Güzeli daha iyi gören, anlayan ve onu kendi görüş ve duygusuna göre ifade edebilen ender insanlara da «sanatkar» veya «sanatçı» denir. Bunların her biri gerçeği olduğu gibi değil, kendi hayallerinde yaşattıkları gibi tasvir ederek tabiattaki güzellikleri kendi duyuşlarına göre ifade ederler. Herkesin göremediği güzellikleri gösteren ve anlatan ender insanlardır.

Sanat, bir duyguyu yaşayan insanın, o duyguyu bilerek ve isteyerek başkalarına aktarma olayıdır." Bu Bernard Shaw'ın deyişiyle Çok basit bir gerçektir: "Sanata gerçekten aşina insan, kendini yalnızca sanatkarın sesinde bulur." En genel ve en yaygın sanat tanımı, sanatın maddi bir faydayı değil, insanlara haz vermeyi amaçlayan özel bir faaliyet olduğudur. Haz, insan ruhunu yüceltir ve yükseltir. Sanat, bizde en derin varlık bilinciyle en yüce duyguları ve en asil düşünceleri uyandıran, makul ve bilinçli bir yaşamın ifade edilmesidir.

Sanatı doğru bir biçimde tanımlamak için, öncelikle sanatı bir zevk aracı olarak düşünmekten vazgeçmek ve onu insan yaşamının gereklerinden biri olarak görmek zorunludur. Bu şekilde değerlendirdiğimizde, sanatı, insanın insanla arasındaki iletişim araçlarından biri olarak görmekte sıkıntı çekmeyiz. Bir duyguyu uyandırmak için, o duygu önce yaşanır ve sonrasında hareketler, Çizgiler, renkler, sesler ya da kelimelerle ifade edilen biçimlerle yeniden canlandırılır ve aynı duygu başkalarının da yaşaması için aktarılır. Sanat etkinliği budur.

Sanat, konuşma gibi bir iletişim aracı ve bu yüzden de bir ilerleme, yani insanlığın mükemmele doğru ilerleme aracıdır. Sanat, insanları birleştirme özelliğine sahiptir. Her sanat, sanatçının aktardığı duygunun, aynı etkiyi alan başkalarının ruhuyla birleşmesini sağlar. Duygu, ne kadar iyi olursa, sanat da o kadar değerli olur. Sanat, insanlığın gelişmesinde iki organdan biridir. Sanat, şiddetin bir tarafa bırakılmasını sağlamalıdır. Bunu başarabilen sanat, gerçek sanattır. İnsan yaşamının amacı, insanların kardeşçe birliğidir. Sanat, bu anlayışla yönlendirilmelidir.

Çağımızda sanatın hedefi, doğruyu akıl sahasından duygu sahasına geçirmektir. Bu doğru; insanların huzur ve mutluluğunun bir araya gelmelerine bağlı olduğu, mevcut gücün hükümranlığı yerine, Tanrının yani sevginin hükümranlığının yerleştirilmesi gerektiğidir. Biz hepimiz bunu insan yaşamının en yüksek gayesi olarak kabul ediyoruz. En büyük sanat, normal insanların anlayabileceği sanattır. Normal insanı etkilemeyen şey, sanat değildir. Geleceğin sanatı, seçkin bir azınlığa ait olmayacak, mükemmelliği ve birliği-bütünlüğü sağlayan bir araç olacaktır.

Sanat, sadece bir el becerisi ve teknik bir hüner olsaydı, onu bilardo, kriket ya da profesyonel satranç oyunuyla karşılaştırabilecektik. Fakat biz, gerçekte sanata daha büyük bir önem atfediyoruz. Çünkü genel yaygınlığıyla ve sanatçının ifade ettiği duyguları başkalarına geçirebilmesiyle insan duygularını biçimlendiren, oluşturan ve geliştiren şey sanattır. Aramızda sanatsal olarak değerlendirdiğimiz yapıtları ele aldığımızda, ilk olarak, gerçekten sanatı sanat olmayandan ayırmak yararlı olacaktır. İkinci olarak, gerçekte sanat olanı ele aldığımızda, önemli ve iyi olanı, önemsiz ve kötü olandan ayırmak gerekecektir.

