Bir yanda aile hekimliği düzeyinde tedavi edilebilecek hastalar, öte yanda hayati tehlike taşıyıp acilde sıra bekleyenler.  Elma ile armutun karıştığı acil servisler, hasta fazlalığından kurtulmanın yollarını arıyor.
 
Tansiyonunu ölçtürmek isteyen de, durumu gerçekten ağır olan da soluğu hastanelerin acil servislerinde alıyor. Acilin gerçek sahipleri ise büyük bir mağduriyet yaşıyor. İl Sağlık Müdürü Mustafa Yılmaz,  “Yüzde 70 çoğunluk birinci basamak, düzeyinde tedavi edilebilir, aile hekimleri daha çok hasta baksın” diyor.
 
Sorun sadece Trabzon'u değil tüm Türkiye'yi kapsıyor.  Duruma,  sağlık genelgesi ile müdahale ediliyor. Trabzon'da aile hekimliği 2009 yılından beri uygulanıyor. Yığılma acil servislerle sınırlı değil.  Binlerce kişi, çeşitli hastanelerinde sıra bekliyor. Aile hekimliği var, sevk zinciri uygulaması yok. Problem, aile hekimliği uygulamasının işleyişinde ise çözüm aile hekiminde olabilir mi?  Bu kez sorularımızı, acil serviste de görev yapmış 29 yıllık doktor Hasan Eraydın'a yönelttik.
 
Eraydın,  Boztepe Mahallesi'ndeki aile sağlığı merkezinde çalışıyor.  Trabzon'da en çok hasta bakan aile hekimlerinden biri.  Sivil toplum örgütlerinde aktif rol oynamış. Sağlık çalışanı olarak saldırı yaşamış!

İşte röportajımız...

 
Eski Sağlık Ocağı’nın…
 
TAKA: Aile hekimi kimdir?

ERAYDIN: Aile hekimi bir ‘uzmanlık’ dalı. Bireyin doğumundan ölümüne kadar; sadece muayene değil koruyucu sağlık hizmetleri, danışmanlık veren... Yurtdışında bir de bunun hukuki boyutu var mahkemelerde o kişinin sağlığı ile ilgili bilirkişidir aile hekimi. Fakat bizde maalesef, bu böyle bilinmiyor. Aile hekimi sanki eski sağlık ocağının devamı...
 
Ağır Aksak İlerliyor
 
TAKA: Yurtdışındaki aile hekimliği modelini aynen almadık mı biz?
 
ERAYDIN: Hayır, keşke almış olsaydık. Bu işin atası İngiltere. 85 yılı geçen bir zamandır uygulanıyor orada. Biz kendimize göre bir model yapmaya çalıştık, o da çok düzgün gitmiyor. Diğer sağlık kurumlarında olduğu gibi ağır aksak ilerliyor. İşin içine başka şeyler giriyor.
 
Tedavi Yok Bakım Planı Var
 
TAKA: Aile hekimi görev tanımı ile ilgili kendini hastaya yeterince ifade  edebiliyor mu?
 
ERAYDIN: Aile hekimi normalde bunu hastaları ile konuşuyor olmalı. Ben öyle  yapıyorum. Hasta kavramını bile kullanmıyoruz. Bakmakla yükümlü olduğumuz bireyler onlar. Tedavi diye bir kavram da yok, işin içine bakım planı diye bir şey girdi. Bunun içinde, aşılar,  koruyucu hizmetler, tedavi var. Biz bunu bireyle birlikte yapıyoruz. Hastanın, yaşadığı ortam, kültürel yapısı ne, onları bilmek zorundasınız. Eskiden hekim emrediciydi şunu şunu yap  on gün sonra kontrole gel diyordu.! Biz aile hekimi olarak konsepti değiştirmeye çalışıyoruz ama millet olarak alışkanlıklarımızdan zor vazgeçiyor.


 
Hastanın Hikayesini Dinlemek Çok Önemli
 
TAKA: Belli bir yaştan sonra insanın doktor algısını değiştirebilmesi zor galiba...
 
ERAYDIN: Hala belli bir kuşağın talepleri var;  ' falan kişiye iyi gelen bir ilaç var onu bana yazar mısın' diye. Hep söylüyoruz hastalık yok, hasta var. Herkesin ağrısı tedavisi kendine özgü. Herkesin ilacı hastalıları farklı. Reçeteyi çok dikkat ederek yazıyorsunuz.
 
TAKA: Hasta aile hekiminden neyi nasıl talep etmelidir? Doktorun yaklaşımı nasıldır?
 
ERAYDIN: Hastanın hikayesi dinlenir, fizik muayenesi yapılır,  gerek görülüyor ise tetkikleri yapılır. Ancak hasta eski alışkanlıkları ile bütün tahlillerimi yaptırmak istiyorum, şu ilacı istiyorum diyor. Bunlar yanlış davranışlar. Hastanın hikayesini dinlemek çok önemli.  Çünkü o hikayenin içinde hastalığı ile ilgili ip uçları var. Doğumdan ölüme kadar sağlığı ile ilgili her şey. Cinsiyet, dil, ırk, din gözetmeden yapıyoruz bunu. Ve kişinin mahremiyetine dokunuyorsunuz hiçbir meslek dalında yoktur bu. Özel bir iş kolu.


