Okula ilk başladığımızda kara tahtalara fiş dizerlerdi. Hep bir ağızdan o fişleri tekrar tekrar yüksek sesle okurduk. Sonra her birimiz teker teker kara tahtaya kalkar ALİ TOPU AT, AYŞE SEN DE TOPU TUT diyerek Okumayı öğrenme yolunda oldukça yavaş ve istikrarlı bir yol izlerdik. Hafta sonu Konya maçının ilk yarısı bittiğinde, çocukluk günlerimdeki bu fişleri hatırladım. Oynanan futbol böylesine yavaş ve gelişi güzeldi. Hiç acelemiz yoktu. Berabere bitireceğiz ya da bir kazaya kurban gideceğiz diye korktum. İkinci yarıda vitesi biraz daha artırdık ve şansımızın da yardımıyla iki gol bulup maçı kazandık. Şans diyorum çünkü bu futbol anlayışıyla bir gün kötü toslayacağız. Maçta iki nokta dikkatimi çekti: İkinci yarıda oyuna konulan ve Yanko denilen futbolcu gerçekten Avrupa’da oynamış bir golcü mü, yoksa bize dublörünü mü göndermişler. Sanki bize Yanko diye onun benzerini yollamışlar. Adam bırak gol atmayı futbol oynayabildiğini ya da futbolu bildiğini bile taraftarımıza inandıramadı. Bence bu sporcuyu yakından bir inceleyin. Yanlışlıkla benzerini sahaya sürmüş olmayasınız. Gerçi tıpkının aynısı ama her nedense yine de içimde bir şüphe var. Bir diğer nokta seyircinin aşırı ilgisizliği. Pazar günü saat 16:00’da bile seyircimiz maça gelmiyor. Köylerden bile rahatça gelinebilecek bir zaman dilimi. Akçay’ın olayı, “insanımız Pazar gününü ailesiyle geçirmek istemiş olabilir.” Şeklinde açıklaması ise tam da itiraz edeceğimiz noktayı işaret ediyor. Demek ki futbolu stadyumlarda aile ile izlenebilecek bir eğlence olmaktan çıkarmışız. Eskiden aileler yok muydu? Demek ki aileyi evde bırakıp maça gelmeye değmiyor. Demek ki yenmek yetmiyor. Seyirci biraz da hırs bekliyor. İyi futbol talep ediyor. Trabzon'da bir biletin hangi maçta kaç paraya satışa çıkarılacağını her halde yönetiçiler bilmiyor. Ölçüsüz fiat politikası taraftarın bütcesini aşmamalı, Trabzon'un ekonomik durumu zaten hepimizin içini sızlatıyor. Bir taraftar düşünün Trabzonspor’un maçını seyretmeden önce etrafına gülücükler dağıtıyor. Hoş sohbet, çocuklarıyla şakalaşıyor. Sonra maça gidiyor. Yeniyorlar. Ailesi sevinçle onu kapıda karşılıyor. Bu akşam keyifli geçecek diye umuyorlar. Ancak bir de bakıyorlar ki o şen şakrak adam gitmiş yerine gergin, asık suratlı bir duvar gelmiş. Gerginlikten ve sinirden konuşamaz hale dönmüş. Ekrandan maçı seyredenler için de durum bundan farklı değil. “Ne oldu? Yendiğimiz halde neden bu kadar gerginsin” diyorlar. “Sadece gergin değil, aynı zamanda yorgunum.” Diyor adam. “Ben yorulmayım da kim yorulsun. Adeta her topa ben koştum. Her rakiple ben mücadele ettim. Her kritik pozisyonu ben dert edindim. Stres atmak yerine stres küpü oldum.” Allah aşkına soruyorum size, her hafta sonu bu hale gelen adam artık maçlara neden ilgi göstersin? Tribünlerden Al Haberi Futbola siyasetin müdahalesi, haksızlıklar ve ahlaksızlıklar sonucunda, faturayı taraftarlara çıkarmaya karar verdiler. Taraftarlar stadyumlara girerken tam bir suçlu muamelesiyle karşılaşıyorlar. Kimin hangi bölgede oturduğuna kadar takip sistemleri kuruluyor. Futbol temaşe oyunudur. Bugüne kadar başıboş bırakılmış ve kulüplerin yöneticileri tarafından acımasızca kullanılmış tribün liderleri tek sorumlu olarak ilan ediliyor. Maça giden taraftar eve dönüşünde karakola mı yoksa mahkemeye mi gideceğini pek kestiremiyor. Futbola siyasetin müdahalesi taraftar tarafında karşılığını buldu. Taraftarlar; “Siz böyle müdahale ederseniz, ben de tribünde siyaset yaparım. Hadi bakalım, el mi yaman ben mi yaman.” dedi. Sezon başladığından beri yakından izliyorum. Tribünler, “haftanın gündemi” programına döndü. O hafta siyaset ve ülke gündeminde hangi konular varsa, tribünlerde bu gündemlerin yansıması var. Tribünler bir hafta rabia selamı veriyor, diğer hafta gezi pankartı açıyor. Bütün takımların taraftarları siyasi görüş ve düşüncelerine göre ayrıştırılıyor. Ancak rahmetli Elif YAVUZ'la ilgili gündem henüz yok, herhalde eli kulağındadır. Böylece tribünler hafta boyunca birikmiş stresi boşaltmak yerine, daha da kışkırtıyor. Ben âcizane şu basit ve anlaşılır tavsiyeyi yapıyorum: Türk futbolunun üzerinden siyasetin gölgesini kaldırırsak, tribünlere de baskı uygulamak zorunda kalmayız. Direnişin 78. Haftası Trabzonsporun resmi sitesinde, Trabzonspor için İstanbul Taksim' de direniş yapan yürekli ve kararlı insanların varlığından neden hiç bahsedilmez. Bu güzel insanlar işi gücü yerinde  olan kimselerdir. Araların da mühendislerin, hukukcuların, iletişimcilerin olduğu önemli şahsiyetleri selamların en anlamlısı ile selamlıyorum. Saygının en yücesini hak ettiklerine inanıyorum. Kalın sağlıcakla...
Editör: TE Bilisim