DYP, bir döneme damgasını vuran, ancak siyaset dünyasında unutulmaya yüz tutan, gençlerin ise hatırlamadığı,şimdilerde DP adıyla siyasete devam etmeye çalışan  parti. 1980 sonrası kapatılan AP’nin taraftarları tarafından kurulan, darbecilerin ve şakşakçılarının siyasete devam etmesin diye uğraştığı,ancak yapılan referandum ile siyaset hayatına atılan parti. ANAP iktidarının sunduğu imkanları ret edip, halk adına  ezilenlerin ve ötekileştirilenlerin mücadelesini veren parti. 1987 de siyasi yasakların kalkması ile Belediyeler, İl Genel Meclisleri ve Milletvekilleri olan, 1990 yılların Süleyman Demirel ve Tansu Çiller Başbakanlığındaki hükümetlerini kuran, tabanı sağ ve muhafazakar seçmen olan parti. Neden yıkıldı demiyorum, neden adeta yok oldu. Çünkü; 1-Henüz Milletvekili ve Belediye Başkanı olmayan partide, bunlar arttıkça güç kavgaları başladı. 2-İktidara gelmek için dağ bayır demeden gezen yönetici kadrolar, iktidara gelince özel iş takibi için şehir ve Ankara’larda gezmekten kırsala uğramaz oldu. 3-İdealleri için kavga veren, gece-gündüz çalışan parti tabanı ve delegeler, güç kavgalarında ve menfaat paylaşımında taraf olmaya zorlandılar. 4-DYP, ANAP’ın dört eğilim anlayışını sözde dile getirip, iktidara gelene kadar yandaş kabul ettikleri diğer partilerden gelenleri, parti kurucuları iktidara gelince fazlalık olarak görmeye ve eksen kayması iddiaları ile onları dışlamaya başladılar. 5-Kongreler, yerel seçimler ve milletvekili seçimlerinde, daha önceleri kol kola mücadele verenler, sıralamada öne geçmek için yok zamanda birlikte mücadele ettikleri arkadaşlarını arkadan vurmaya başladılar. 6-İktidarın nimetlerini başkaları ile paylaşmamak, koltuğu kaptırmamak veya gelecekteki beklentilere göre rakip olabilecekler aleyhine komplolar üretilip, basın yoluyla genel merkezi taciz ettiler. 7-Parti içi muhalefet o kadar inanılmaz boyutlara ulaştı ki yanlışı-doğruyu kendi partilisi ile tartışacağına, partilisine hasma ne davranış içerisine girip, başka partilileri dost tuttular. 8-Parti içi kavgalardan yılan taban, Siyasi veya parasal büyük güce ulaşan parti yöneticisi veya seçilmişin daha güçlü olabileceği gibi yanlış kanıya varıp, parti siyasetini acımasız güç sahiplerinin  yönlendirmesinin önünü açtı. Sonra ne mi oldu? İşin sonunun yaklaşmaya başladığını gören Sayın Demirel, Cumhurbaşkanı oldu. Yetmedi, Cumhurbaşkanı iken bile, partiyi yönetme arzusundan hiç vazgeçmedi, parti içindeki gücünü partiyi yönetmek için kullanmaya başladı. Partinin geçmişinin, darbelerle olan kötü anılarını unutup, askerle kol kola girip 28 Şubat darbesinin hazırlayıcısı oldu. Yetmedi, hakimiyetini sürdürebilmek için partiyi böldü, parti içerisinden başka bir parti(Şemsiye partisi) daha çıkardı. Siyasetin acımasız yüzü bu işte. En güçlü olan kendini her şeyin sahibi zannediyor ve büyük hatalar yapıyor ve de yaptırtıyor. Sonra da “ben ne yaptıysam sizin için yaptım” gerçek dışı beyanında bulunup, kayıplara karışıyor. Ara ki bulasın. Olan yerel siyasetçiye oluyor. Parti iktidardan düşüyor, gidenler gidiyor, geride mücadeleye devam edecekler kalıyor. Dün güç bende diyenler, başka partilerle yeni iktidarların bayrağını sallar iken, Kalanlar, onlara bakıp sadece şunu söyleyebiliyor. “Vay be biz de onu bir şey sanmıştık” Oysa bizim gibi refah düzeyi düşük ülkelerde siyaset hep böyle yapılmış ve yapılacaktır. Hani bir şarkı vardır ya. “Ömür boyu sürecek bir şarkısın sen” Umarım bir gün siyaset bu çirkin ve acımasız çizgiden uzaklaşır. Umarım bir gün parti tabanları gücün, seçilmişlerde değil, seçenlerde olduğunu anlar. Umarım bir gün parti yönetenleri, seçilmek için seçenleri ekonomik güçleri ile değil, bilgi birikimleri ile etkilemeye çalışırlar. Umarım bir gün liberal sağ parti olarak DYP siyaset dünyasına geri döner. Siyasi gelişmelerde ki tarihi tekerrürler bunun çok da uzak olmadığının işaretini vermiyor mu zaten.
Muhabir: TE Bilisim