İŞTE O SÖZLER
Ben emekli Edebiyat öğretmeni Aydın Seyhan; 20 Ocak 1940 yılında Kars İlinin Susuz İlçesinin Büyük Zaim, yeni ismiyle Yolboyu Köyünde doğdum. İlkokulu bitirdikten sonra ortaokulu ve liseyi Kars’ta okudum. Bizim dönemimizde lise diploması alabilmek için önce lise son sınıfın bütün derslerinden geçmek sonra da lise bitirme sınavına girmek gerekiyordu. Bitirmelere girdiğimde
İLK GÖRÜŞTE AŞK
9 dersten çok iyi not almayı başardım ve hemen sonra 61 yıllık hayat arkadaşımla karşılaştım. Eşimle ilk defa, Kars Kız Sanat Okulunun önünden geçerken karşılaştık ve görür görmez birbirimizi sevdik. Ailelerimiz evlenmemize karşı olduğu için bize cephe aldılar. Biz evlendikten sonra maddi ve manevi bütün yardımlarını kestiler. Tanıdık bir banka müdürünün aracılığıyla bir köyde 50 lira maaşla Tarım Kredi Kooperatifinde işe başladım. Bir yıl sonra lisede kaldığım üç dersten sınavlara girdim ama başaramadım. Çalışma sürem bittiği için işten çıkarıldım. Bu kez de ilkokul öğretmenimin yardımlarıyla bir ilkokulda 100 lira maaşla vekil öğretmenliğe başladım. Bir yıl sonra yani 1962 yılında bitirmelere girip mezun oldum ve lise diplomasını aldım. Aynı yıl hem hukuk fakültesinin hem de eğitim enstitüsünün sınavlarını girip ikisini de kazandım. Ailem maddi destek vermediği için hukuka kaydımı yaptıramadım. Bir arkadaştan yol parası alıp doğru Diyarbakır’a gidip yatılı olarak enstitüye kaydımı yaptırdım. 1964 yılında Türkçe öğretmeni olarak mezun oldum.
KURADA AKÇAABAT ÇIKTI
Kurada Akçaabat Ortaokulunu çektim. 1964 Ağustos ayında Akçaabat’ta göreve başladım. Öğrencilik hayatım boyunca öğretmen olmayı hiç düşünmemiştim. Hep hukukçu olmayı düşünüyordum. Akçaabat’ta göreve başladıktan sonra öğrencilerim beni öğretmenlik mesleğine öyle ısındırdılar ki, benim için en kutsal meslek öğretmenlik haline geldi. Hukuktan vazgeçip bütün dikkatimi öğretmenlik mesleğinde topladım. İyi de yapmışım. Bu nedenle Akçaabat’taki bütün öğrencilerime minnet borçluyum. Hepsine gönül dolusu teşekkür ederim.
ÖĞRNECİSİ MÜDÜR YAPTI
1972 yılının sonuna doğru askerlik nedeniyle hüzün dolu duygularla Akçaabat’tan ayrıldım. 1974 yılında tankçı asteğmen olarak askerliğimi bitirdim. Aynı yıl Ankara Sulakyurt Lisesine müdür olarak atandım. Üç yıl sonra siyasi nedenlerle Ankara-Kalecik Lisesine öğretmen olarak sürgün edildim. 1980 yılının sonuna kadar Kalecik Lisesinde çalıştım. Sonra tayinimi İstanbul’a yaptırdım. 6 ay Kadıköy-Merdiven Ortaokulunda çalıştıktan sonra Kartal-Soğanlık Lisesine Akçaabatlı (İsmini hatırlayamadığım) bir öğrencimin aracılığıyla müdür olarak atandım. O dönem sıkıyönetim vardı. Bu öğrencim de ordugahta yazı işlerine bakıyormuş. Benim ismimi görünce komutanına benim müdür olarak atanmamı rica etmiş, komutanı da bu isteği kırmamış. Aynı lisede 7 yıl okul müdürlüğü yaptıktan sonra yine siyasi nedenle Kadıköy-29 Ekim Ortaokuluna öğretmen olarak sürgün edildim. Dava açtım, kazandım, o dönemin parasıyla 6 milyon lira tazminat aldım. Fakat müdür olarak atama yapmadılar. Birkaç yıl bu okulda çalıştıktan sonra Kartal-Eczacıbaşı Ortaokuluna tayinimi yaptırdım. 1996 yılında da bu okuldan emekli olup özel okullarda idareci ve öğretmen olarak çalıştım. 2005 yılında da Özel Okullardan ayrıldım. 32 yıl devlette 10 yıl özel okullarda çalıştım. Bir kız, iki erkek babası, üç torun dedesiyim. Öğretmenlik yaptığım süre içinde onur duyduğum vefalı öğrenciler yetiştirdim. Bu gün bu öğrencilerimin en az yüzde altmışı ile görüşmekteyim. Bu da bana ayrı bir mutluluk veriyor.
