Çocuktum o zamanlar.
Kara çarşaf giyen bir ahbabımız vardı. Ara sıra bize gelir oturur sohbet eder, yemeğini yer, çayını kahvesini içer giderdi... Bazen konu Atatürk’e gelir yüzü değişir, giydiği kara çarşafı Atatürk kaldırdığı için arkasından atıp tutardı. Bizimkilerden farklı dünya görüşüne sahip olsa da saygı duyar, severdik kendisini. Çatışma olmadan konuyu tatlıya bağlardılar.
Dedim ya... Çocuktum. Öyle bir anlatılmış ki, kara çarşafı hep Atatürk’ün kaldırdığı işlenmiş zihnime. Bunu uzunca bir süre böyle sandım... Eminim bir çok insan da benim gibi sanıyordur.
 
Geçen seneydi... Büyüğümüzdür, yıllar oldu görmüyorum, gidip bir ziyaret edeyim kendisini diyerek, çaldım kapısını.
Nasıl mutlu oldu.
Baktım köşede bir televizyon. “ Gavur İcadı “ dedikleri için kendi evlerine de almadıklarından olsa gerek, evimize geldiklerinde bizim televizyonumuzu da kapattırdığı günler geldi aklıma.
 
Yedik içtik, torunlarının fotoğraflarını, videolarını izledik. Ve sonra bilerek ve isteyerek konuyu açtım.
Sordum kendisine “ Hala Atatürk’ü sevmiyor musun?”
“ Yoookkk! “Dedi kızgınlıkla... “ Çarşaf düşmanıydı! Müslümanlığımızı yaşamamızı istemedi! Değiştirdi her şeyi...” Baktım aynıydı fikri.
Sustum...
Sonra yeniden sordum. Belki de tahmin ettiğimden olsa gerek.
“ En sevdiğin dizi hangisi?” Dedim...
“ Abdülhamit...” Dedi büyük bir sevgiyle.
 
“Sana Google’dan Abdülhamit Han ile ilgili bir şey okutacağım ama yüksek sesle oku lütfen bende duyayım.” Deyince başladı yüksek sesle okumaya...
 
“Sultan Abdülhamit 2 Nisan 1892 yılında Yahudi geleneği ve güvenlik zafiyeti gördüğü kara çarşafın kullanılmasını yasaklamıştır.”
Yüzüme baktı...
Bir defa daha okudu, ama bu sefer içinden...
Şaşkındı.
Yüzü değişti. Modu düştü...Ne diyeceğini bilemez bir halde, teyid etmek için başka sayfalardan arama yaptırdı o tarihi.
Sonuç aynıydı.
“ Nasıl yani, kara çarşafı yasaklatan Abdülhamit Han mıydı? “ Dedi allak bullak olmuş halde.
Gülümsedim...
 
Sonra başka bir sayfayı arattım.
Abdülhamit Han’ın kızları, diye yazdım.
Fatma Naime Sultan, Ayşe Sultan, Zekiye Sultan, Şadiye Sultan, Refik Sultan, Naile  Sultan, Aliye Sultan, Hatice Sultan, Samiye Sultan, Cemile Sultan, Saliha Sultan...
Ayşe Sultan’ın fotoğrafı çıktı önce. Saçları permalı, başı örtüsüzdü. İlerlemiş yaşındaki fotoğraflarında da başı örtülü değildi.
Keza, Fatma Naime Sultan da öyleydi.
Mesela, Hatice Sultan’ın fotoğrafı enteresandı. Fransız kadınları tarzında ki kıyafeti ve açık saçıyla ve kaniş köpeğiyle verdiği pozu tam bir Batılı yansımasıydı.
Anlayacağınız, Abdülhamit Han’ın yaşayan ve fotoğrafı olan hiç bir kızının başı örtülü değildi.
“Ama dizide böyle değiller. Hem bize çarşafı Atatürk’ün kaldırdığını söylediler. Yalan mı söylediler yani?” Deyince o kadar çok şey söylemek geçti ki içimden...
Ama yine sustum.
“Oku” diyebildim sadece... Tarihi oku.
Oku ki, bir yalana bir ömür adama...
                          
**************
Ülkemizde, mültecilerde kısacası tüm dünyada kaybolmuş milyonlarca çocuğun akıbetini araştırdığım ve Pandemi esnasında 80 milyondan fazla çocuk pornosu indirildiğini öğrendiğim aşamada  rastladım Lanzarote Sözleşmesine...
25 Ekim 2007 yılında İspanya’nın Lanzarote Adasında imzaya açılan ve 1 Temmuz 2010 tarihinde yürürlüğe giren 50 maddeden oluşan aralarında Amerika, İngiltere ve tüm Avrupa Birliği ülkelerinin de imzaladığı anlaşmayı Türkiye 7 Aralık 2011 de onaylamış. Ülkemizde 1 Nisan 2012 de  yürürlüğe giren -çocuğun yüksek yararı- için düzenlenen anlaşmada çocuk pornografisinin üretilmesi ve kullanılması yasak değil.
Evet, doğru okudunuz.
Çocukların cinsel istismara ve kötü muameleden korunmasına dair yapılan Lanzarote Sözleşmesi Taraf Devletleri cinsel rıza yaşına ulaşmış (tehlike burada: imzayı atan ülkeler 13-15 yaşı cinsel rıza yaşına ulaşmış kabul ediyor) çocuğun rızasıyla kişisel kullanım için üretilen pornografik materyallerin üretilmesi ya da bulundurulmasını suç saymayabiliyor. Bu konu ile ilgili araştırmalar yapan Prof. Dr. Mücahit Gültekin, Lanzarote anlaşması ile çocukların cinsel istismarının , cinsel sömürüsünün uluslararası hukuk ve sözleşmeler tarafından yasal hale getirildiğini söylüyor. Sözleşmeyi detaylıca incelediğimde maalesef bu sözleşme ile 15 yaş üzerindeki çocukların “ porno “ sektöründe çalışmaları güvence altına alınmış durumda.
Çocuk cinsel istismarlarının ve çocuk pornografisinin bu derece çoğalması, anlaşmadaki açığı da onaylıyor bir bakıma.
Vaktiniz olur, anlaşmanın maddelerini incelerseniz olayın boyutlarını daha iyi kavrayacaksınızdır.
Minicik yavruların böylesi iğrenç bir duruma alet edilmeleri gerçekten korkunç!                                          
Düşünsenize; İnternet başına oturduğu anda, bir tıkla çocukları istismar eden tam 80 milyon sapıkla aynı dünyada yaşıyoruz!
Karanlığa karışan bir dolu sapık!
Daha ne olsun?