Bağrına bastığı ilçelerinden biridir Sürmene; Trabzon’un incisidir. Sadece güzel sıfatının yetersiz kaldığı bir diyardır; şirindir, asildir; Trabzon’un gözbebeğidir. Dizi filmlere sahne olmuş köyleri, konakları; şarkılara ilham veren yaylaları; tarihi ve kültürü ile Trabzon’un gökkuşağıdır.

Arrianus, Periplo isimli eserinde “Hyssos” adıyla bahsetmiş, Procopius ise seyahatnamesinde “Sürmene” ismini kullanmıştır. Eski adıyla “Humurgan” dır; Sürmene ilçesi. Doğal su kaynakları ve tabiatının eşsiz güzelliğinden dolayı, bugün kullanılan adına kavuşmuştur bu şirin ilçe.

“Türk-Japon Dostluğu” nun simgesi olan ve 1890 yılında Japonya’nın Kushimoto Kasabası kıyılarında gerçekleşen “Ertuğrul Fırkateyni Kazası” nda hayatını kaybeden mürettebatın içinden, 71 şehitle Trabzon ilimiz ilk sırada yer almaktadır. Bunların arasında, Sürmene ilçemizden 13 denizci bulunmaktadır.

İlk olarak Trabzon’a gittiğimde, merkeze yakın yerlerde fotoğraf çekimlerimi tamamladıktan sonra, ilk uğrak yerimoldu; babamın doğduğu, amcasının Belediye Başkanlığı yaptığı; Ata toprağım Sürmene. Cana yakın, dürüst, mert, girişimci, çalışkan insanlarını tanıtmak, ziyaret etmek, yaylalarını, köylerini fotoğraf karelerinde sonsuzlaştırmak ve bu bağlamda hayalimdeki projemi gerçekleştirmek için Sürmene’ye gittim ve hayalimin ilkini, 2018 yılında “Karadeniz’in İncisi Trabzon” isimli Kişisel Fotoğraf Sergim ile sanatseverlerle buluşturdum.

Karadeniz kıyısında Araklı İlçesi’nden Of İlçesi’ne seyir halinde iken, kalp atışlarını duyarsınız Sürmene’nin. Uğramadan geçemezsiniz, uğrayınca da ayrılamazsınız bu tılsımlı güzellikten.

Sürmene’nin güzellikleri güzelin de ötesindedir. Genellikle 1600 rakımda yetişebilen Sarıçamların denizle kucaklaştığı, dünyadaki ender doğa harikalarından biridir Sürmene’nin Çamburnu Tabiat Parkı. Çam kokusunu içinize çekmek, Karadeniz’in çılgın ve serin sularında serinlemek, manzara ve özellikle gün batımını izlemek için romantik ve büyüleyicidir; mavi ve yeşilin iç içe geçmiş birlikteliğine ev sahipliği yapar Çamburnu.

Polut Dağı coğrafi olarak daha yüksek olmasına rağmen, Sürmenelilerin heybetli bir yapıt gibi gördükleri en yüksek dağdır Madur Dağı. Tamamen kayalardan oluşmuştur; yeryüzünün gökyüzüyle kesiştiği ufuk çizgisini delip uzaya fırlarcasına konumlanmıştır bölgeye hakim zirvesiyle. Rus işgali sırasında ilçeyi kurtarmak için mücadelenin geçtiği stratejik öneme sahip olması ile de efsaneleşmiştir bu heybetli doğa harikası; tarihin derin izlerini taşırcasına; Rusların Karadeniz’e ilerleyişini durdurmak için savaşan şehitleri ve Türk Bayrağını kucağında taşıyan Harmantepe Şehitliği’ne sahip çıkarcasına.

Madur Dağı’nın etrafındaki dağlık bölgede, halkın çoğunluğunun göç ettiği yaylalar bulunur. Sürmene yaylalarından bazılarıbazılarıLişit, Harman, Gabanbaşı, Ağaçbaşı, Soğuksu ve Kalecik Yaylaları’dır.