Suskun
 
Susardın ve kar yağardı
Gözlerinde başlardı gece
Yarım kalmış kitaplarda biterdi.
Alnımızda bilenen kör bir bıçaktı zaman
Kırılmış aynalardı
Susardın, durmadan susardın
Ve kar yağardı
Ocak ağaran saçlarımdı
Şubat hayırsız bir evlattı, kaçaktı
Ve uzaktı yaz bir anaydı
Mart'ın izlerini taşırım bedenimde
Aynı masalın ikizleri gibiydi günler
Nisan saçlarımda ıslanırdı hep
Susardın, durmadan susardın
Ve yağmurlar başlardı
Çok bekletti bizi,
Hiç vaktinde gelmedi mayıs
Haziran Aram'dı ya da öyle biriydi
Temmuz bir düştü belki
Yaraları sarar gibiydi
Ağustos yıldızlarla basardı gecemizi
Bir gül suçüstü yakalanırdı
Eylül bir çocuğun çığlıklarıydı
Susardın, durmadan susardın
Ve rüzgârlar başlardı
Yolunu yitirmiş bir gezgin gibiydi ekim
Sürgünlere uğurlardık kendimizi
Kalan mı bizdik, giden mi
Bilinmezdi
Kasım rüzgârda bir yapraktı
Ve biraz ıtri
Kendi sesiyle irkilirdi
Aralık günlerin son neferi
Soluk bir düş geçse de
Hiçbir mevsim gözlerin kadar
Acımasız kullanmadı neşteri
Susardın ve kar yağardı… A.Hicri İzgören
 
Aşk Adımları
 
Bilsem adını
Yollara düşeceğim
Kervankıran yollara!
1.
Hangi rüzgarsa yüreğimin yelkenlerinde
Sürükler suların ışıklı yolunda beni
İklimden iklime taşır, dönenceden dönenceye
Kimdir beni böyle yörüngesine çeken
Uzay taşları kadar karanlık ve yalnızken
Bilirim, adı konamaz düşlerde yaşayanın
Ansızın yerleşir yüreğimize büyülü gizemi
Saklı çiçeğidir içten içe süren baharımızın
2.
Önce denizler olmalı, ak denizler
Kumsallarında koşup oynaşacağımız
Çakılların çıtırtıları arasında
Güneşin altında, çamların gölgesinde
Önce denizler olmalı
Ve unutulmuş koyları o denizlerin
Teninde damlacıklar domur domur
Yosunlara değmeli ayakların
Bir ürperti gibi gezinmeliyim tüp diplerinde
Birden ufuklar yıkılmalı ki
Ötesi yurdu olsun sevgimizin
Önce denizler olmalı, ak denizler
Sözlerimizde suların yalınlığı
Kavuşmalıyız iki ırmak gibi çağıldayarak
Yataklarımız değişmeli coşkumuzdan
Birbirimiz olmalıyız kimliklerimizden sıyrılarak
3.
Issız bir köy evinde ocak başında
Türküsü olup gecenin
Yeniden yakılalım
Alevlerin dilinde
Üşüdünse sokul bana
Örtün olayım
Dünyama sunulmuş biricik meyvem
Haramım
Seni koruyan kabuğun olayım
Üşüdünse sokul bana
Issız bir köy evinde
Yüzlerimizde yalazların yansıması
Geçelim çağların ötesine
İki masal kahramanı gibi
Anlatılsın öykümüz
Dilden dile
4.
Yollardayız eli elimde
Fundalıklar arasından yürüyoruz
Çiçekler öpüyor eteklerini
Yollardayız
Sevinci sağıyoruz günün göğsünden
Üstümüz başımız çengi ışık
Aşkın yolcularıyız
Yollardayız
Yüreklerimizde nice esinti
Çiçek tozlarıyla yüklü
Uçuyoruz düşlerin çavlanında
5.
Kentin sokakları aydınlanıyor birden
Yine yakalanıyoruz bakışların yağmuruna
Kıskançlığın kıskacındayım
Gir koluma aç adımlarını
Tenhalarda yürüyelim
Haydi
Yolumuz denizler olsun yoldaşımız martılar
Birer çarpıntı gibi geçelim günlerin solgun yüzünden
Esriyen yanımızda dalga dalga sevgiler
Ardımızda anılarımızın açık sözlü yalınlığı
Tenhalarda yürüyelim
Haydi
En bildik sözlerle geçelim sevdanın çöllerini
Bir ışık yağsın sonra sussun her şey
Kanat vuralım yeşillikler arasında
Solukları turunç kokan güneyli çocuklar gibi
Tenhalarda yürüyelim
Haydi
Gümüş çizgilerini yoklayalım ufukların
Sevginin yıldırımlarıyla yırtılsın içimizin karanlığı
Yağmura hazırlanır gibi dolu dolu ve coşkun
Tenhalarda yürüyelim
Haydi
6.
Söyle
Hangi denizlerin çocuğusun
Görüyorum yüzünde
Tirşe mavi yansımalarını dip dalgalarının
Bu aşk derinliğindir senin
7.
Kaç aşkın günbatımını yaşadım
Çekildim yıkıntılarımın içinde
Yürüdüm anıların tozlarına bulana bulana
İçim boz duman
oysa sen
Beni kaçırdın benden-
Türkülendim ansızın
Şimdi bütün uçurumların çiçek
Ve bu aşk
Bu aşk sevgilim
Senin kadar gerçek!.. Hüseyin Yurttaş
 
