Yazılarımızda sık sık atıflar yaptığımız bu gazete, 1924 ile 1966 yılları arasında yayınlanmış ve içeriği ile mazideki Trabzon’u anlatan en önemli belgelerden biri olmuştur.  Yeniyol Gazetesinin kuruluşundan kapanışına kadar tüm albümüne ulaşmak imkânı maalesef yok. Elimizdeki bu değerli kaynak 1934 senesinden başlamakta, kesintilerle 1948 yılına kadar sürmektedir.

Cumhuriyetin ilk yarısında Trabzon’da yayınlanan gazetelerde dikkatimizi çeken en önemli husus, yerel gazete olmalarına rağmen yerel haberlerden daha çok ulusal haberlerle, dış politika yazılarının ağırlıklı olarak yer almasıdır. Nitekim 12 Temmuz 1934 tarihli ilk nüshada ilanların dışında Trabzon ile ilgili bir habere rastlayamıyoruz.  O yıllarda haftada iki gün çıkan bu gazetenin bir sonraki nüshasında yine ulusal ve dış politika haberlerinin dışında Trabzon’da yaşananlarla ilgili olarak memur tayinlerinden başka iki yazı dikkatimizi çekmektedir; Bunlardan birincisi “Fareler” ikincisi “Marangoz imalathanelerinin motor gürültüsü” başlığı altında verilmektedir.

Bir zamanlar Mumhaneönü


FARE BAŞINA YÜZ PARA!

Trabzon’un o yıllarda en büyük sorunlarından birisi şehirde sayıları hızla artan farelerdi. Bu sorun Yeniyol Gazetesinin birinci sayfasında okuyucuya şöyle duyurulmuştur; “Mumhaneönü’nde sebze pazarında ve daha şamil olarak bütün şehrin sokaklarında, caddelerinde, evlerinde,fırınlarında, dükkânlarında dolaşan, insanlardan korkmayan, kedilerle beraber gezen fareler içinde yaşıyoruz. Belediye bunları imha için bir fare başına yüz para vereceğini ilan etmişse de bunun da bir faidesi görülememiştir. Vebanın en birinci nakil vasıtası olan bu mızır mahlûklardan belediyemizin başka çareler araması lazımdır.”


Bu sorun Trabzon’da o yıllarda öyle bir hal almıştır ki dönemin gazetelerinde kendine has bir edebiyatı da beraberinde getirmiştir. Hatta fırınlarda yakılan fındık kabuğunun fareleri cezbetmesinden dolayı yasaklanmasına bile karar verilmiştir.

MEYDAN’IN GÖBEĞİNDE MARANGOZ ATÖLYESİ!

1934 yılı Trabzon’unda gazete köşelerine taşınan ikinci mesele marangoz imalathanelerinin neden olduğu gürültüdür. Yazı şöyle devam etmektedir; “Gündüz yorgunluğunu gidermek ve ruhi zevkini tatmin etmek için (Meydan) parkına giden halkın tam saz çalmağa başladığı vakit, Yeşilyurt (otelinin) altındaki marangozhanelerin motor gürültüsü de başlar. Otel müşterilerine sabah uykusunu haram eden ve akşamüstü saz dinlemeğe gelen kimselerin kulaklarını tırmalayan bu gürültülerden halkın kurtarılmasını reca ederiz.”

Çok ilginçtir 1934 senesinde de şehrin merkezi olan Meydan’da marangoz atölyelerinin olduğunu anlıyoruz. Üstelik bunlar o yıllarda Trabzon’un en önemli otellerinden Yeşilyurt otelinin altında, yine o yıllardaki şehirdeki tek parkın karşısındadır. Anladığımız kadarıyla parkta akşamları canlı müzik yapılmaktadır. Ancak gelin görün ki şehrin göbeğindeki marangoz atölyeleri millete huzur vermemektedir. 

