1990’darda geçti çocukluğum. En güzel oyunları, en güzel çizgi filmleri o zaman izledim. Heidi içlerinde bir başkaydı.
 
Karlı Alp dağları, turkuvaz gölleri, yemyeşil tepeleri ve masmavi gökyüzü ile masalsı bir güzelliğe sahip Heidi’nin ülkesi İsviçre. Yeşil ve mavinin boyadığı pastoral bir tabloyu andıran; doğanın başrolde olduğu ve insana kendisini rüyada gibi hissettiren bir ülke. 
 
Çocukluğunun en naif, en masum, en kaygısız, tasasız anlarını yeniden yaşamak isteyenlerin yeridir Heidi'nin Köyleri. O çok sevdiğimiz çizgi film kahramanı Heidi'nin köyünü, evini ve yemyeşil dağını ziyaret ettik.
 
Heidi’nin çıplak ayakla koştuğu yemyeşil tepelerin, pamuk yumağını andıran bulutların ve özgürce dağlarda dolaşan ineklerin çocukluğumuzdan beri bu ülkeyle ilgili mutluluk hissetmemizde etkisi büyük. İsviçre sadece çizgi filmlerde değil, aynı gerçeklikte ve güzellikte doğasıyla mutluluk, huzur veren bir ülke. Sessiz, sakin ve dingin bir haleti ruhiyeye sahip...
 
Aynı zamanda Avrupa’nın ortasındaki şahsına münhasır birçok kasaba ve şehri. Doğanın tadını doyasıya çıkardık.
 
Cennetin İçine Düştük
 
Milano’dan İsviçre’ye gitmek için otobüse bindik. Yolumuz yaklaşık 4 saat. Sınır kapısında otobüsü görevliler durdurdu. Yaklaşık yarım saat kontrollerin ardından otobüse bir köpek girdi. Herkes olamasa da biz şok olduk. İlk kez böyle bir olaya şahit oldum. Köpek herkesi koklaya koklaya koridordan arkaya doğru ilerledi.
 
Bir kişinin üzerine atlayınca onu otobüsten indirerek aradılar. Allah’tan köpek fobisi olan bir insan otobüste yoktu… Kapıdan geçtikten sonra farklı bir dünyaya girdik. Yeşilin her tonu, ard arda sıralanmış küçük kasabalar, dağlar, göller. Otobüsün bir sağından bir solundan bakıyorum bu güzellikleri kaçırmamak için. Adeta sağ taraftaki görüntüyle sol taraftaki görüntü yarışır gibi. Hangisine yetişeceğim. Dağların arasından geçerek varış yerimiz oaln Zürih’e geldik.
 
Zürih Görülmeye Değer
 
Medeniyetin en saf halinin yaşandığı, sokakları bal dök yalamalı, vitrinleri koşarak uzaklaşmalı, manzarası oturup seyredilmeli, dünyanın en pahalı ama en yaşanılası şehirlerinden olan Alplerin eteğinde bir şehir:
 
Zürih! Zürih, çoğunlukla bankalar şehri ve büyük bir ticaret merkezi olarak uluslararası alanda ünlüdür ancak müzeler, tasarımcı giyim mağazaları, parklar ve hareketli bir gece hayatı gibi konuklarını hala şaşırtacak şeyler vardır. Başka bir deyişle, bu şehir görülmeye değer.
 
Yeşilin Her Tonu
 
Zürih’teki gezintimizin ardından kalacağımız eve gittik… Sabahı adeta iple çekiyorduk. Çünkü yarın sabah çocukluğumda en sevdiğim çizgi filmin içine girecektim. Maienfeld kasabasında, Alp dağlarının eteklerinde bulunan Heidi’nin yaşadığı yere.
 
Eylül ayında yazdan kalma bir günde yemyeşil Alp Dağları manzaralarını seyrederek Maienfeld’e geldik. Küçük şirin bir kasaba. Hayal ettiğimden fazlası. İçeriye doğru yürümeye başladık. Küçük şirin evlerin arasından geçerken adeta rüyada gibiydim. Alplere doğru yürüdükçe doğanın adeta kalbine iniyorduk. Ucsuz bucaksız yeşil alanlar, ağaçlar, inekler, keçiler tavuklar. Cennet bahçesi gibi.
 
Heididorf
 

1880 yılında Heidi’nin yaratıcı Johanna Spyri’i buradan ilham alarak Heidi kitabını yazmış. Aslında Johanna Spyri’nin ilham aldığı çocuğun yani Heidi’nin kimsesiz bir çocuk olduğu ve bu köyde ayakkabısız bakıldığı, zorluklar içinde yaşadığı gibi hoş olmayan gerçeklerle dolu bir hikaye anlatılıyor. Ne kadar doğru olduğu bilinmez; eğer öyleyse de Johanna Spyri şahit olduğu bu kötü hikayeyi umutlarımızı yeşertecek bir hikayeye dönüştürmüş.
 
Heidi’nin Doğasına Kavuştuk
 
Girişte muhteşem Alp Dağları manzaralı küçük bir çiftlik bulunuyordu. Özellikle çocuklar burada onları besleyip güzel vakit geçiriyorlardı. Amacımız olan Heidi’nin doğasına kavuşmuştuk ve birkaç saat yemyeşil Alp Dağları’nın kırlarında bir oraya bir buraya yürüdük, çimlere oturduk ve muhteşem manzarayı seyrettik.
 
Benim içim eşsiz bir tecrübeydi. Çocukluğum sanki yanıbaşımda gibiydi; öyle güzeldi. Heidi’nin evine girdik. İçerisin de eski eşyalar, kurulu yemek masası, Heidi ile Peter bile vardı. Keçileri yedirdik, uzun uzadıya evi gezdikten sonra içinden çocuklar gibi şen çıktık.
 
Rüya Gibi Bir Yer
 
Evden çıktıktan sonra çevrede gezintiye çıktık. Doğa o kadar güzel ki insanın hiç ayrılası gelmiyor. Alp dağlarının eteklerinde yürümenin ve o havayı almanın tadı hala damaklarımda.
 
Patika yollardan ormanların ve yeşilliklerin içerisinde gezerken hiç bu rüyadan uyanmak istemiyorsunuz.
 
Havayı burada kararttık ve dönüş vakti geldi. Çocukluk günlerime döndüğüm, Alp Dağları manzarasına doyduğum Heidi’nin köyü gezisi işte böyleydi. Kısa bir vaktiniz olsa bile; Heidi ile büyüdüyseniz mutlaka buraya uğrayın!
Atakan TOK

Editör: TE Bilisim