Yıllık izin sonrası yeniden merhaba.. Bu yazımda sizlere yıllık iznimin bir bölümünü geçirdiğim Makedonya’dan bahsedeceğim. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi 1976 Mezunları olarak her yıl yaptığımız toplantıların 36.sını bu yıl Makedonya’da gerçekleştirdik. Genellikle “Kültür Turu” yaptığımız için Makedonya’yı seçmiştik. Amacımız hem bir arada olmak hasret gidermek hem de atalarımızın yani Osmanlı’nın Balkanlar’daki izlerini görmekti. Makedonya, Balkanlar’ın ortasında, denizlere sınırı olmayan yaklaşık 25.000 kilometre kare büyüklüğünde bir ülke. Başkenti Üsküp olan Makedonya’da yaklaşık 2.2 milyon insan yaşıyor. Bu nüfusun etnik dağılımı ise şöyle; % 66 Makedon, % 23 Arnavut, %4 Türk, % 2 Sırp ve diğerleri. Makedonya’da din ise şöyle dağılıyor; %67 Makedon Ortodoks, %30 Müslüman ve diğerleri. Makedonya’nın idari şekli Cumhuriyet gibi gözükse de tam bir demokrasi var denilemez. Makedonya, 17 Eylül 1991’de Yugoslavya’dan ayrılarak bağımsızlığına kavuşmuş olan bir ülke. Yakın zamanda AB’ye girmek için çalışıyorlarmış. Gözlemlerime göre seksenli yıllar Türkiye’sini andırıyor. Başkent Üsküp’ten sonra en önemli şehri ise Ohri. Ohri, göl kenarına konuşlanmış bir şehir. Gölün karşı kıyısı Arnavutluk. Bir sahil şehri görünümündeki Ohri, aynı zamanda ülkenin sayfiye ihtiyacını karşılıyor. Bizim Manavgat-Side’ye çok benziyor. Sahile kadar yerleşik tarihi kiliseleri mevcut, şehrin tepesine kurulmuş St.Kliment Kilisesi muhteşem. Ohri Gölü’nde turistik geziler yapılabiliyor ve Ohri Gölü’ne girilebiliyor. Biz bir gurup arkadaş suları çok soğuk olsa da göle girdik. Makedonya’nın içinden geçen Vardar Nehri, ülkeyi ikiye bölmüş bir tablo çiziyor. Nehrin geçtiği yerler tarıma elverişli toprak yaratmış. Gezdiğimiz bölgeler genellikle yeşile bürünmüş. Zaten Makedonya’da halkın %40’ı tarımla uğraşıyor. Meyve sebze, tütün, şarap, et ve canlı hayvan ihraç ediyorlar. Sanayi ihracatı yok gibi. Makedonya’nın başkenti Üsküp’te Osmanlı’dan kalan Camiler, hamamlar, köprüler, hanlar mevcut. Bunların bir kısmını gezdik, ama çoğu bakımsız. Üsküp’ün ana meydanını Büyük İskender Heykeli işgal ediyor. Büyük İskender, Makedon’lar için büyük önem taşıyor. Türkler, Vardar Nehri’nin bir tarafında eski şehir içinde yaşıyorlar. Nehrin karşı tarafına geçince Hıristiyanların yaşadığı bölgeye geliyorsunuz ve bu bölge çok daha çağdaş yapılarla donanmış durumda. Alışveriş merkezleri, modern dükkanları, kafeleri ile tam bir Avrupa şehri görünümünde. Üsküp’e iki saatlik bir mesafedeki Manastır şehrinin özelliği ise M.Kemal Atatürk’ün Askeri Lise’yi okuduğu okulu bulundurması. “Manastır Askeri İdadi”si denilen okulu gezip “Atatürk” köşesini inceledik, şeref defterine duygularımızı yazdık. Kültür Bakanlığımızın dizayn ettiği Atatürk Köşesinde “Kurtuluş Savaşı” nın süreci çok güzel bir şekilde anlatılıyor, yapanın eline sağlık diyoruz. Atatürk’ümüzü bir Balkan ülkesinde yad etmek güzel bir duygu. Yine Üsküp yakınlarındaki Kalkandelen şehrinde gördüğümüz “Alaca Camii” veya diğer ismiyle “Boyalı Camii” görülmeye değer güzellikte. Caminin üst duvarlarına İstanbul’un çeşitli bölgeleri resmedilmiş. Alışılagelmiş seramik desenlerin yerine çiçek desenleriyle 1438 yılında İsak Bey tarafından yapılmış ve 1833 yılında Abdurrahman Paşa tarafından onarılmış olan Alaca Camii, küçük bir camii olmasına rağmen bol çiçekli bir bahçe içinde şirin bir camii. Makedonya’ya yaptığımız “Kültür Turu”nun rehberliğini, Makedonya’da doğmuş ve Türkiye’de de yaşamış olan Atilla Tuna bey yaptı. Balkanları çok iyi bilen bir kişi olan Atilla Bey aynı zamanda tur şirketinin de sahibi. Atilla Bey’in yanında yine bizlere rehberlik yapan Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Bölümü Öğretim Üyesi Salim Aydın ise daha çok “Balkan Tarihi” ile ilgili bilgileri bizlere verdi. Şehirlerarası otobüs yolculuklarımızda Salim Aydın’dan aldığımız bilgilerden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Çünkü günümüz Türkiye’si için bir ibret vesikası olabilecek önemde; Henüz Yugoslavya dağılmadan, yani Tito’nun başkanlığı döneminde birlik sağlanmışken, 1980 yılında Tito’nun ölümüyle daha önce anayasa sistemine giren “Kollektif Başkanlık” sistemine geçildi. Ve ilk olarak Yugoslavya Anayasası’na “Özerklik Şartı” konuldu. İşte bu özerklik şartı sonrası Sovyetler Birliği’nin de dağılması sürecinde yani 1990’lar da “etnik” bölünmeler başladı. Almanya’nın çok bastırması sonucu öncelikle Slovenya birliğin dışına çıktı. Onu diğer etnik guruplar izledi. Sırbistan’ın yaptığı katliamlar sonucu Bosna-Hersek, Hırvatistan, Makedonya, Sırbistan, Slovenya, Karadağ ve Kosova diye ülkeler ortaya çıktı. Tabi ki batı bu bölünmeye çanak tutmuştur. Çünkü işine gelen tablo budur. Kıbrıs’ın bölünmemesi için elinden geleni yapan “Batı” Yugoslavya’nın bölünmesi için elinden gelen ne varsa yapmıştır. Soluk alıp verdiğimiz bu günlerde de benzer yaklaşımlar ülkemiz ve komşularımız üzerinde de uygulanmaya çalışılmaktadır Tarihi öğrenip ders almamız gerekmez mi?
Editör: TE Bilisim