Geçen hafta Erzincan Kemaliye-Dutluca Yolu Temel Atma töreni sırasında halka konuşan Başbakan Binali Yıldırım CHP’yi kastederek “ Çıkmışlar Türkiye’yi şikayet ediyorlar. Türkiye’de gelmeyin, Türkiye’de güvenlik yok. Kardeşim bir insan memleketini şikayet eder mi yazık günah.” dedi…
Haklı tabi. Yerden göğe kadar haklı…
İnsan hiç ülkesini başka ülkelere şikayet eder mi?
Etsen ne olacak? Derdine üzülecekler mi sanıyorsun? Çözüm mü bulacaklar meselene?
“ Kol kırılır, yen içinde kalır “ edebiyle büyütülmüş bir toplumun üyesi olarak bende çok kızdım bu işe…
Tıpkı Sayın Başbakanın kızdığı kadar kızdım.
Ama isterdim ki keşke Sayın Başbakan bu fütursuz hareketi yapan herkese o, bu, şu, onlar, bizler demeden, ayırım yapmadan kızabilmiş olsaydı!
Keşke…
Aklıma 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’ün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Türkiye aleyhine açmış olduğu o meşhur türban davasını getirdi bu haklı çıkış.
Çıkan haberler sonrası Harunissa Gül’ün “ Türkiye o kadar demokrat bir ülke ki, başbakanın eşi bile dava açıp, eşine karşı hakkını arayabiliyor. Türkiye bunu dışarıda prestij için kullanabilir.” Deyişini hatırlıyorum.
“Prestij için kullanabilir” demenin bize dibine kadar prestij kaybettireceğini çocuk bile hesaplayabilecekken bir dışişleri bakanının eşinin bunu hesaplayamamış olması?
Müslüman bir kadının ülkesini, kelime oyunlarıyla yerden yere çalarak, hakkını Hıristiyanlığın Kralığında, üstelik Türkiye’yi zerre kadar sevmeyen akıllarda arıyor olması elbette feci bir durumdu. Bunu her ne kadar –Demokrasi- adına yapmış olduğunu söylüyor olması da, kabul edelim ki yanlışın dibiydi.
Keşke o zaman da Sayın Başbakan “ Bir insan ülkesini şikayet eder mi? Yazık, günah yahu!” diyebilseydi.
Sonrasında 2004 yılında Hayrunnisa Gül, Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine açtığı davayı geri çekse de –geçmiş ola-.
Ve dün…
NATO’nun Norveç’te düzenlediği komuta kontrol amaçlı Trident Javelin tatbikatında Atatürk’ün fotoğrafı ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın isminin “düşman taraf” olarak gösterildiği skandalı yaşadık. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ismine sahte hesap açan Norveçli Türk kökenli çıkınca 15 Temmuz hainlerinin nerelere kadar uzandığını daha net olarak
gördük! Düşünebiliyor musunuz dart tahtasında Atatürk’ün fotoğrafının olduğunu! Ve askerlerin oraya ateş ettiğini! Tam bir rezalet!
Sonrasında NATO özür mözür diledi ama -geçmiş ola-.
Domatesten, silaha kadar her şeyin siyasi anlamda, mevzu olduğu günler yaşıyoruz!
Ben birilerinin“ artık vakit yok, bu işi bitirelim!” dercesine dört koldan ülkemize karşı düğmeye bastığına inanıyorum.
Tüm bunlar yaşanırken sanki bize bayılıyorlarmış gibi ele güne karşı birbirimizi şikâyet etmenin onlarda yaratacağı intibayı ve mutluluğu düşünebiliyor musunuz?
Bu berbat bir şey!
İşte bu yüzdendir ki en azından bir süre, seçim uğruna, oy uğruna, koltuk uğruna verilen acımasız eleştirilerden ve bitmek bilmeyen can acıtan tırmalamalardan vazgeçmeliyiz.
Ama bunu dürüstçe yapmalıyız.
Kendimiz için değil…
Torunlarımız için yapmalıyız.
Ardımda, yerle bir olan ülkemde yılar yıllar sonra mezarımın yerini arayan bir torun bırakmak istemiyorum.
Eminim sizde istemezsiniz…