 
TAKA: Koruyucu hekimlik yönüyle...
 
ERAYDIN: Bizim üzerinde durmamız gereken şey koruyucu sağlık hizmetleri. Hiçbir şikayeti olmasa bile, belli yaş gurubu kadınları meme, rahim ağzı, yumurtalık gibi kanser taramalarına yönlendiriyoruz. Erkekleri de akciğer, bağırsak, mide kanserleri için  KETEM'e yönlendiriyoruz. Bunlar ücretsiz. Hastaların büyük oranda birinci basamakta sağlık problemleri çözülür.
 
TAKA: Hastanın hekim seçme hakkı var ve siz çok talep gören aile hekimisiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
 
ERAYDIN: Belki insanlarla kurduğumuz ilişki.  Hastalarımızdan bazıları  buraya geldik, şikayetlerimizin yarısı gitti diyor. Hasta hekime geldiğinde rahat hissedecek oranın, ona ait bir yer olduğunu, karşısındaki hekimin de bir insan olduğunu hissedecek. Her iki taraf ta bunu suistimal etmemeli tabi. Evet Trabzon da en çok hastası olan aile hekimlerinden biri benim. Kaydını yaptırmak isteyen hastalar halen mevcut. Yoğunum diyorum, beklemeyi göze alırız, diyorlar.
 
TAKA: Ne kadar hastanız var?
 
ERAYDIN: 4 bin civarında kayıtlı hasta var.  Kayıtsız misafir olarak gelenlerin dışında. Günlük hasta ortalaması  80 ila 120 arasında. Gebe, bebek takipleri, aşılar hariç.
 
Milli sağlık politikası olmak zorunda!
 

TAKA: Aile hekimlerinin daha fazla hasta bakması ve acillerdeki yığılma konusunda ne söyleyeceksiniz?
 
ERAYDIN: Aile hekimlerinin üzerinde gereksiz angarya yükler var ki. Sadece işimiz hasta bakmak olsa! Biz, temelde birinci basamak sağlık hizmeti veriyoruz. ikinci basamak devlet hastaneleri, üçüncü basamak eğitim ve araştırma hastaneleri ve tıp fakülteleri. Zincir zaten burada iyi kurulmamış. Bizim aksayan yönümüz de buradan başlıyor. Gelişmiş ülkeler bu üç kurum arasındaki işleyişi yıllar öncesinden oturtmuşlar. Hepimizin yurt dışında akrabası var. Kuyruklarda bekleyen hasta var mı oralarda? Olmaz! Neden, çünkü sistem kurulmuş işliyor. Biz de bu sistemi işletmek zorundayız. Bir milli sağlık politikamız olmak zorunda. Bu;  partiye, bakana, müsteşara, genel müdüre göre değişmemeli. Ne değişebilir günün ihtiyacı olan bazı şeyler, bu milli politikaya eklenerek değişebilir.
 
Bizde her şey sil baştan! Eğitimi görüyorsunuz, sağlık da aynı! Dolayısıyla milli bir sağlık politikasıyla birinci, ikinci, üçüncü basamak sağlık hizmetleri işlemek zorunda. Bunun için de en önemli şey sevk zinciri. 4 bin kayıtlı hastası olan aile hekimi bu sevk zincirini kaldıramaz, uygulayamaz. Böyle olunca bunu işletemiyorsunuz. 
 

Temel problemlerimizden biri de personel, yani insan kaynakları problemi. Böyle olunca aciller doluyor, poliklinikler, tıp fakültesi doluyor, zincirleme sorunlar ortaya çıkıyor.  Koruyucu hekimlik, sevk zinciri doğru işletilmedi.  1960'lı yıllarda sosyalizasyon yasası diye bir şey çıktı. Sağlık ocakları kuruldu bunun içinde sevk zinciri vardı doğru işletilmedi. Çünkü siyaset popülist yaklaşımlar uyguluyor. Popülist yaklaşımlarla ülkenin sorunlarını çözmek mümkün değildir katlayarak gidiyor. Faturasını, maddi manevi her türlü ödüyoruz.
 
Nüfusun İki Katı İnsan Acilde
 
TAKA: Acillerdeki yığılma?
 
