yer bırakmam o hayatta diyor...
 
Ama bütün bencilliklerini mükemmel birer üstünlük olarak sunan müthiş bir zenginlik, köklü bir tarih. 566 yıllık bozma çalışmalarımıza hatta ihanetlerimize rağmen hala çok güzel. Hatta en güzeli...
 
İstanbul’da yaşamakla kalmayın İstanbul’u yaşayın diyeceğim sonra. İliklerinize kadar hissederek hem de. Bütün tepelerinden bakın ona. Bütün köprülerinden geçin. Bütün müzelerinden tarihe, Deniz Müzesi’nden Osmanlı’nın nasıl batırıldığına bakın...
 
Bütün parklarında kitap okuyun mesela. Özellikle Gezi Parkı’nda Gazi Mustafa Kemal’le. Gülhane Parkı’nda bir ceviz ağacının tepesinde Nazım’la şiir okuyun. Aşiyan’da Attila İlhan’la İstanbul Ağrısı çekin derinden...
 
Kuzguncuk’ta Can Yücel’in evinde rakı için. Sonra Üsküdar İskelesi’ne  kadar yürüyün Ara Güler ve Sunay Akın’la...
 
Bütün karanlık sokaklarında Vedat Türkali’yi arayın. Yorulunca oturup dinlenirken yedi tepesinde, salkım salkım tan yellerine bırakın saçlarınızı. Savrulsunlar binbir direkli Haliç’e doğru...
 
Dinlendikten sonra kalkın Sıraselviler’de yürüyün biraz. Çiçek Bar’da Tarık Akan, Atıf Yılmaz, Şerif Gören ve Zeki Ökten ile sinema konuşurken Yaşar Kemal ile Can Yücel’in arasında oturan Aytekin Çakmakçı’yı selamlayın...
 
Yani siz İstanbul’da yaşamayın bırakın İstanbul sizde yaşasın. Beceremiyorsanız tasınızı tarağınızı toplayın gidin, köyünüzün yağmurlarında ıslanın. Ancak öyle ışık olabileceksiniz ruhunuzdaki karanlığa...