CÜNBÜŞ ŞEVKET, KEMENÇECİ ANASTAS

Televizyon ve radyonun olmadığı o yıllarda Meydan Parkı, Trabzonlunun yegâne eğlence yeridir. Merak ettik, Meydan Parkında canlı müziği acaba Trabzonlu sanatçılar mı yapıyordu? 9 Temmuz 1934 tarihli gazete haberi merakımızı gideriyor. Aynen şöyle yazıyor; “Park kiracıları tarafından İstanbul’dan hanende (şarkıcı) Hafız Mehmet, kemani Refet, kanuni Salim, cünbüş Şevket, kemençeci Anastas Bey ve solist İffet ve cünbüş Melek ve Cevriye İrfan hanımlardan mürekkep sekiz kişilik saz heyeti getirilmiştir.” Soyadları niye yok diye sormayın. Zira soyadı kanununa biraz daha var. 


Meydan parkının etrafı korkuluklarla çevriliydi. Bu korkuluklar (1944 -1950) arasında kaldırılarak Fatih Parkına monte edilmiştir.

 LİMANDA FACİA

Bu arada dikkatimizi gazetenin sağ üst köşesinde başlıkla birlikte her güntekrar edilen bir slogan çekiyor. Aynen şöyle diyor; “Liman ve transit, Trabzon’un en mühim ve hayati meselesidir.” Yazı dizimizi takip edenler hatırlayacaktır, o yıllarda bugünkü anlamda bir liman maalesef Trabzon’da yok. İskeleler var. Gemiler açıkta bekliyor. Kıyıdan hareket eden onlarca sandal gemiye doğru gidiyorlar ve açıkta bekleyen gemiden yolcu ve yükleri alarak tekrar kıyıya geliyorlar. Havanın bozuk, denizin dalgalı olduğu günlerde zaman zaman kazalar yaşanmıyor da değil. Yolcu ve yüklerin zaman zaman denize düşmesi her zaman olabilen olaylardan. Mesela bunlardan en dramatiği 1936 senesinde gerçekleşiyor ve bu kaza sonucunda 8 kişi boğularak ölüyor.

Trabzon Yolcu İskelesi

Başbakanlık Cumhuriyet arşivinde rastladığımız 1936 tarihli belgede, 13.02.1936 tarihinde Trabzon Limanında meydana gelen fırtınada 8 kişinin öldüğü belirtilmektedir. Konu ile ilgili Üçüncü Umum Müfettişi Tahsin Uzer’in Başbakan İsmet İnönü’ye çektiği telgraf şöyle başlamaktadır;

“Başbakan İsmet İnönü’nün Yüksek Katına,

Dün akşam doğan, birdenbire çıkan ve iki saat içinde çılgın bir hale gelen fırtına esnasında devrilen büyük bir kayık içerisinde sekiz kişinin boğulduğunu derin bir teessürle arz ederim” 

Konu ile ilgili olarak Yeniyol Gazetesinin 15.02.1936 tarihli manşeti ise şöyledir; “Evvelki akşam limanımızda çok acıklı bir deniz faciası oldu, ihmal ve tedbirsizlik yüzünden dokuz yurttaşımız kayboldu, dokuz ocak kapandı.

Sandallarla Yolcular Gemiye Taşınırdı

Yazının detaylarında olayla ilgili şu detaylar verilmiştir.

“Çarşamba günü gündüzden başlayan kıble rüzgârı ikindiden sonra yıldız karayele çevirmiş, baraometre çok seri bir değişimle sıfıra doğru düşmeye başlamış ve akşama doğru, yakın yıllarda misli görülmemiş bir sükût (sessizlik) arz etmiş, bir fevkaladelik (olağanüstülük) karşısında bulunduğumuzu açıktan açığa işaret etmiş bulunuyordu. Barometrenin bu müthiş sessizliği çoklarının gözünden kaçmamış, herkes birbirine bu sükûtunehemmiyetinden bahsediyor, uzak olmayan fevkaladeliği adeta bekler gibi bir vaziyet almış bulunuyordu.

Zaten deniz karışmış,Yoroz’dan beri fena alametler göstermeye başlamıştı. Limanda İzmir Vapuru İstanbul’a yük ve yolcu alıyor, İstanbul’dan gelen Aksu Vapuru limana inmiş bulunuyor. Ortalık karışmış, gecenin karanlığı denizi kaplamıştı. Birden deniz karıştı, ortalık alabora oldu, Aksu ya giden yolcu sahipleri az kaldı denize dökülüyorlardı. Kendilerini gemiye dar attılar.

