Kadınlar hayatımızın öznesidir. Nesneye onlar hayat verir. Onların olmadığı bir dünya, nerden baksanız eksiktir. Zira kadın elinin değdiği iş daima başa varır. Onlar annedir, abladır, bacıdır, vefalı eştir. Onun içindir kadın sevgiye ve saygıya en çok lâyık olandır.

Kadınlar dikenlere rağmen kokusundan ve güzelliğinden hiçbir şey eksilmeyen gül goncasıdır. Büyük halk ozanı Neşet Ertaş'ın deyimiyle "Kadınlar insandır, biz insanoğlu."

           

Toplumların belkemiği olan kadınlarımızın kıymetleri yeterince bilinmiyor. Bazı ülke ve bölgelerde ayrımcılığa tabi tutuluyorlar. Acıları evvelâ kadınlar çekiyor. Ailenin yükünün en ağırını onlar taşıyor. Aileyi kadınlar ayakta tutuyor, dengeyi sağlıyor, çekip toparlıyor.

           

Kadınlar sıkıntıların merkezinde bulunuyor. Hayatî tehlikeler ve savaşlar bakımından dünyanın en sıcak bölgelerinden biri olan Filistin’de ölümle yaşam arasında sıkışıp kalan kadınların yaşadıklarını duyunca insanın merhamet duyguları gözyaşlarına karışarak akıyor. İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında kadınlar kocalarının yanı başında kurtuluş mücadelesi veriyorlar. Bu kutsal davada eşlerini hiçbir zaman yalnız bırakmıyorlar. Bu kahraman kadınlar şahadet mertebesine erişmek için kendilerini silahların önüne atabiliyorlar.

           

Filistin topraklarındaki İsrail işgali yüz yılı aşkın bir zamandır devam ediyor. Bu işgale karşı direnen erkekler dinleri ve vatanları uğrunda ölüyorlar. Bunun içindir ki Filistin’de erkek nüfus hızla azalıyor. İsrailliler, Müslüman erkeklerin kökünü kurutmak için planlı bir çaba içerisindeler. Filistinlilerin ailelerindeki erkeklerin çoğu ya şehit olmuş ya da gazi… Bu ailelerde yük, kadınların omzuna yüklenmiş durumdadır. Kocasını savaşta yitiren kadınlar, çocuklarını etrafına alıp yaşama mücadelesi veriyorlar. Yemiyorlar, çocuklarına yediriyorlar; içmiyorlar, onları içiriyorlar; giymiyorlar, yavrularını giydiriyorlar. Evlâdına kol kanat germe dürtüsü fevkalâde yüksek olan analar, Filistin’de adeta vatanları ve çocukları için yaşıyorlar. Bitmeyen işgal, en çok da insanca yaşamayı ve tebessüm etmeyi unutan kadınları etkiliyor. İşgalcilerin ölüm yağdırdığı bu topraklarda kadın olmak çok ama çok zor…

           

Filistinli kadınlar vatanları için ölmeyi ve hapse girmeyi göze alabilen sıra dışı insanlardır. Yaşadıkları zorlu hayat onları dirençli kılmıştır. Günümüzde İsrail zindanlarında kurtuluşu bekleyen nice mücadeleci Filistinli kadın vardır. Buradaki kadınlar açlığa ve susuzluğa mahkûm ediliyor. Bilerek zorlaştırılmış, gayri insanî şartlarda yaşamaya mecbur bırakılıyorlar. Zindanlarda hasta düşen kadınların tedavilerine müsaade edilmiyor. Bu kör olası hapishanelerde doğuran kadınlar bile var. Yeni doğan çocuklar anneleriyle beraber mahkûm hayatı yaşamaya zorlanıyorlar. Böylelikle Filistinli bebekler gözlerini hayata açar açmaz hapishaneyi tanıyorlar. Oysa ne günahı var bu kadınların, ne günahı var bu bebeklerin? Bu kadınların günahı; ülkelerinin işgaline direnmeleri, bebelerin günahı da haysiyetiyle yaşama mücadelesi veren, özgürlük isteyen kahraman annelerin mazlum çocukları olmaları… Saldırganlıkta sınır tanımayan, insaf fakiri siyonistlerden başka ne bekliyordunuz ki?

                       

Filistinli kadınlar bu harlı topraklarda yüz yılı aşkın bir zamandan beri büyük bedeller ödeyerek var olma mücadelesi veriyorlar. İsrail’in bir devlet olarak ilân edildiği 15 Mayıs 1948'den sonra, Filistin direnişine etkili bir şekilde katkıda bulunan kadınlar cesur mücadeleleriyle erkeklerinden eksik kalmıyorlar. En önemlisi de çocuklarını İsrail'in vahşi saldırılarına karşı mücadele şuuruyla yetiştiriyorlar. Onlara din ve vatan sevgisi aşılıyorlar.