Utandım İnsanlığımdan
 
Sırtına yapışmış aç keneleri
Yara, bere olmuş kan sinekleri
İnsana yapılan işkenceleri
Görünce utandım insanlığımdan.
 
Siyah, beyaz, sarı mühim mi rengi?
Canı can, kanı kan, var mı bir dengi
Yok etmek isterler arzdan mihengi
Görünce utandım insanlığımdan.
 
Alemin yükünü götüren odur
Külfette nimeti bitiren odur
Açlık, yokluk, kıtlık yetiren odur
Görünce utandım insanlığımdan.
 
Armağan eylemiş sahibi mülkü
Taşır ezel, ebet bu ağır yükü
İnsana eziyet yakışmaz çünkü
Görünce utandım insanlığımdan.
 
Acı, çile ne var garibe yükler
İnsafsız, vicdansız çiğner, sürükler
Ne kadar alçakmış adı büyükler
Görünce utandım insanlığımdan.
 
Yedirmezler zayıflara tatlı aş
Bunların yüreği ya mermer ya taş
Barış için diye yaparlar savaş
Görünce utandım insanlığımdan.
 
Uyuşmuş beyinler, hâkim atâlet
Görülmemiş böyle korkunç rezâlet
Gaspedilmiş, yok hak, hukuk, adâlet
Görünce utandım insanlığımdan… Abdulkadir Karaman
 
Karanlıkta Geçen Gemiler 1
 
Bir deniz gecesinde unuttuğun şarkıyı
Kıyı kıyı topluyor hafızan
Masmavi göğün altında
Yıldız mahşeri
Dalga dalga açılan
Bulut bulut toplanan
 
Davut peygamberin olmalı
Şu duyduğun mezamir
Şu beyaz çıplak
Ölümü unutturan kadın
Aşkı bölüştüğümüz sofrada
Zeliha olmalı
 
Ben sevdiğim kitapları bitirdim
Her satırda seni görerek
Her yıldız bir şarkı söyledi
Her şarkıdan bir kalp ağrısı kaldı
Karanlıkta geçen gemiler gibi… Baki Süha EDİBOĞLU
 