Tehlikeyi nihayet görebilen Aksu süvarisi yolcuların çıkmasını yasak etti. İşte bu sırada İzmir Vapurundan yolcular iniyor, çıkmaları men edilmiyor, posta çaparına (sandalına) atlayarak ayrılıyorlardı. Bunlar facianın kurbanlarıdır. İçlerinde bulunan elektrik mühendisi Arslan’a sadece çıkmayın deniliyor. Arslan meslek aşkıyla, “fırtına dolayısı ile elektrik arızası olabilir, çıkalım” diyor ve çıkıyor.

Aksu ya giden sandal artık dalgaların seyrine kendini bırakıyor, dalgalar etrafı kapatıyor, karayı göremiyorlar, kıyıdaki kayalara çarpıp parçalanmak korkusu ile sandal sahibi demir atıyor. Müthiş dalgalar bindiriyor, sandalı deviriyor, içindeki on üç kişi denize dökülüyor. Facia böylece sona eriyor. Denize düşenlerden Boşnak Remzi kurtuluyor ve çok büyük fedakârlıklarla Halim ile Hasan’ı kurtardıktan sonra Değirmendere polis karakoluna koşuyor, felaketi haber veriyor. Busuretle hadise duyuluyor” 

ŞEHİNŞAH HAZRETLERİ TRABZON’DA!

5 Temmuz 1934 tarihli Yeniyol Gazetesinde birinci sayfadan verilen “Şehinşah hazretleri şehrimizi teşrif ettiler” başlığını okuyunca ne yalan söyleyeyim, ilk önce bizim devlet büyüklerimizden birinin Trabzon’a geldiğini zannettim. Ama gelen Atatürk değil, İsmet İnönü hiç değil. Zira tarih 1934. Gazi, ikinci Trabzon ziyaretini 1930’da yapmış, üçüncüsüne ise daha üç yıl var. O halde kim bu Şehinşah? Meğer İran hükümdarlarına “şehinşah” deniliyormuş. Kınamayın ben ilk defa duydum.  Sizin anlayacağınız İran Şahı (ismi yazıda belirtilmiyor) 1934 senesi Temmuz ayında Trabzon’u ziyaret ediyor. O yıllarda Trabzon, İran Transit yolunun başlangıcında bulunması nedeniyle İran’la ilişkilerimiz daha yoğun. 

 İran Şahı Trabzon’da sene 1934.

Mesela 1869 yılında Trabzon’a gelen Fransız seyyah T. Deyrolle;“Kabak Meydanı’nın Trabzon’un bayram yeri olduğunu belirterek bayram günleri salepçiler, kahveciler ve lokumcularla dolan meydanın en dikkate değer içeceklerinden biri İranlıların, birkaç para karşılığında içilen, çeşitli baharatlar karıştırılarak hazırlanan ve gerçekten pek latif olan çayıdır” der.

O dönemde İranlı esnaflar meşhur. Hatta Meydan Parkı üst ve alt tarafı ayrı iki İranlı esnaf tarafından işletilmektedir.Yenicuma tarafında İranlılara ait müstakil bir mezarlık bile vardı. Yazıda büyük misafirimiz denilen ŞehinşahHz’ne Trabzon halkının sokakları doldurarak sevgi gösterisinde bulundukları, Şahın da onlar selamladıkları belirtilmektedir.

İran Şahının Trabzon’da ne işi var demeyin. Zira İran’dan Avrupa’ya gitmek için Trabzon o yıllarda uğranılması zorunlu bir memleket. Çünkü o yıllarda Trabzon, şarki Anadolu ve İran’ın iskelesidir. Nitekim gazetenin arka sayfasında şahın Trabzon’da dinlendikten sonra Atatürk ile görüşmek üzere İstanbul’a gittiğini anlıyoruz. 
Fatih Erol

Editör: TE Bilisim