Belediyeler kurum olarak genelde beğenilmez. Ancak hep söylüyoruz Trabzon Belediyesi olmasa idi bu şehrin Cumhuriyetten itibaren bugüne kadar ulaşmış bir arşivi/hafızası olmayacaktı. Zira şehrin en eski kurumlarından valilik, il özel idaresi dahil hiçbir kurumun arşivi 1930 senesine kadar gitmiyor. Hiç birisi arşivini korumamış, saklamamış. Bugün 500 yıllık Osmanlı arşivindeki yazışmalara, belgelere ulaşırsınız, ancak onlardan çok sonra oluşturulan kurumlarımızın arşivlerine ulaşamazsınız. Sonuçta hepsi çöp olmuştur. Hadi Tapu Dairesini hariç tutalım.
Gayrimüslim vatandaş ve Trabzonlular
Şu anda Trabzon Büyükşehir Belediyesi arşivinde saklanan bu hafıza,birçok konunun yanı sıra 1930’lu yılların mazideki Trabzon şehrinin nüfus yoğunluğu hakkında ilginç bilgiler içermektedir. Mesela 1933 senesi zabıtlarında dönemin meclis üyesi M. Muammer Bey Trabzon’u şöyle tanımlar;
“Halen 30.000 nüfusa sahip ve büyük harpten evvel içinde 70.000 nüfusu yaşatmış olan ve tahminen 20.000 km terkibinde bulunan eski ve tarihi Trabzon şehri.” Mahmut Muammer Beyin büyük harp dediği savaş, 1. Dünya Savaşıdır ve Trabzon nüfusu onun tespitine göre neredeyse yarı yarıya azalmıştır. Aynı yıllar bütçe görüşmelerinde tutanaklara yansıyan Ali Rıza beyin düşüncesi de aynı yöndedir; “Trabzon şehri, Karadeniz’in en büyük ve tarihi bir beldesi olup, vakti ile 70.000 nüfusu barındırmaktadır ve halen Trabzon da 30.000 nüfus yaşamaktadır..” Meclis zabıtlarına yansıyan rakamlar tahmini olmakla birlikte gerçeğe yakındır. Zira 1927 sayımına göre Trabzon’un nüfusu 32.836’dır.
O yıllarda Trabzon’da köylerde yaşayan nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranı yaklaşık olarak % 88,7’dir. Yani ilk nüfus sayımına göre Trabzon’da nüfusun büyük çoğunluğu köylerde yaşamaktadır. Bu kırsal nüfusun etkisi Trabzon ihracat kalemlerine bile yansımıştır. Nitekim o yıllarda Trabzon’un en önemli ihracatkalemleri fındık ve yumurtadır. Şimdi köylerde yaşayanların oranı tersine döndüğünden köylerde kümes hayvanı kalmamış, köye çıkanlar marketten yumurta alarak evlerine gider olmuşlardır.
RUMLAR RUSYAYA FİRAR ETTİLER
1.Dünya Savaşından sonra Trabzon’un nüfusuna ne oldu? Şark Cephesi Kumandanı Kazım Karabekir’in Trabzon Vilayetine yazdığı 1917 tarihli yazı bu soruya cevap veriyor; Nitekim Karabekir paşa o yıllarda il nüfusunun 341.550 Müslüman, 59.025 Rum ve 19.309 Ermeni olmak üzere toplam 419.909 kişi olduğunu söylemekledir. Bununla birlikteMüslüman ahalinin bir kısmının halen silahaltındaolduğundan hayat ve mematı meçhul, yani yaşayıp yaşamadıklarının bilinmediği, bir kısmının da muhacirlikten henüz dönmedikleri, Rum milletinin de bir kısmı Trabzon’un istilası esnasında Rus ordusuyla beraber Rusya ya firaren savuştukları anlaşılmış olduğundan, İslam ve Rumların toplam mevcudununyarı derecesine indiğinibelirtmiştir.”
Trabzonlu Muhacirler; Çoluk çocuk aç sefil yollara düştüler. Üstelik mevsimlerden kış
Trabzon’daki Rumlar Rus ordusuyla birlikte neden Trabzon’dan kaçtılar? Çünkü yüzleri yok. Korkuyorlar. Asırlarca bu topraklarda Türklerle birlikte yaşamış, onlardan hiçbir kötülük görmemiş, onlardan bile daha müreffeh yaşamışken, Trabzon’un Ruslar tarafından işgal edildiği yıllarda işgal komutanının ayağına Türk sancağını serip, kapı komşularına eziyet ettiklerinden, şehrin kurtuluşundan sonra bunun hesabının kendilerine sorulacağını anlayınca Rus ordusu ile birlikte şehirden sıvışmışlardır. Yani Trabzon’daki Rumlar sadece mübadele ile gönderilmedi. Çoğu, kendi gitti. Ne demişler, kendi düşen ağlamaz.
