KAÇAK VE KONTROLSÜZ
Trabzonlu Dağcılık kulübü üyesi Dr. Sabri Kızıltan yaylalarla ilgili çağrı yaptı. Kızıltan, “Tablo gösteriyor ki, Mera Kanunu ve mevcut yasaklar yaylalardaki yapılaşmayı engelleyemiyor. Bu yasaklar kaçak ve kontrolsüz yapıları körükleyerek kontrolsüz bir büyüme yaratıyor” dedi.
İSVİÇRE MODELİ
Dr. Kızıltan açıklamalarında, ‘Yaylalarımız plansızlık yüzünden adeta Latin Amerika gettolarına benziyor. Bu gibi toplumsal yönelimleri iyi yöneten ve toplam nüfusu birkaç Karadeniz şehrine denk gelen İsviçre ise kendi yaylalarına yılda 12 milyon turist çekiyor.’ bilgisini de aktardı.
YAYLADAKİ KONTEYNIRLAR
“Bir haftadır yerel ve sınırlı da olsa ulusal gündemi meşgul eden ve Taşköprü Yaylası üzerinden yükselen konteyner tartışmasına da bu perspektiften yaklaşmak gerekir. Konteyner koyan vatandaşa karşı çıkan vatandaşla devleti sahaya sürmek, bölge valisini kamuoyu baskısı ile baş başa bırakmak, vatandaşı ceza ile göçüne barınak yaptığı konteynerini yıkmakla korkutmak toplumsal barışı zedeleyen hatalı bir reflekstir.
DEVLET DÜZENİ SAĞLAR
Bu noktada devletin görevi, vatandaşla vatandaşı veya devleti karşı karşıya getirmek değil; düzeni ve hakkaniyeti sağlamak, süreci profesyonelce ve bilimsel bir zeminde yürütmektir. İnisiyatif almak, çözüm üretmek, herkesi gözeten düzenlemeler yapmak siyasi iktidarın doğrudan sorumluluğudur.
ŞEHİRLER BOĞULUYOR
Şimdi soralım kendimize: Türkiye’de son 15 yılda resmî rakamlara göre nüfusun yüzde 5’ine denk gelen 4 milyon, gayri resmî analizlere göre ise %10’nuna denk gelen 8 milyon mülteci yerleşmişken; şehirlerimiz adeta Avrupa'nın göçmen deposuna dönmüşken, bu vatanın asli unsuru olan bir vatandaşın yaylasına bir konteynerle göçmesini dünyanın sonu haline getirmek hangi toplumcu yaklaşımla açıklanabilir? Hayatında bir kere bile bir otel tatili yapmamış ve muhtemelen de yapmadan ölecek olan Türk’ün öz evladına taşınabilir bir konteyneri dahi reva görmemek hangi tarihsel vicdanda yer bulabilir?
İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN!
Bu yaklaşım, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” diyen Şeyh Edebali’nin hikmetiyle ne kadar örtüşmektedir?14 bin lira gibi bir maaşla emekli olmuş, hayatı boyunca yayla havası soluyarak büyümüş bir Anadolu insanına, “toplu konut betonlarına hapsol” demek; sadece teknik bir düzenleme değil, vicdani bir sorgulamayı da gerektiren ciddi bir sistemsel problemdir. Bu, devletin insanla kurduğu sözleşmeyi ihlal etmesi anlamına gelir.
İZAH EDİLEMEZ
Öte yandan Taşköprü yaylası üzerinden nükseden bu son tartışma toplumun adalete duyduğu inançta da birtakım sarsılmalara neden olacak boyutlara ulaşma potansiyeli taşımaktadır. Öyle ki; Balahor’dan, Sarıtaş’a, Şekersu’dan, Sis Dağı ve Holo’ya varıncaya dek en gözde yaylalarda çift tuğlayla sarılmış, taş görünümlü, yayla yollarına asfalt dökülmesine ve tesisat hatları çekilmesine ön açan betonarme yapıları bir kez bile gündem olmazken, üç ay konteynerde kalmak isteyen gariban bir vatandaşın hedefe konması da izah edilemez ayrı bir çifte standart olarak algılanma riski içerir. Bir ayağı Anadolu’da, bir ayağı devlet geleneğinde olan bu millet; tarih boyunca Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi olarak gördüğü devletini hep insanın ihtiyaçları üzerinden tanımlamıştır. Yusuf Has Hacib ‘avam karnı ile düşünür’ derken tam olarak bunu kast etmiştir. Mirası üzerine oturduğumuz Devlet-i Aliyye’ye yüzlerce yıl yön veren fikir insanı Kınalızade Ali Efendi’nin dahi en temel eserini “insanın ihtiyaçları anlayışı” üzerine bina etmesi boşuna değildir. Bu ihtiyaçların başında da “nefes alma hakkı” gelir. İnsanlık onuruna, ontolojik karakterine göre “yaşam hakkı” gelir. Bugün yaş almış bir vatandaş için yayla, sadece serin bir ortam değil; aidiyetin, kimliğin, hatıraların öz-Türklüğün mekânıdır. Orada birkaç ay geçirmek ruh sağlığına da, toplumsal barışa da iyi gelir. Türklük yaşarsa devlet de yaşar…
YAYLALAR PLANLI YAPILAŞMALI
Evet, bugünkü tablo gösteriyor ki, Mera Kanunu ve mevcut yasaklar yaylalardaki yapılaşmayı engelleyemiyor. Bu yaklaşımlar sürdükçe engelleyemeyecek de! Aksine, bu yasaklar kaçak ve kontrolsüz yapıları körükleyerek kontrolsüz bir büyüme yaratıyor. Yaylalarımız plansızlık yüzünden adeta Latin Amerika gettolarına benziyor. Bu gibi toplumsal yönelimleri iyi yöneten ve toplam nüfusu birkaç Karadeniz şehrine denk gelen İsviçre ise kendi yaylalarına yılda 12 milyon turist çekiyor. Oysa yapılması gereken çok açık: yaylaların doğal yapısını ve mera vasfını koruyacak bir şekilde ilgili hukuki düzenlemeleri revize etmek, altyapısı belli, prototipi tanımlanmış geçici konaklama izinleriyle bu alanları vergilendirilebilir ve denetlenebilir tüm dünyadan turist çekebilecek bir düzleme taşımaktır. Bugün devlet bir karar aşamasında; Yaylalarımız Latin Amerika Gettosu mu olacak? Yoksa İsviçre Alpleri mi? Meseleye yasak koyarak değil; akıl koyarak yaklaşmak gerekir. Konteyner değil, kural sorunludur.”