Yaz aylarında serinlemek, gökyüzüne yakın olmak; rotayı yaylalara çevirmektir Sürmeneliler için; Trabzon’un her yerinde olduğu gibi. Kamyonlara eşyaları yükleyip yaylaya göç edenlerin yanısıra, yaya olarak yaylalara gitmenin zevki de başkadır bu göç sırasında. Yayla şenlikleri festival havasındadır. Yöresel kıyafetler giyilir ve aileden bir fert gibi görülen inekler de süslenir; kırmızı başlıklı kız edasında. Bu göçler yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Oynanan horonlar bütünleşir kemençenin melodisiyle. Renkli bir harmoni içinde ritmi göklere yükselen bir düğün havası yaşatılır bu seyahatte; şarkılara güfte olmuş Sürmene yaylalarına giderken;  “… Sürmene  yaylası onbeş doktora bedel …”şarkısı dillerdedir bu yolculukta.

Ahşap evlerde yaşamın sürdüğü, dışarıda bulut denizi manzarası, içeride kuzinenin çıkarttığı sesler eşliğinde pişirilir ekmekler, yapılır tereyağ, peynir; tadına doyum olmayan.

Yaz aylarında mavi ile yeşil uyum içinde sohbet ederken, güneşle gri bulutlar yarış halindedir kış aylarında; Sürmene yaylalarında.Yağmur ve sis değişmeyen ikilidir yaylalar için.

Harika bir manzara eşliğinde süslü ineğiyle ilgilenen,  yöresel kıyafetler içinde bir teyze tam da kadrajda iken tripodumu hazırladım, tam deklanşöre basacağım ki görüş mesafesi sıfıra yakın; hayal kırıklığı içinde beklemekten başka yapacak bir şey yok. Sis kaybolunca da zevki başkadır mutlu sonun. Yağmur yağdığında ise boğuşma başlar şemsiyeyle fotoğraf makinası arasında. Onlar savaşırken, çoktan güzel bir kadraj yakalanmıştır bu sırada.

Zengin florasının ziyaretçilere sunduğu endemik bitkileri ve çiçekleriyle bir renk cümbüşü okyanusudur Sürmene yaylaları. Yayla çiçeklerinin kraliçesidir Vargit çiçekleri; seyrine doyulmaz beyaz ve mor renklerin oluşturduğu sanat eseridir adeta. Sonbaharda açan Vargit’ler, köylere geri dönüşün başlangıcıdır. Yayla halkını evlerine uğurlarken, herkese bir demet çiçek hediye eder gibi açar Vargit’ler; “yine bekleriz” der gibi.

Yaylalara çıkış ve inişlerde konaklamak içingeçici yerleşkelerdir hanlar. Avulot , Kahvedüzü, Soğuksu Hanları bunlardan bazılarıdır.

Mis kokulu bahçeleriyle, misafirperver halkıyla Ormanseven, Aksu, Muratlı, Gültepe, Balıklı, Dirlik, Karacakaya, Konak, Petekli, Üstündal, Çimenli, Birlik, Sürmene’nin geleneksel kültürünü barındıran şirin köylerinden bazılarıdır.

Eskiyi soluyarak tarihte seyahat etmek gibidir; köyleri dolaşırken tarihi evleri fotoğraflamak. Özellikle görmek istemiştim Gültepe Köyü’nde Kefeli Mahallesi’nde bulunan, Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın arkadaşı, Kurtuluş Savaşı’nın sevk ve idare amiri Zekeriya Kefeli’nin evini. Evin her tarafını fotoğraflamak bana huzur vermişti.

Köylerdeki ve mahallelerdeki tarihi kiliseler, çeşmeler, camiler, kaleler, dereler ayrı bir güzelliktedir. Manahoz Deresi, Orta Mahalle Kulaç Mevkii, Çarşı Mahallesi, Soğuksu Mahallesi, Zarha Mahallesi ve adını verdiği Zarha Dağı ve tepesinden Sürmene’nin kuşbakışı manzarası; görülmeye değer yerlerdendir.

Tarihin izlerini bütün benliğinde taşıyan, çeşitli kültürlerin zarafetle yansımasıdır konaklar. 99 pencereli konaktır Gültepe Köyü’nün biriciği; Haşim Ağa Konağı. Büyüklüğü ve yöresel mimarinin dantel gibi işlendiği bir sanat abidesidir. İçeri girdiğimde adeta büyülenmiştim ve 100 yıl öncesinin yaşam tarzını gördüm bu konakta. Sürmene sahil yolu üzerinde Balıklı Köyü’nde Döner Tavanlı Konak’tır; Memiş Ağa Konağı. Tarihi yansıtırcasına Karadeniz’e kucak açmış gibidir.