ERAYDIN: Acillerde yığılma var evet. Fakat bu bahsettiğimiz zincirin iyi işlemediğinden kaynaklı. Size üç ülkeden örnek vereyim ABD, 300 milyon nüfusa sahip, acile giden hasta sayısı 120 milyon bile değil. Nüfusun üçte biri bile değil. İngiltere, 50 milyonun üzerinde bir nüfusa sahip yıllık başvuru sayısı 20 milyon bile değil.  Bizde, 90 milyonun üzerinde kişi acile başvuruyor. Bu gidişle nüfusun iki katının bir yılda acile gittiği bir ülke olacağız. Bunun yüzde 70'i gereksiz! Gerçekten, acillik olup hizmet alamayan kaybettiğimiz hastalara yazık oluyor! Hata sistemden kaynaklanıyor. Orada çalışandan değil. Dünya Sağlık Örgütü'nün ülkemizle ilgili ,  2025'e de atıfta bulunarak Türkiye'de poliklinik kavramı yok diyor. Poliklinik kavramı bir kültürdür. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında tek poliklinik kavramı olmayan ülke, Türkiye.  Özetle; koruyucu hekimlik,  sevk zinciri, milli sağlık politikası hekim sayısının artırılması son derece önemli.
 
TAKA: Ne zaman gidilir acile?
 
ERAYDIN: Acil hastalıklar için  otuz küsur hastalık listesi var. Suda boğulma, trafik kazaları, terör saldırıları, intihar girişimi, tecavüzler, yüksekten düşme, ciddi iş kazaları, yanıklar, ciddi göz yaralanmaları zehirlenmeler, kalp, astım krizleri, şuur kaybına sebep her şey,  inmeler, yüksek ateşler... Bizim acillere, saydıklarım sebebiyle  gelen ne kadar insan var? Çok çok az...
 

Hastalar eğitilmeli!
 
TAKA: Biz ne zaman gidiyoruz?
 
ERAYDIN:  İshal vakaları, üst solunum yolları enfeksiyonları. Bunlar aile hekimliğinde halledilebilecek sorunlar! Hasta gidip bir serum taktırayım iyi olurum diyor. Böyle bir şey yok! Acili kırmızı, sarı yeşil diye ayırdık. Niye ayırdık bunları? Yeşil olunca, gerçek acil. Bunlardan ücret almayalım diğerlerinden alalım dendi. Fakat tansiyonunu ölçtürmek için acile gelen var. İki haftadır beli ağrıyan adam acile geliyor. İki haftadır nerdesin! Bir başkası gün boyu işim var acile nasılsa gece de giderim diye bakıyor! Acili sosyal faaliyet olarak kullanan bir kesim var. Örnekler çoğalabilir.  Bu da büyük bir yığılmaya sebep oluyor, gerçekten acil hastalar bu hengamede kaybolup gidiyor. Bu sefer gerginlikler başlıyor. Bunun içine davranış bozukluğu olan hastalar, iletişim sorunu olan hastalar da giriyor. Personel yetersizliği giriyor. Sonuç nereye varıyor? Şiddet! Zincir şiddete götürüyor!  Sistem yanlış yönetiliyor! Şiddet herkesi zor durumda bırakıyor! Uygulayanı da!
 
TAKA: Ne yapılmalı?
 
ERAYDIN: Eğitim şart. Hastaları eğitmek sağlık çalışanı ve sağlık politikası üretenin işidir.Popülist yaklaşımlar bırakılmalıdır. Acil vakalar konusunda da kamu spotları yaparak neyin acil, neyin acil olmadığı iyi anlatılmalıdır.
 
Doktor Yazmadan Olmaz
 
TAKA: Trabzon'da çok  sevilen bir hekimisiniz. Buna rağmen şiddete maruz kaldınız! Neden?
 
ERAYDIN: Benim işim hastayla; ihtiyaçlarımı bilirim, gerekli tedavimi yaparım. Araya eczacı, eczacı kalfasının girip onun bunun adına ilaç yazdırmasını kabul etmiyorum. 29 yıllık hekimim.  Benim böyle bir çalışma şeklim yok, hiçbir hekimin de olmamalı. Olmadığına inanıyorum. Bu kişiyi de defalarca uyardım.  Zorladılar, uygunsuz davranışlarda bulundular, affettik. Son olayda işin içine silah girdi.  Kişi tutuklandı, hapis yattı. Bir örnek vereyim size; 1997 'de Tunus'a gittim, Tunus, bizim 1960'lı yılların Türkiye'nden daha da geri. 
 
Eczaneden denemek amacıyla antibiyotik istedim.   Doktor yazmadan olmaz denildi. Sevk zinciri konusunda ise İngiltere mesela. Aile hekimi sevk etmeden bir hastaneye gidildiğinde sosyal güvence devreden çıkar. Hiçbir ödeme yapılmaz. Bizde soruyor bakanlık bir gebeyi niye takip etmediniz bir bebeğe niye aşı sormadınız. Negatif performans uyguluyor. İngiltere'de bir gebe, aile hekiminin sevki olmadan hastaneye giderse tüm masraflarını kendi öder. Muayene, laboratuar ücretleri de çok yüksek. Yaptıkları her iş için pozitif performans almalı hekimler. Benim eşdeğerim bir aile hekiminin ABD'de 400 bin doların üzerinde yıllık geliri var. Ben onda biri bile değilim. Sadece hekimler değil, ülkemizdeki tüm çalışanlar için söylüyorum bunu.
NEZİHA ÇAKIROĞLU