42 YILLIK ŞEREF
Öğrencilerimin bana çok sevdirdiği, onur duyduğum 42 yıllık öğretmelik mesleğimi şerefle, gururla tamamlayıp emekli oldum. Sonra her emeklide olduğu gibi bende de bir can sıkıntısı başladı. Bu can sıkıntısından kurtulmam gerekiyordu. Bu meslekten bunca yıl sonra yorgun ve bitkin ayrıldığımı, tembel tembel oturup yorgunluğumu gidereceğimi düşünmeme karşın, öğretmenlik mesleğinin insan ruhuna işlediği inceliği ve yüceliği, belli bir süre sonra beni bu düşüncemden vazgeçirdi. Bu mesleğe daha çok özlem ve ilgi duymaya başladım. Gözlerim buğulanıp geçmiş günlerin anılarına dalınca öğrencilerimin hepsi birden canlandı göz bebeklerimde. Rüyalarımda, öğrencilerimle eskisi gibi sınıfta olduğumu görmeye başladım. Fotoğraflar sayesinde özlemimi dindirmeye başladım. Öğretmenlik mesleğinin sadece çalışma süresi içinde değil, ömür boyu devam etmesi gerektiği düşüncesiyle öğrencilerime yararı olur diye üç tane kaynak kitap yazdım. Ne yazık ki bastırıp öğrencilerimin yararına sunamadım.
İnsan ve yurttaş olmanın erdemliği, insanlığa, yurduna, ulusuna yararlı çabalar göstermekle anlam kazanır. Hayattan birçok şey istiyoruz. Belki de hepsini birden istiyoruz. Ama her şeyi birden istemek, istemek değildir. Ümit etmektir, hayal etmektir. Hayal etmek bir şeyi elde etmek için yeterli değildir. Önce ne istediğimizi bilmeliyiz. Öğrencilerimizin bazıları, okul hayatını uzun ve sıkıcı bulurlar. Okuldan aldıkları bilgilerle yetinmeye çalışırlar. Hayatta kendilerine gerekli olan bilgileri okuldan aldıklarını zannederler. Bilmezler ki çakıllı ve dikenli bir yola benzeyen bu hayat, okuldan sonra öğrenilmeye başlanır. Bilimsel gelişmelerden, yeni buluşlardan haberdar olmalıyız ki, çağa ayak uydurup topluma yararlı insan olalım.
ÖZGÜRCE VE İNSANCA YAŞAM
Bir ülkenin kalkınmasında insanca, özgürce yaşama hedefine varmasında, temel unsur eğitimdir. Eğitim, insanı mutluluğa götüren ana yoldur. Değişen dünya, her geçen gün ağırlaşan yaşam kouşulları, teknolojinin insana sağladığı kolaylıklar, hayatlar arasında uçurum yaratan ekonomik ve sosyal dengesizlikler, birbirine yakın insanların birbirinden uzaklaşmasına, hatta birbirlerini tanımaz hale gelmelerine neden olmuştur. Birgün gözlerimiz bulutlanıp geçmiş günlerin unutulmaz anılarına dalacak olursa; acılara, kinlere, öfkelere karşın geleceğin daha güzel, daha mutlu olacağını düşünmeliyiz. Çocukluğumuzun unutulmaz yıllarını, gençliğimizin güzel günlerini, orta yaşımızın baharını ve kışını inkar edemeyiz. Bir gün gelir ki insan, umutla umutsuzluğun, kaygıyla korkunun, inançla inançsızlığın, güzellikle çirkinliğin, kötülükle iyiliğin, düşmanlıkla dostluğun, kurtla kuzunun yan yana, kucak kucağa yaşadığı bir dünya içinde bulur kendini. Bu tür bir dünyada yaşayan insan, çabasıyla inancını, inancıyla onurunu, onuruyla sevgisini, sevgisiyle eylemini pekiştirebilmelidir. Aradan yıllar geçsede, araya ceşitli yollar girsede hiçbir varlık bize geçmişimizi unutturamaz. Mazimiz eskimiş olsa da, duygularımız aşınmış olsa da hiçbir güç hayat çizgimizi değiştiremez. Geçmişini anımsadığı zaman hüzünlü bir ortamda bulur kendini insan. O geçmiş ki bizlerin en sıcak, en cana yakın özlemleri değil midir? İnsan bazen anılarına sımsıkı sarılmak zorunda kalıyor. Çünkü o anıların içinde sevdiklerimiz, dostlarımız, arkadaşlarımız, akrabalarımız ve geçmişimiz vardır. Anıların hep tazeliğini koruması isteriz. Bu nedenle bazen anılara sımsıkı sarılıp olarla bütünleşmeye çalışırız.
