Bir edebiyatçı ve seyyah olan İsmail Habib Sevük’ün 1937 senesinde yaptığı Trabzon seyahati ve aldığı notları paylaşmaya devam ettiğimiz geçen haftaki yazımızda, Trabzon’a bir zamanlar can veren İran Transit yolundan bahsederek bitirmiştik. Bugün konuya devam ediyoruz; Trabzon Belediyesinin en eski meclis kayıtlarında “Transit Yolu” olarak tanımlanan bu yol, Meydan’ın hemen üstünde, Fatih Parkının hemen altından başlayıp,İran hududundaki Kızıldize’ye kadar uzanan 640 km’lik yoldur. Bu yol bir zamanlar öyle önemli bir yol olmuştur ki, bu sayede Trabzon Şarki (Doğu) Anadolu’nun İskelesi konumuna gelmiştir.
TRANSİT YOLUNUN BAŞLANGICI (FATİH PARKI NIN ALTI)
GÜRBÜZ GİTTİ DERMANSIZ GELDİ!
Ancak Sevük 1937 senesinde bu yolun o dönemdeki hali pür melalini şöyle anlatır; “1. Dünya Savaşında Dört uzun yıl Karadeniz kapalıdır, İran artık biri Basra’dan, diğeri Hind’ten iki yolla işliyor. Basra Tebriz’e bin beş yüz kilometre uzak. Hind yolu ise büsbütün ömür törpüsü. Cihan Harbi bitince kaybolan askerin geri gelişi gibi, kaybolan transiti de geri çağırdık. Fakat gürbüz gidip dermansız gelen asker gibi, transit de öyle tanınmaz bir halde geldi ki…
Birkaç milyon altınlık o tıknaz transit geldiği zaman yedi yüz bin kâğıtlık hasta bir sıskaydı. Hastamız iyileşeceğine gittikçe eridi. Yuvarlanır gibi bir eriyiş. Ertesi yıl altı yüz bin, sonra beş yüz, her yıl boyuna ufalarak yüz bine iniş. Bu iri bir devin cüceleşmesi değil yumruklaşmasıdır.
Dert neydi? Dert devede; binlerce yıldır transiti yaşatan devenin sırtı şimdi transitin tabutunu taşıyabilirmiş. Deveyi azleden kamyondur. Otuz devenin yükünü otuz misli süratle götüren kamyon.
Peki, biz de kamyon işletelim. Hangi yolda? Zaten iyi olmayan yol, harp çalkantıları içinde yılarca bakımsız kalarak yol olmaktan çıkmış. Sonra asayişsizlik, yalnız yol kesen değil kasaba basan büyük çeteler. Sonra benzin ve lastik pahalılığı; gümrük ve iskele resimlerinin yüksekliği; yoldaki üç büyük dağın karlarla kapanması, sonra Trabzon’daki limansızlık… Neye saymalı; transit ürkek bir kuştur, bunların herhangi biri onu ürkütmeye yeterken hepsinin bir araya gelişi, bu ürkütmek değil, kuşun ödünü kopartmaktı!
Fakat bütün engelleri devleme göğüslemelerle işte birer birer deviriyoruz: Kamyon ve otobüs işletmesi devletleştirilerek pahalılık kaldırılacak. Karla kapanan üç yeri her türlü tedbire başvurarak bütün yıl açık bulunduracağız. Yolu Avrupalı bir şose haline getirmek için milyonlar döktük; en mühim kısımlar yapıldı, bu yıl hepsi bitecek. Asayiş mi? O en ideal dereceyi de aştı, artık şarkın tek vakası, vakasızlıktır.” İLK ARAÇ NE ZAMAN İŞLEDİ Bu arada merak ediyoruz. Transit yolunda ilk motorlu araç ne zaman çalışmaya başladı? Birinci Dünya Savaşından önce Babıali (Sadrazam Sarayı) transit yolunun motorlu araçların geçilmesine açılmasını sağlamak üzere bir Fransız şirketini görevlendirilmiş, 1916-1917 yıllarında bütün yol güzergâhı Ruslar tarafından işgal edilince, bu girişim Ruslar tarafından tamamlanmış ve 1917 yılında ilk motorlu aracın geçişi sağlanmıştır.
ESKİ ERZURUM YOLU
TAKVİMDEN LİMAN OLUR MU?
Bu konuyu aslında daha Trabzon’un Liman Serüveni bölümünde detaylı yazmıştık. Ancak madem yine yeri geldi, hatırlatmadan geçmeyelim. Trabzon limanı deyince aklınıza bugünkü manada dalgakıranları olan liman gelmesin, zira oraya daha var. Çünkü 1946 senesinde başlayan liman inşaatı ancak 1953 senesinde bitirilebilmiştir. O döneme kadar liman deyince, denize doğru uzanan ahşap veya taş iskeleleri anlamamız gerektiğini tekrar hatırlatalım. Yani gemiler açıkta bekler sandal ve mavna denilen büyük kayıklarla yük ve yolcular iskeleye çıkarılırdı.
