1915 yılı Türk Milleti’nin ölüm kalım mücadelesine sahne olmuştur. Zira 19 Şubat 1915 günü başlayan deniz savaşlarının en şiddetlisi18 Mart günü yaşanmıştır. Elindeki en modern silahlarla Çanakkale önlerine gelen İngiliz-Fransız güçleri, Türk askerinin cansiperane savunmasıyla karşılaşmıştır. Deniz savaşlarından istediğini elde edemeyen müttefikler, bu sefer kara harekâtı yapmaya karar vermişlerdir.

25 Nisan 1915’de başlayan kara saldırıları Aralık ayına kadar devam etmiştir. 8 ay boyunca vatanını müdafaa eden Türk Milleti, düşman askerlerini Çanakkale’den içeri sokmamıştır. Yüz binin üzerinde evladını şehit veren Türk Ordusu, büyük bir kahramanlık hikâyesi yazmıştır.

Bugünden geçmişe baktığımızda Çanakkale Savaşında ortaya konulan birlik beraberlik duygusuna hayran olmamak elde değildir. Zira düşman saldırıları karşısında Halep’ten, Trabzon’dan, Hatay’dan, İzmir’den Diyarbakır’dan cepheye koşa koşa gelen Türk askeri, vatanı ve bayrağı için canını ortaya koymuştur. Vatan müdafaasını her şeyin üzerinde gören bu birlik ve beraberlik duygusu tarihin en büyük destanlarından birinin yazılmasını da olanaklı kılmıştır.

Türk askerinin ortaya koyduğu bu birliktelik duygusunu bir milletin var oluş mücadelesi olarak kabul etmek gerekmektedir. Burada önemli olan şey ise millet olabilmektedir. Millet olmak ise duygularda ortak hareket etme temeline dayanmaktadır. Üzüntüde, kederde, sevinçte, zor günlerde ortak bir duruş sergilemek demektedir.

Günümüzde Suriye’de, Irak’ta, Ukrayna’da ortaya çıkan savaşlarda asker ve sivil halkın büyük bir bölümü ülkelerini terk etmek zorunda kalmıştır. Sınır kapılarına dayanan milyonlarca insan kendileri için daha güvenli gördükleri yerlere göç ederek canlarını kurtarma derdine düşmüştür. Bu durum ise millet olma şuurunun eksik olmasından ileri gelmektedir. Zira bir arada, belli bir toprak parçasının üzerinde yaşamak millet olmak için yeterli değildir. Ortak duygu ve düşünce etrafında birleşmek, zor günlerde sırt sırta vermek, birlikte sevinip birlikte üzülmek millet olmanın gerekleridir.

Bu gerçekler ortada olmasına rağmen son günlerde Türk Milleti’nin, millet olma ideallerinden uzaklaşma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını görmekteyiz. Zirasınır ötesi operasyon yapıldığında “bu benim savaşım değil” diyerek tepki veren, deprem gibi doğal bir afet olduğunda bile bir araya gelemeyen, salgın hastalıkla mücadelede edilirken dahi kendi içinde ayrışan bir toplum haline gelmiş bulunuyoruz.

Suriye, Irak, Ukrayna örneklerinde olduğu gibi millet olma bilinci eksik toplumlarda ortaya çıkan olumsuz gelişmeler bir anda büyük felaketlerin yaşanmasına neden olabilmektedir. Oysa milli bilincin yüksek olduğu toplumlarda zorluklara dayanma gücü daha yüksektir. Bu nedenle milli bilinci pekiştirmek yerine zayıflatmak, bu memlekete yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Zira milli duyguları köreltilmiş bir toplum en ufak bir sıkıntıda dağılır, yok olur.

1915 yılında türlü zorluklar altında vatan müdafaası uğruna can verenler, milli bilinci yüksek, içi vatan sevgisiyle dolu insanlardı. Bugün Allah korusun böyle bir durumla tekrar karşılaştığımızı bir an için düşündüğümüzde, “ benim savaşım değil”, “şu partiye gönül verenler gitsin savaşsın” gibi sözler duyabiliriz.  Bu, son derece tehlikeli bir durumdur.

Oysa toplum olarak Çanakkale Savaşında ortaya konulan milli ruha ihtiyacımızın olduğu açıktır.