Orta Mahalle Kulaçlı Mevkii sırtlarında bulunan ve tarihte Cenevizli denizciler tarafından kullanılan, ilçeye hakim bir konumdadır Sürmene Kalesi. Yakınında bulunan ve 1700 yılında yapılmış olan, tarihin sayfalarından biridir; Orta Mahalle Kale Camii. Karşısındaki sonsuzluk mekanı, annemin babasını (dedemi), anneannesini, dayısını, babamın dayısını misafir eder.Mustafa Kemal Atatürk’ün her zaman yanında yer alan ve Erzurum Kongresi’nde üye olarak, Sürmene’nin sesi olan,büyük dedelerimizden  Ahmet Kulaç’ da bu mekanda uyumaktadır.

Gemilerin inşa edildikleri, bakımının ve onarımının yapıldığı tersane ilçesidir Sürmene. Özellikle balıkçı teknelerinin yapıldığı yerdir Çamburnu Tersanesi. Girişimciliğin bir sembolü olan dünyanın en büyük balıkçı teknesinin yapılışını fotoğraflamak bir şans idi benim için.

Kemençe, kültürel özelliklerden ilk akla gelendir. Kemençenin eşlik ettiği, kalplerin çarpmasıdır horon. Yumuşak ritimli Sürmene sallaması, kız horonu bazı oyun çeşitleridir Sürmene’nin.

Çalışkandır, eğitimlidir, girişimcidir bir Sürmeneli . Saygın bilim insanları, iş adamları, sanatçıları, zanaatçıları gururudur Türkiye Cumhuriyeti’nin. Bunun yanında el sanatlarından bıçak imalatı ve kemençe yapımının diyarıdır Sürmene.

Kendine has ve lezzetli birçok yemeği ile zengin bir mutfağa sahiptir Sürmene mutfağı. Hazırlanışının yanında sunumuyla da geleneksel rengini yansıtır; hem damağa hem de göze. Bu mutfağa özgü yemekler arasında, yayla tereyağı ve peyniri ile yapılan Sürmene pidesi, kuymak, haşlama, kara lahana çorbası, mısır ekmeği, hamsili ekmek; yayla çayı, demini almış siyah çay da eşlik eder bu leziz yemeklere Sürmene sofralarında. Sonrasında fındık, portakal, mandalina, kivi eşlik eder uzun sohbetlere.

Çay, fındık, mısır üçlüsüyle arkadaş olmak için bahçelere dalmak, yemyeşil yaylalarında yöresel lezzetler eşliğinde gezinmek, panayır alanına dönüşen yayla şenliklerine katılmak, insanlarıyla sohbet etmek, eski köylerinde kaybolarak tarihi solumak istediğinizde, coğrafyasının büyüsünde kaybolabilirsiniz Sürmene’nin. İlk görüldüğü anda insanı içine sürükleyen, binlerce yıla dayanan tarihi geçmişiyle kültürün ve medeniyetin kalbinin attığı şehir Trabzon. Denizin mavisi ile doğanın yeşilinin dans ettiği, Karadeniz’in rengi, özgün ruhuyla sizi ele geçiren coğrafyanın kendisidir. Her adımda bir başka medeniyetin izine rastlanılan; “Karadeniz’in İncisi” dir.

Trabzonlular ise sempatik, dürüst, esprili,vatanına bağlı ve güldürmeyi seven insanlardır., 61 sayısı bir Trabzonlu için kutsaldır. Trabzon’a “Kutsal Topraklar” şeklinde hitap eder bir Trabzonlu. Kara lahana çorbası, kuymak yemektir; “bize her yer Trabzon” demektir; fıkra kahramanı bir “Temel” olmaktır; Trabzonspor’a gönül vermektir; bordo ve mavi rengi birbirinden ayırmadan kullanmaktır Trabzonlu olmak.

Köklü bir tarihi geçmişe sahip, Karadeniz’in azgın dalgalarıyla kucak kucağa yaşayan, bolyağışlı ikliminin sunduğu olağanüstü doğasının güzelliklerini, çevre dostu ve insani değer yargıları mükemmel olan halkını, kültürünü tanıtmak ve ata topraklarımı ziyaret etmek için bu kutsal şehre seyahat etmek üzere yola koyuldum ve 2018 yılında “Karadeniz’in İncisi Trabzon” başlıklı kişisel fotoğraf sergimle, tüm sanatseverleri buluşturdum Trabzon ile.