İşte 1937 senesinde İsmail Habib Sevük transit yol için olmazsa olmaz kabul ettiği Trabzon limanını şöyle anlatır;
“Ya liman? Karadeniz kıyılarında şöyle bir darbımesel söylenir; Karadeniz’in üç limanı varmış; Haziran, Temmuz, Ağustos! Takvimden yapılma limana güven olur mu? İşte bu yaz, Ağustos içinde iskelelerin birinden vapura giderken deniz öyle dalgalıydı ki motor yarı yolda durakladı; meğer pervane havada dönüyormuş; güç bela vapura çıkınca üç limandan Ağustosu da ben bağışladım!
Karadeniz’e üç ayın limanı değil, Üç limanın kendi lazım: Kömür, tütün ve transit limanları. Transit limanını ilk plana almışız. Bu limanda yapılınca… Uzak ve çarpışık yollarda sıkıla sıkıla dolaşan transit, şimdiki üç rakip yolun bütün gayretlerine rağmen, tabiatın ve tarihin çizdiği kendi yatağına gelip rahatça yerleşecek. Onun rahatı uğruna bütün emekler helal olsun.”
Açıkta bekleyen gemiler ve onların yolcularını kıyıya taşıyan kayıklar
Bir de Sevük’ün ülkeleri birbirine bağlayan transit yolu ile ilgili yaptığı tespiti atlamayalım; “Eskiden toplarımızı geçirip birbirimize saldırmak için yol yapardık, şimdi kaynaşmak için yol yapıyoruz. Kan yolu değil karındaş yolu. Birbirimizi kuvvetten düşürmek yerine, birbirimize kuvvet olmak. Eskinin gafletini bir naaş gibi maziye gömdük, İbretini bir abide gibi atiye dikiyoruz. Yeni Türkiye, Yeni İran; yapılan yeni yol, yalnız transitin değil tarihin yolu.” der ve Trabzon’un eski transit meydanında otomobile biner ve şehirden ayrılır.
TRANSİT YOLUNUN İKİ CELLADI!
Yılın 12 ayı açık olmayan yola transit yolu denir mi? Maalesef Trabzon’un transitle yaşadığı söylenen bu yol, gelin görün ki bazen geçit vermezdi. Trabzon Büyükşehir Belediyesi arşivinde rastladığımız 15.03.1940 tarihli bir belgeye, o tarihlerde Trabzon ile Erzurum arasındaki şehirlerarası yolun hali pür melalini göstermesi açısından dikkat kesiliyoruz.
Karar; 13.12.1939 tarihinde; “Erzurum Vilâyetini yüksek huzurları ile şereflendiren Reisicumhurumuz İsmet İnönü’yü Trabzon namına selamlamak üzere Erzurum’a hareket eden ve fakat yolların kapalı olması dolayısı ile Bayburt’tan geri dönmek zorunda kalan heyetin” harcırahı konusunu içeriyor.
Yani belediye heyeti 12. ayda Erzurum’a gidemiyor. Çünkü hava koşulları, kar ve çığ gibi olumsuzluklar o günkü Trabzon İran arasındaki transit yolunda geçit vermiyor. 1937 senesinde Erzurum yolu ile ilgili dönemin mecmualarından İnan Dergisi’nde konu şu şekilde ifade edilmiştir;
“Erzurum yolunun iki tabi celladı var; Zigana ve Kop. Biri müheykel, atletik vücudu, genç, şahikaları engin ve zengin. Diğeri ihtiyarlamış şampiyon bir pehlivan gibi kel, kuru, heybetli, güreşe doymamış inatçı… Meşhur çığları ile Zigana, bıyıkları terlemiş bir zeybek gibi ani baskınlardan hoşlanır.
Zorlu ve korkunç tipileri ile Kop, dökülmüş dişleri arasından kıskanç ve insafsız ıslık sesleri çıkararak ortalığı kasıp kavurur. Her ikisi de domuzuna mağrur kış yolcuları, Zigana’dan geçerken haşmetli celladı uyandırmamak için konuşmaktan bile korkarlar çekinirler. Kop, âdemoğlunun en üstün tekniği ile örülmüş şahmerdanların yoğurduğu telgraf direklerini bile, huzurunda secdeye kapatır. Kızarsa parçalar.”
TRABZON ERURUM YOLU ÇALIŞMALARI VERGİ ÖDEMEYENLER YOL İNŞAATINA!
Dönemin hükümeti, şartlara bakın ki 12 ay bu yolu açık tutamıyor. Ancak bu yolun açılmasında sivil vatandaşların kullanılması bizi şaşırtıyor. Nitekim kışın bu yolun açılmasında kullanılan yöntemlerden birinin de Varlık Vergisi borcunu ödemeyenlerin fiili olarak bu yolda çalıştırılmaları dikkat çekmektedir.
Bu tarihten yaklaşık iki yıl sonra çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu’na göre, Varlık Vergisi borcunu ödeyemeyenler için zorunlu çalışma yeri olarak Aşkale (Erzurum) seçilmişti. Kar nedeni ile kışın kapanan transit yolunun açık tutulması amacıyla “Aşkale’dekiler Trabzon transit yolunda Aşkale’ye 22 km mesafedeki Kop dağı eteklerinde 1721 rakımlı Pırnakapan köyünde çalıştırılmışlardır.
Fatih Erol