MISRALAR DÖKTÜ
“Kime ne söyleyeyim, kime ne diyeyim. Doğanın gerçeklerini nasıl inkar edeyim? Ya onlar gelsin bizim yanımıza, Ya biz gidelim onların yanına.”
Dizelerini mırıldanmaktan başka ne gelir elimizden? Aslında geçmişimizi sırtlayıp geleceğe ümitle bakmak olmalıdır amacımız. Acıların, yoksullukların, çaresizliklerin karşısında kenetlenmeyi bilmeliyiz. Hayatımızı gördüğümüz, duyduğumuz, yaşadığımız gibi anlatmalıyız. Çünkü doğallıktır insanı insan yapan değerler.
BAMBAŞKA BIR ALEM
Yüzyıllar boyunca ortaya atılmış birbirine uymayan, birbirini çürüten iddiaların hem iyi hem de kötü yanları vardır. Hepsi de insanoğlunun deneyim ve gözlemlerine dayanır. Bilinçli bir gözlem ve deneyim rahatlatır insanın içini. Yaşam bir savaş sürecidir. Yaşam, bu süreç içinde insanı hem ağlatır, hem güldürür. Önemli olan güldürürken de ağlatırken de düşündürmektir bir başkasını. İnsan acısıyla, sevinciyle sarmaş dolaştır yaşam boyunca. Böyledir doğanın kuralı. Umutsuz, başıboş, güvensiz, yararsız, kimsesiz, yalnız hayat yaşamak için gelmedik dünyaya. Bazen kelimeler tanık olduklarımızı dile getirmede yetersiz kalır. İnsanı derinden etkileyen olaylar, anılar, mutluluklar vardır. Bunlar bazen bizleri alıp bambaşka bir aleme götürür. Zaman zaman insanın içine işleyen, onu hem coşturup hem duygulandıran anılar vardır ki, bunları unutmak mümkü değildir. Dünyada her canlının değişmez yazgısı doğmak, yaşamak, ölmek denilen bu üç sözcükle özetlenebilir. Bu nedenle tüm canlılar ölümlüdür. Ancak arkalarında kalıcı bir eser bırakanlar ölümsüzdürler. Kişiler vardır ki bir gölge gibi siliktir yaşam boyunca. Kişiler vardır ki derin olur sevgileri, saygıyla anılırlar öldükten sonra da. Geçmişimizdeki eğrileri, doğruları, yadsımak bizi gerçeklerden uzaklaştırır. Kişileri ya da olayları değerlendirirken etik değerleri ölçü almalıyız. Politik kaygılar ve makam hırsları yüzünden doğruları söylemekten, savunmaktan çekinmemeliyiz. Makam, servet, şöhret, gibi niteliklerin esiri olmayalım. Bu niteliklerin geçici olduğunu da unutmayalım. İnsanı insan yapan vicdandır. Temiz bir vicdan kadar rahat yastık yoktur. İnsan sevdiği, sevildiği kadar yaşar. Sevginin, saygının, hoşgörünün olmadığı yerde öfke, nefret ve kin vardır. İnsanların, hep yaşadıkları, bir türlü farkına varamadıkları acı ve tatlı olaylar yaşamın bir sentezidir. Bazen insanı insan yapan değerleri arıyoruz. Aradığımız değerleri buldukça yüreğimizle, beynimizle sarılıyoruz. Sarıldıkça paylaşıyoruz. Paylaştıkça çoğalıyor insan insan yapan değerler..
DIL DIL DIL
Dünyanın en tatlı şeyi dildir. Çünkü gerçekler dille, dile getirilir. Gönüller dille fethedilir. Sevgiler, duygular, düşünceler, saygılar, acılar, güzellikler, aşklar, sevdalar dille ifade edilir. Dünyanın en tatlı şeyi dil olduğu gibi en acı şeyi de dildir. Çünkü yalanlar, yanlışlar, ihtiraslar, öfkeler, kinler, küfürler yine dille, dile getirilir. İnsan haklarının olmadığı yerde insan varlığından şüphe edilir. Övgü ve beğeni kadar eleştiri ve yergiyi de hoş karşalamasını bilmeliyiz. Bir başkasının hatası bir başka hatayı ortadan kaldırmaz. Bir yanlış diğer bir yanlışı doğru kılmaz.
Sözlerimi Diyojen’in “Yeryüzünde öğretmenlikten daha onurlu bir meslek tanımıyorum” sözüyle bitirmek isterim. Tüm öğrencilerimi en sıcak ve samimi duygularımla bağrıma basıp hepisinin gözlerinden öperim.