Pencereme Dolanma Ayışığı
 
Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarın soluğuyla titreye titreye
Ağaçların hatırını sor
-Yoksul ve kimsesizdirler
Denizlerin dibinde oynaşıp duran
Balıkların sırtlarını ışıt
Pencereme dolanma ayışığı
Gözlerimle sokaklara abandığımda
Yalnızlığı bulursam
Öksüz ve dağınık kitaplarımı bulursam
Odalarda, evlerde
Her radyoda yürek tellerini titreten
Bir türkü bağırırsa
Pencereme dolanma ayışığı
Rüzgarda el çırpan nehirleri anımsarım
Teninde keklik hoplatan kırları
Dallarında yeni gelinler gibi
İstekle kıvranan
Erikleri
Eski bir pikapta Theodorakis çalıyor
Bir gemi açılıyor Pire limanından
Çarpa çarpa dalgalarına
Dostluğun ve sevginin
Eski bir pikapta kardeşlik çalıyor
 
İç çekmeler ve bağırışlarla
Titriyor teller
Pencereme dolanma ayışığı
Özlerim bir dostu kucaklama duygusunu
Onunla ağlaşmayı, sessizce
Özlerim bir çiçeği öperken
Toprağı öpüyormuşçasına sevinmeyi
Pencereme dolanma ayışığı
Yorgunum
Pencereme dolanma ayışığı bu gece… Ahmet Erhan
 
Çoban Ateşleri Gözlerin
 
Baharlar dediniz baharlar gördüm
Sulara gün vurdu,dağlara gün vurdu
Isındı ağaçların damarı kıpırdadı tarla
Daha bir canlılık geldi kırlangıçlarla
Bu çiçektir dediniz, kokladım;
Bu petektir dediniz,doldum odalarına.
 
Denizler dediniz,denizler gördüm
Kıyısında mavnalar durdu,tayfalar durdu
Islak kumsallarda toplandı dağ yelleri
Önüme dikildi dalgalar dam boyu
Başıma çullandı martılar bir küme
Çok söylenen türküler kadar yorgunum
Varmayın üstüme.
 
Baharlar dediniz,baharlar bıraktı gitti
Denizler dediniz,başlangıçta bozuktu aramız
Çoban ateşleri yol verdi geçtim
Baktım ki çoban ateşleri senin gözlerin. Kerim Aydın Erdem
 
Sevişmek
 
Erimek; damla damla severek acıları,
Beklemek; gecelerin sihrine kapılarak...
Üzülmek; bulamamak bugün yok olan varı;
Duvardaki takvimi bitirmek yaprak yaprak!..
 
İçlenmek her dakika biraz daha yanıp da,
Yıllarca deli gibi, çılgın gibi sevişmek!..
En kutsal varlıkları yok etmek inanıp da;
Niçin ayrılıvermek, düşünmeden değişmek?
 
Sendin gözyaşlarıyla sevdiğini haykıran;
En renkli emellerle sana bağlanan bendim..
Bilerek mi bıraktın, gurbete zaman zaman?
İçimi dağlayarak seni arayanlar kim?..
 
Sanırım gecelerden kara gözlerinde var
En tatlı hülyaların yarattığı damlalar!
Varsın gün günden kızıl alev olsun acılar;
Erisin senin için bu ruh ebede kadar!..
 
Cennet senin kucağın; cehennemde yanan ben!..
Ecel, yokluğun güzel, kapımda beklemekte...
Gelmeyeceksin artık biliyorum gerçekten
İçime korku girdi; derde dert eklenmekte!..
 
Belli; ayrılık varmış, yıllarca sevişmekte;
Tanrım neden görmeden, görülmeden yaşattın?
Uğrunda can verilen sevgili erişmekte;
Ruhu maviliklerden inecek şimdi yakın!.. Bekir Tünay
Servet SELVİ
 
Editör: TE Bilisim