İlk olarak görmek istediğim yer bir “köşk” idi Trabzon’a geldiğimde. “İlk defa Samsun’a ayak bastığım zaman, bana kalp kuvveti veren vatandaşlarımın ilk sırasında Trabzonluların bulunduğunu asla unutmayacağım”demişti  Mustafa Kemal Atatürk; Trabzonlular için bir onur belgesi niteliği taşıyan ve Trabzonluları öven tarihe geçmiş sözleriyle. Trabzonlular tarafından misafir edilmişti Atamız; Trabzon’a hakim Soğuksu Tepesi’ndeki Atatürk Köşkü’nde. Bütün günümü bu köşkte geçirdim;Atatürk’ün dolaştığı yerleri fotoğraflayarak ve defalarca yad ederek.

Atatürk Köşkü ile gezime başladığım Trabzon’da, il olarak merkezdeki yerleri gezip ve fotoğraflayıp, ilçelere ve daha sonra da yaylalara doğru rotamı çevirdim.

Öncelikle, Trabzon’un en hareketli caddesi olan Kunduracılar Caddesi’nde soluğu aldım; büyük bir heyecanla. Babamın yaşadığı ve minik bir prens iken ailesiyle buradan İstanbul’a geldiği, anılarla dolu konak gibi bir ev tüm heybetiyle duruyordu karşımda. Uzun yıllar sonra ilk olarak gördüğüm evi fotoğraflamak beni gururlandırmıştı. Duygularıma hakim olamadım; hüzünle sevincin karıştığı bir duygu seli içerisindeydim.

Merkezde, tarihi değerinin yanı sıra sanat yönünden de önemli bir abide olan Ayasofya Müzesi ilk gezilecek yerlerden biridir. Kültürel izler taşıyan açık hava müzesi görünümündedir Ortahisar. Kanuni Evi, Zağnos Vadisi, Tabakhane Köprüsü, Alaca Han, Bedesten, Trabzon kalesi, hamamlar, camiler ziyaret edilecek yerlerdir. Yer altı sularının kaynağı olan  Çal Mağarası, insanı büyüleyen bir şaheserdir.

Akşam olup şehrin ışıkları tüm şehre fısıldadığında, Trabzon’u panoramik olarak seyretmek ve çayınızı yudumlayarak yorgunluk gidermek için size romantik bir atmosfer sunar Boztepe; Karadeniz’i kucaklayarak.

Tarihten gelen hem kültürel hem de doğal mirasları ile birlikte 18 ilçesini çocuğu gibi bağrına basar Trabzon; Sürmene, Hayrat, Of, Akçaabat, Vakfıkebir, Çaykara, Maçka, Şalpazarı, Beşikdüzü, Ortahisar, Yomra, Köprübaşı, Tonya, Çarşıbaşı, Dernekpazarı, Araklı, Düzköy, Arsin.

Bulunduğu konum yönünden birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan, doğal güzellikleriyle insanı rüya alemine sürükleyen Trabzon, doğa ile  başbaşa kalmak isteyenler için de, hayat iksiri olan yaylaları sunmuştur bizlere. Yeryüzünün gökyüzü ile birleştiği, yeşilin her tonunun iç içe geçtiği yaylalarda, yıllardan beri büyük bir coşkuyla kutlanan yayla şenlikleri vazgeçilmez bir gelenektir. Özel yöresel kıyafetler giyilerek ve hatta ineklerin bile süslenerek yapılan bu şenlikler, adeta bir göç havasını yansıtır. Yaz boyunca yaylalarda hazırlanan saf tereyağı ve peynirin tadına doyum olmaz.

Sıra yaylaları fotoğraflamaya geldiğinde, Hayrat ilçesine bağlı merkezden 38 km yukarıda bulunan, eski adı Küçük Mesoraş olan Göksel Köyü’ne gitmek beni heyecanlandırıyordu. Annemin minik prenses iken ayrıldığı bu köy beni büyülemişti gördüğümde. Biraz sevinç biraz hüzün; duygusal anlar yaşattı bana. Karşıda büyük bir orman tüm heybetiyle boy gösteriyordu ki, tam deklanşöre basacağım saniyede beni şaşırtmıştı aniden bastıran sis ve yeşilin gri ile kucaklaştığı an. Tavuk seslerinin inek sesleriyle karışıp meydana gelen senfoni eşliğinde, yanan kuzinede pişen sıcak ekmeğe sürdüğümüz tereyağı, peynir ve tavşan kanı çay üçlüsü. Karnınız her yerde doyabilir fakat ruhunuzun da doyması en önemlisidir, en değerlisidir; zamanın nasıl geçtiğinin farkına varmadan; geçmişin dokusunu içinize sindirerek.