Fakat kara propaganda konusundaokadar mahirlerdir ki;YorgoAndreadis adlı yazar şöyle yazmış; (Rusların Trabzon’u işgal etmesi üzerine) Hıristiyan Trabzon ayaktaydı. Uluslarının yüzyıllarca köle olarak çektiği bütün acıların intikamını Müslüman halktan almak isteyen bir sürü ateşli Rum vardı…”
ALLAH’TAN KORKUN! MİLLETTEN UTANIN!
Keyifleri yerinde Trabzonlu Rumlar
Bu nasıl bir kölelikti ki Trabzon’un en zenginleri sizdiniz. Bankalarınız, gazeteleriniz vardı. Kiliseleriniz açıktı, serbestçe ibadet ederdiniz. Bırakın incilinizin yakılmasını, kilisenin camına bile taş atılmadı. Bu topraklarda size yan gözle bakan olmadı. Hastaneniz, doktorlarınız, eczacılarınız, mimarlarınız, tiyatro salonlarınız vardı. Şehirdeki en güzel konaklar, kâşaneler sizindi. Kemerkaya Rum Mektebi gibi emsali Yunanistan’da bile olmayan okullarınız vardı.Bu şehrin yönetiminde söz sahibi idiniz. Belediye meclisindesizi temsil eden üyeleriniz vardı.
Trabzon Salnamelerinden rastgele bir yılı çevirin; Sene 1892. Trabzon Belediyesi meclis üyelerinin listesine bakalım. On bir üyenin üçü gayri Müslümlerden oluşuyordu. Nuryanİstepan Efendi, FonduplosTotosEfendi, Diradoryanİstepan Efendi.Elinize dizinize dursun. Trabzon Hukuk ve Ceza Dairelerinde üyeleriniz vardı; BanikaKakulidi Efendi, Marmariyanİstepan Efendi, Dimitri Efendi, Kaspar Efendi. Bu millet sizi kendisinden ayırmamış.
İşte kara propaganda böyle bir şeydir. Doğruları ters yüz eder. Türk devleti biz arşivlerimizi açtık gelin siz de açın dendiğinde yanaşmazlar. Çünkü mahcup olacaklarını bilirler. O yüzden güya çektikleri bütün acıların intikamını Müslüman halktan almak isteyen bir sürü ateşli Rum vardı diyerek,mezalimlerine kılıf hazırlamak isterler. Tamam. Eski acıları kaşımayalım. Ama siz de biraz insaflı olun.
MUZAFFER KORLU’NUN KORKUSU
Yazı dizimizi takip edenler Muzaffer Korlu’nun 1952-1955 yılları arasında Trabzon Belediye Başkanı olduğunu bilirler. Korlu, bu şehirde belediye meclis üyesi ve belediye başkanı olmadan önce uzun yıllar Yeniyol Gazetesinde yazılar yazmış, şehrin etkin kalem erbabından birisidir. 1935 senesinde şehirde başına gelen bir olayı gazetede “Korku” başlığı ile yayınlamıştır. Bizim gülümsememize neden olan bu yazıyı, anlatım güzelliğinden ötürü sayfamıza taşımak istedik.
Muzaffer Korlu Belediye Önünde bir törende
Konu şu ki; o yıllarda yine bugün olduğu gibi şehirde başıboş köpek sorunu var. Belediye sokak köpeklerinden kaynaklanan sorunu çözmek için o yıllarda tek çare bulmuş; zehirlemek yada tüfekle vurmak. Bu satırların yazarı 1999 senesinde Belediye Çevre ve Temizlik işleri Müdürlüğü görevine geldiğinde depoda bu iş için ayrılmış 22 kalibre yivli tüfeği görünce şaşırmıştı. Eski çalışanlar, bunu artık kullanmıyoruz, şimdi zehirli köfte atıyoruz dediklerinde de başka bir üzüntü duyduğumu hatırlıyorum.
