13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan İliç ilçesinde Anagold firmasına ait altın işletme sahasının yığın liçinde yaşanan heyelan neticesinde 9 vatandaşımız heyelan altında kalmıştır. Bu durumun bir benzeri 2011 yılında Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santral’in Çöllolar kömür havzasında da yaşanmıştı. Orada da oluşan bir heyelan sonucunda 11 vatandaşımız toprak altında ve hala bulunamadı. Bu tarz kazalar fazla kâr hırsı ve güvenlik sınırlarını aşma pahasına üretim artış hızının doğurduğu işletme hataları olarak gelişmektedir.

Kanun ve yönetmeliklerde her şey olması gerektiği gibi olduğu halde, uygulamada eksikliklerin yaşanması bu tarz işletme hatalarına yol açmakta olup hem insan hayatına hem de çevreye mal olmaktadır. Bunun önüne geçilebilmesi için MAPEG ile Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı denetlemelerinin daha sık ve yaptırımlarının daha ağır olması gerekmektedir.

Antalya'da Türk Müşteriye Ayrımcılık: "Milliyet Farkı Ücreti"! Antalya'da Türk Müşteriye Ayrımcılık: "Milliyet Farkı Ücreti"!

MADENCİLİK ÜLKEMİZ İÇİN YÜZDE YÜZ KATMA DEĞERLİ BİR SEKTÖRDÜR

Maden kazalarında, altın işletmeleri özellikle siyanür kullanımından kaynaklı, çevre hassasiyeti nedeniyle daha çok tepki çekmekte ve medyada yer almaktadır. Bu konuda maalesef birçok yanlış bilgi de bu şekilde yayılmakta ve ülke ekonomisine büyük katma değer üreten, yıllık 6,5 milyar dolardan fazla ihracat yapan Türk Madencilik sektörüne darbe vurmaktadır. Ülkemizde Gümüşhane Mastra ve İzmir Bergama Ovacık sahaları başarı ile üretimini tamamlamıştır. Birçok altın sahası da ya üretim yapmakta ya da üretime hazırlanmaktadır. Yasal olarak her işletme, üretim sahasını üretim bittikten sonra iyileştirmekle ve eski halini kazandırmakla sorumludur. Yapıp yapmadığı ise yine kamu kurumlarının denetleme sorumluluğudur.

Şunu iyi bilmek gerekir ki 30 milyar dolardan fazla altın ithal ettiğimiz ülkemizde altın üretimine ihtiyaç vardır. Altın üretilecekse, hala ciddi ve ekonomik bir alternatifi olmadığından siyanür kullanılma gereği vardır. Güvenlik aşamalarına dikkat edildiği sürece yüz yıldır altın üretiminde kullanılan siyanürden korkmaya gerek yoktur. Altın cevherleşmesinin tipine göre tank ya da yığın liçinde kullanılan siyanür kimyasal ve biyolojik bozundurmalar ile güvenli bir şekilde etkisizleştirilmektedir. Dünyadaki siyanür üretiminin yaklaşık yüzde 18-20’nin madencilik sektöründe kullanıldığı ve geriye kalanın hayatımızın birçok alanında çok farklı endüstri alanında kullanıldığını ve bunu birçoğumuzun bilmediğini hatırlatmak isteriz.

ASIL OLAN ÜLKE ÇIKARLARINA SAHİP ÇIKMAKTIR

Tekrar dikildiğinde kendi ekosistemi ile birlikte aynı canlılığa en geç 150 senede kavuşacak olan bir orman ile onun altında yatan milyonlarca yıl yaşındaki bir altın cevheri arasında seçim yapmakta zorlanmamamız gerekir. Maden işletme amacıyla kesilen ormanlardan çok daha fazlası yangınlar neticesinde kaybedilmektedir. Buna rağmen Orman Bakanlığının yaptığı çalışmalarla her yıl orman yüzdesinin arttığı rakamlarla ortaya konulmaktadır. Altın üretiminde asıl olan bu değerin ülke içinde kalabilmesini sağlamaktır. Bunun için de kamu yararı gözeterek yabancı firmalardan ziyade yetkin yerli kurum ve kuruluşları işin içine katmak, teşvik etmek ve desteklemek gereklidir. 

Çevrecilik ve İnsandan yana olmak insan olmanın gereğidir. Bununla birlikte geçmişte İzmir Bergama Ovacık altın sahasındaki yabancı ve özellikle iyi niyetli olmayan Alman çevreci kuruluşların organize ettiği eylemleri daha dün gibi hatırlıyoruz. Bu vesile ile bu vakıfların iç yüzünü deşifre eden Necip Hablemitoğlu’nu rahmetle anıyoruz. Tüm Avrupa ülkelerinin toplamından daha fazla altın üretimi olan Türkiye bu nedenle hedef tahtasındadır. Problem altın üretiminde değil üretim sırasında yapılan insan kaynaklı yanlışlıklardadır. Bu da istenirse sıkı denetim ve bilimsel kurallara uyularak kolaylıkla çözülebilecek bir konudur.

Editör: Birol Sancak