Okul yöneticiliğinin okulu vardır!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, çeşitli vesilelerle şu özeleştiriyi yapmıştır: “Bu süreçte(14 yıllık AKP iktidarı dönemi) en zayıf halka eğitim ve kültür oldu. Bu alanlarda hayal ettiklerimizi gerçekleştiremedik. Bu bir özeleştiridir.”

Eğitimde istenilen hedeflere ulaşılamaması teşhisi ve tesbiti doğru. Ama bu teşhisin tedavisi noktasında neler yapılacağına ilişkin netlik, maalesef yoktur. Oysa eğitimde başarılı olmak için öncelikle eğitim yönetiminin ele alınması gerekir. Okulların başarılı olması, başarılı okul yöneticileri marifetine bağlıdır. Kanaatimize göre, eğitimdeki başarısızlık, okul yöneticiliği mekanizmasındaki belirsizlikten kaynaklanmaktadır.

Son 14 yılda yönetici seçimi ve ataması ile ilgili değişen her yönetmelik, sistemde enerji kaybına neden olmuş ve eğitimdeki sinerjiyi yok etmiştir. Özellikle 2004 yılından itibaren MEB, sadece yönetici seçme ve atamayla ilgili uygulamalara yer vermiş; yöneticilerin yetiştirilmesi ve geliştirilmesi konusunda önemli bir çalışma gerçekleştirilememiştir. Bu da okul yönetiminin etkililiğini azaltmıştır. Okul yönetiminin etkisizliği, okul başarısının doğrudan etkilemektedir.

MEB’daki sürekli mevzuat değişikliği, sistemde bir kararsızlığı ortaya çıkarmıştır. Bu kararsızlık da okul yöneticiliğinin meslekleşmesi önünde önemli bir sorun olarak belirmiştir. Nitekim 2013 yılında çıkarılan bir yönetmelik,  yöneticilerin “liyakat ve kariyer” esaslarına göre seçilmesi keyfiyetini ortadan kaldırılmıştır. 2008 yılından itibaren çıkarılan yönetmeliklerde, okul yöneticiliği ikinci görev olarak tanımlanmış ve bu yargı yasadaki “Meslekte aslolan öğretmenliktir.” ifadesine dayandırılmıştır. Bütün bu gelişmeler, kültürümüzde var olan bir yanlışın hayata geçirilmesi olarak okunabilir: “Yöneticiliğin okulu yoktur(!)” Oysa yöneticiliğin okulu vardır. Dünyanın ilk yöneticilik okulu Osmanlı Devleti’nde var olan “Enderun Mektebi” dir. Günümüzde üniversitelerde var olan “Kamu Yönetimi, Siyasal Bilgiler Fakültesi ve Eğitim Yönetimi, gibi…” alanları o zaman nereye koyacağız? Yöneticilik bir taraftan bilimsel arka planı olan, bir taraftan da sanat yönü bulunan bir kamu hizmetidir. Bunun gözardı edilmesi, bilimsel tutumla tevil edilemez.

MEB, okul yöneticiliğini ikinci görev olarak kabul eden mevzuatı savunurken, hastanelerdeki ‘başhekimlik’ görevini örnek göstermişti. Oysa okul ile hastane aynı değil! Bir defa hastanede “Hastane Müdürlüğü” diye bir birim var ve bu bir meslektir. Okullarda böyle bir birim yok. Bize göre okul müdürlüğünü Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki kariyer basamaklarına benzetmek daha mantıklı olabilir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nda “müezzin-kayyım, müezzin, imam-hatip, vaiz, murakıp, ilçe müftüsü, il müftüsü” kademeleri var ve bu teşkilata giren kişi, önünü görebiliyor, kendini ona göre konumlandırmış oluyor. Okul müdürlüğünü de bu sisteme benzeterek biçimlendirmek, daha bilimsel bir tutum olabilir.

Sonuç olarak okul müdürlüğü bir meslektir ve bu mesleğin hem bilimsel hem de sanatsal yönünü dikkate almak zorunluluğu vardır. Unutulmamalı ki, yöneticiliğin okulu vardır! Okul müdürlüğünün meslekleşmesinin önündeki engelleri kaldırarak işe başlanırsa, eğitimde istenen başarıyı yakalama imkânı ortaya çıkacaktır.