Neyse… 1935 senesinde gazeteci Muzaffer Korlu (ki o yıllarda yazılarına Halit Muzaffer olarak imza atıyordu) başına gelen olayı hikâye tadında şöyle anlatmış;
“…Tam iki gün evvel gece saat 10-11 arası kim bilir ne düşünen, ne kuran dalgın bir kafa ve ağır adımlarla eve gitmek üzere ilerliyorum. Mesafeler ataşe gösterilen bir parça yağ gibi, fakat ağır ağır eriyor… Mahalle köşesini dönüyorum ve döner dönmez korkunç bir ses; Kocaman bir çoban köpeği ile hemen hemen kucak kucağa geliyorum. O ağzını son kertesine kadar açmış, karanlıkta parlayan dişlerini, seni bunlarla parça parça edeceğim der gibi göstererek üzerime geliyor. Ben yerimde mıhlanıp kalıyor, gözlerim fal taşı gibi açılmış, hiç beklemediğim bu sahnenin verdiği korku ve şaşkınlık içinde ne yapacağımı kestiremiyorum. Ve nihayet her an bir parça daha yaklaşan tehlike karşısında kendimi bir parça olsun toplayabiliyorum.
Gerilen asabım, ayağıma tasavvur edemeyeceğiniz bir kuvvet veriyor ve sağ ayağım üzerine atılmak üzere bulunan köpeğe bütün sürati ile işleyen bir motor pistonu gibi gidip gelerek vurmaya başlıyor. Bu çarpışma ne kadar sürdü bilemiyorum. Nihayet köpek kafasına inen müthiş bir tekmeden sonra kaçıyor. Kaçıyor ama bende ne bet, ne beniz, ne de yürek kalıyor. Tüylerim diken diken olmuş, delicesine çarpan kalbimin göğsümü delerek dışarı fırlayacağından korkuyor; şapkamın dikilen saçlarımın üstünde tepemden dört beş parmak yukarı yükseldiğini görüyorum. Eve güçlükle varabiliyorsam da alt üst olan sinirlerim, her tarafı zangır zangır titreyen vücudum eski halini bulamıyor. Kalbimin anormal çırpıntıları bir türlü dinmiyor. İşte ben korkunun ne yaman şey olduğunu iki gün evvel böyle öğrendim.”
TRABZON’DAKİ İLK HAYVAN BARINAĞI
Başıboş köpekler bugün de şehirlerimizde belediyelerimizi en çok zor durumda bırakan konulardan biri olduğunu biliyoruz. İdarecilerin, hayvan severlerle köpek fobisi olan vatandaşlar arasında gidip geldiklerine şahit oluyoruz. 1996 senesinde Trabzon Belediyesi Çevre Müdürü olarak görevlendirilen bu satırların yazarı, dönemin belediye başkanı Asım Aykan’a konuyu arz etmiş ve bu şehirdeki ilk hayvan barınağı ve kısırlaştırma merkezinin 1998 senesinde kurulmasına vesile olmuştur.
(1994-2002) Belediye Başkanı Asım Aykan ve Çevre Müdürü Fatih Erol
O zamanlar Çukurçayır’da bir aralık çöp depolama sahası olarak belirlenen ancak sonra vazgeçilen yerde küçük bir barınak ve kısırlaştırma merkezi inşa edilmişti. Çalışmanın amacı sokak köpeklerini kısırlaştırarak üremelerine engel olmak ve aşılama yapmaktı. Senelerce hizmet gören bu bina, 2011 senesinde heyelan nedeni ile yıkılınca apartopar Deliklitaş’a, sonra da Çağlayan Mahallesi Tuzaklı Küme Evleri mevkiinde şimdi bulunduğu yere taşınmıştır.
Bugün Trabzon Büyükşehir Belediyesi’nin24 saat esasına göre çalışan Sokak Hayvanları Geçici Bakım Evi ve Rehabilitasyon Merkezi ile 5 ilçede yerinde kısırlaştırma üniteleri var. Dahası Ortahisarİlçe Belediyesine bağlı olarak çalışan, sokak hayvanları hastanesi niteliğinde olan Küçük Dostlar Kliniğibile var.
Ancak bütün bunlara rağmen sokaklarda kısırlaştırılmamış, küpesiz ve aşışız sokak hayvanlarına hala rastlanmaktadır. Burada vatandaşımıza da sorumluluk düştüğünü söylemeliyiz. Zira geçici bir hevesle karne hediyesi gibi alınan hayvanlar, bir müddet sonra sokağa bırakılmakta, yine köylere yaylalara yazın çıkarken alınan hayvanlar sezon dönüşü aç kalmasınlar diye sokaklara terk edilmektedir. Bir de bu işi meslek edinmiş bazı şahısların barınak hizmeti vermeyen illerden Trabzon’a köpek taşıdıkları bizim dahi kulağımıza gelmiş bulunmaktadır. Bunu da yetkililere hatırlatmış olalım.
Fatih Erol