Mehmet Ali Yılmaz’ı, Trabzonspor’un sahipsiz kaldığı 1980’lı yıllarda tanıdım. Rahmetli İbrahim Cevahir, onu Trabzon’a getirip “Alın size Başkan” dediği günleri, değerli Hasan Melek’in Belediye Başkanı olduğu sırada makam odasında yapılan akil adamlar zirvesini iyi hatırlıyorum.

Oflu’du, İTÜ’lüydü, istanbul’dan geliyordu ve de çok zengindi dediler. 
Böyle başkana kim itiraz edebilir ki, nitekim öyle oldu ve büyük ittifakla seçildi. Herkes merakla bekliyordu.
Seçildiğinde 33 yaşındaydı. Sarı saçlı


bıyıklı, mavi gözlü ve biraz da topluca olan Yılmaz, seçildikten sonra ikinci kez Trabzon’a gelmişti. Adım atması haberdi. Ben o zamanlar Karadeniz Gazetesi’nin genel yayınından sorumlu yazı işleri müdürüydüm. Bir gün cesur gazeteci rahmetli Ahmet Kayacık telaşlı bir şekilde gazeteden içeri girip “ Böyle şey olmaz ya” diye feveran ediyordu. “Hayrola, ne oldu” deyince anlatmaya başladı. Gazetenin 50 metre sağındaki Özgür Otel’de konaklayan Mehmet Ali Yılmaz’ı takip ediyormuş. Eşi sandığı bir misafirinin fotoğrafını izinsiz çekince, yeğeni tarafından darp edilmiş ve fotoğraf  makinesi de zarar görmüştü. Ahmet’ı sakinleştirmeye çalışırken telefondan arandığım söylendi. Arayan, Özgür Otel’in ön büro sorumlusu Ali idi.


“Müsaitseniz, Mehmet Ali Bey, sizi kahve içmeye davet ediyor” dedi. Gittim, lobinin arkasındaki  bölümde tek başına oturuyordu. Ayağa kalktı, “Hoşgeldin” diyerek öpüştük. İlk kez karşı karşıya geldiğimiz bu görüşmede misafirinin kim olduğunu, kendisi için çok önemli olduğu anlattı. Olaydan ötürü çok üzgün olduğunu, özür dileyip, maddi zararı karşılayacağını söyledi.  Özrünü kabul edip oradan ayrıldım.  Ahmet de anlayış gösterdi. 


Fakat, saldırıyı haber yapmaktan hiç geri durmadık. Ne biz gazete olarak ne de kendisi  bu olayı kan davası gibi hiç görmedik. Şehre şampiyonluklar getirdiğinde onu alkışlamayı da bildik. Aradan bir kaç yıl geçti ve ben görevi bırakmak zorunda kaldım. Trabzon’da bana göre iş olmadığı için yeni ufuklara yelken açıp İstanbul’a geldim. Mehmet Ali Bey, Güneş Gazetesi’ni satın almış ve medya patronu olmuştu. Kendisiyle temas kurup, iş aradığımı söyledim. O sırada rahmetli gazeteci Suavi Kaptan Güneş Gazetesi’nde görevliydi. Onunla da konuştum. Maaş konusunda sorun olacağını söyledi ve bir daha da haber çıkmadı. Ben bir süre sonra Hürriyet Gurubu’nda işe başkadım. Yani, hiç patronum olmadı. İlk karşılaşmamızda “Ben, seni işe başladın sanıyordum” deyince, işin niçin olmadığını anladım. Ama beni Başkan olarak bir kaç kez Prof. Dr. Kaya Çilingiroğlu ve Dündar Kılıç’ın da katıldığı yemeklere davet etti. Hukukumuz hiç bozulmadı. Yıllar sonra Karadeniz Gazetesi’ni aldığında sevgili Osman Diyadin’den gelen yazı yazma önerisine “Mehmet Ali Bey’den izin aldını mı?  diye sorduğumda, ona “Siz, Musa’yı nasıl zaptedeceksiniz” deyince, Osman da sağolsun “O bizim abimizdır, bizi  zorda koymaz” demiş. Uzun süre yazdım. Sonra neden niçin bıraktım doğrusu tam hatırlamıyorum. 


Mehmet Ali Bey, gazete patronluğunu çok farkı yaptı. Güneş, iyi bir gazete oldu ama bazı yöneticilerden şikayet etmekte de haklıydı. Sosyal demokrat dünya görüşüne sahip olduğunu bildiğim, Mehmet Ali Bey’in çok farklı siyasi çizgideki  2000’e Doğru Dergisi ve Perinçekler’e desteğini Şule Hanım yazınca doğrusu hiç de şaşırmadım.
Doğru Yol Partisi’nden iki dönem  Trabzon Milletvekili olması, ardından da Spordan Sorumlu Devlet Bakanı olması geniş kesimlerde dostluklar kurmasına neden olmuştu. Zaman zaman görüş bildirip Trabzonspor için elini taşın altına koyma gayreti gösterse de, hiç kimseye akıl vermeye kalkmıyordu. Ağırlığını koruyordu. 


Cenazesi, Devlet Bakanı olarak “ Devlet töreni” ile kılındı ve tam da şanına göre gerçekleşti. Spordan, sanata, siyasetten iş dünyasına kadar geniş bir kesim cenazesine katıldı ve medya ittifakla cenaze törenine aynı ihtimamı gösterdi. Cenazesinde aklıma, hayatının bir döneminde yer alan sanatçı Sibel Bilgiç’in o çok ünlü şarkısı geldi nedense. 
“Dayanamam ben bu son gidişine
Alışamadım sensizliğe
Garip olurum hazan gecelere
Karışamadım bu son gidişine”