Yaz aylarında sıcak ve nemli havadan uzaklaşmak için en uygun yer olarak insanlara kucak açarken, bahar aylarında ve kış mevsiminde de masalsı bir havaya bürünür Trabzon yaylaları. Doğanın eşsiz güzellikleriyle baş başa kalınabilecek çok sayıda yaylasından bazıları Sultan Murat Yaylası, Sis Dağı yaylası, Hıdırnebi Yaylası, Haçkalı Baba Yaylası, Kadırga Yaylası, Karester Yaylası, Köprübaşı yaylası, Taşlı yaylası.

Bir yanıyla Trabzon’a gülücük yollar Zigana Dağı gizemli zirvesiyle. Doğal şekilde oluşmuş bir heyelan gölü olan ve tabiatın insanoğluna sunduğu turizm cennetidir Sera Gölü.

Yeşili, mavisi, grisi ve beyazı ile her mevsim bir başka güzelliktedir Uzungöl ve çevresi. Gölü çevreleyen ormanlarla süslü dağların göle yansımasının yüzen öreklerle bütünleşen görüntüsünü fotoğraf karelerine sığdırmak büyüleyici ve haz vericidir.

Farklı medeniyetlerle yoğrulmuş Trabzon; çok sayıda kültür varlığına kucak açarak. Bunların en ihtişamlısı, sarp yamaçta dimdik ayakta duran ve tüm doğaya hükmedercesine gizemini koruyan Sümela Manastırı’dır. Bizans Dönemi yapılarından Kızlar Manastırı, Kuştul Manastırı ve Vazelon Manastırı da yer almıştır Trabzon’un bağrında.

Kemençenin diyarı, el yapımı bıçağın merkezi, gemilerin yapıldığı tersanelerin sahili doldurduğu, şirin bir ilçedir Sürmene. Çam ağaçlarının denizle buluştuğu dünyadaki tek mekandır. Cumbalı evler, tarihi konaklar geçmiş zamanlara taşır bizleri.Memiş Ağa konağı, 99 pencereli ev olarak günümüze gelmiş olan Haşim Ağa Konağı ziyaretçileri hayran bırakır kendine.

Gelenekleri eskiden günümüze taşıyan konakları, Arnavut kaldırımlı dar sokakları, dik yokuşlarıyla farklı medeniyetlerin ruhunu yansıtır Akçaabat’da yer alan Ortamahalle.

Tarihi ve doğasının yanında zengin mutfağıyla da bir lezzet diyarıdır Trabzon. Yüreklerdeki sevgi ve hoşgörü ile harmanlanarak sunulur ziyaretçilere yemekler. Sürmene pidesi, Akçaabat köftesi, Vakfıkebir ekmeği, haşlama, kuymak, hamsi tava, kara lahana çorbası, mısır ekmeği, fasulye turşusu kavurması, Hamsiköy sütlacı tadına doyulmaz gastronomi şaheserleridir. Çay, fındık ve çayın birlikteliği, kültürel hayata damgasını vurmuştur; derin izler bırakarak.

Bütün bu güzelliklerin ve lezzetlerin yanında, Trabzon insanının ruhunu ortaya koyarak yarattığı eserler, hayran olunacak niteliktedir. Dünyaca ünlü Sürmene bıçakları, Trabzon hasır bileziği; horonlara ivme kazandıran kıvrak ezgilerin sahibidir kemençe. Bütün bu nadide eserler ile küresel pazarda Türkiye’nin tanıtımına büyük katkı sağlar Trabzon insanı.

Doğal güzellikleri ile gözlerinizi ve gönüllerinizi doldurmak, temiz havasını soluyarak eşsiz manzara eşliğinde yemeklerini tatmak, sıcak ve misafirperver insanıyla tanışmak, yaylalarında gezinmek, tarih ve kültürü keşfetmek istiyorsanız bu nadide şehre gelmenizi öneririm.

Yazı ve Fotoğraflar: PROF. DR. ZERRİN ŞENTÜRK

Muhabir: TE Bilisim