Yeni bir eğitim-öğretim döneminin başında, göreve ilk başladığınızda duyduğunuz heyecandan eser kalmamışsa, burada önemli bir sorun vardır. Çünkü işimiz bize heyecan vermiyorsa, işimiz sıradan hale gelmiştir ki, bu da önce bizi rahatsız eder. Öyleyse önce kendi kendimize bir “heyecan testi” yapmaya ne dersiniz? Sizde heyecan yoksa öğrencinizde de olmayacaktır, ya da onlarda var olan heyecan da bir süre sonra sönecektir. Öğrencilerimizin heyecanını canlı tutmanın bizim görevimiz olduğunu unutmamalıyız.

Bu yeni dönemde eski yaptıklarımızı masaya yatırmaya ne dersiniz? Uzun süre bir işi yapıyor olmak, o işi mükemmel yaptığımız anlamına gelmez. Çünkü bu işi uzun süre yanlış yapıyor olabilirsiniz ve bu sürenin uzaması, o işin bir süre sonra doğru olmasına neden olmaz. Öyleyse “tecrübeye” evet, ama tecrübelerimizi masaya yatırıp yanlış yaptıklarımızdan ders alıp yeni uygulamalara geçmek daha akılcı bir iş olacaktır. O halde bu dönem başında eski kullandığı öğretim yöntem ve tekniklerinin neler olduğunu, bunları nasıl uyguladığını değerlendirip yeni yaklaşımlara imkân verebilecek yeni yöntem ve teknikleri uygulama cesaretini gösterebilen öğretmenler, yeni bir ruhla işlerine başlayabileceklerdir.

Bu arada nasıl bir disiplin anlayışına sahip olduğumuzu da değerlendirip değişen dünyanın değişen şartlarına uygun bir disiplin anlayışı geliştirmeye ne dersiniz? Sınıf yönetimi tarzımızın öğretimimizin kalitesini nasıl etkilediğini yeniden düşünüp sınıf yönetiminde farklı bir yaklaşım sergilemek, hem kendimize keyif verebilir, hem de öğrencilerimize ilginç gelebilir. Bırakalım öğrencilerle “formal/resmi” durmayı, onlarla daha bir “insan” gibi iletişim kurmayı deneyelim. Sınıflardaki başarısızlığın temel nedenlerden birinin, biz öğretmenlerin sınıf yönetimi ve disiplini sağlama tarzımız olduğunu hepimiz biliriz. Sınıfımızdaki başarısız bir öğrencinin başarısızlığının nedeni, onun tembelliği(!) ile ilgili değil, bizim sınıf yönetimi tarzımızla ilgili olduğunu hiç değerlendirdik mi? Gelin bu vesileyle bu hususu da değerlendirelim.

Bu yeni döneme “yeni” bir yaklaşımla başlamaya ne dersiniz? Örneğin, selamlaşma tarzımızı farklılaştıralım. Olabilir mi? Neden olamaz? Korkmayın sınıf yıkılmaz, ya da okul okul olmaktan çıkmaz. Ya da sınıf başkanı seçme tarzımızı değiştirebiliriz. Her hafta bir öğrenciyi sınıf başkanı yapabiliriz, meselâ… Bu güne kadar hiç yapmadığımız bir işi bu yıl yeni bir bakış açısıyla denemek, öğretmenlik heyecanımızı canlandırabilir. Bu sonuç bile yenileşmenin ne kadar yararlı olabileceğini ortaya koymaktadır.

İnsana bakış açımızda bir sorun olup olmadığını hiç düşündük mü? Örneğin, “varoşlardan gelen çocuklara” diğer “parlak çocuklardan” farklı davrandığımız oluyor mu? Daha çok çalışan öğrencileri, daha az çalışanlardan daha çok sevdiğimizi düşünüyor muyuz? En ufak bir kuşkumuz varsa, gelin öğrencilerin hepsini “önce insan” olarak değerlendirmeyi deneyelim. Göreceksiniz ki, bütün çocuklarda istediğimiz doğrultuda bir canlanma meydana gelecektir. Öğrencileri damgalamaya son vererek, yeni bir sayfa açmaya ne dersiniz? Yeni eğitim-öğretim yılında yeni bir sayfa açarak öğretmenliğin tadına daha bir varmaya ne dersiniz?

Öğrencilerle iletişim kurmanın yeni yollarını arayıp bulmak, onların sınıfa ve okula yakınlaşmasına yardımcı olacaktır. Çağımızın önemli bir beceri alanı olan iletişim, tüm meslekler için önemli olmakla birlikte, öğretmenlik için olmazsa olmaz bir yetenektir. İletişim kuramayan bir öğretmenin, öğrencilerin öğrenmesine katkı yapması mümkün değildir. O halde iletişim konusunda yeni bir bakış açısı için gerekli yenilemeyi yapmak bütün öğretmenlerin öncelikli işi olmalıdır. Sahi! Öğretmen olarak öğrencilerimizi ne kadar dinliyoruz? İyi bir dinleyici miyiz? Yoksa sınıfta öğretmen olarak biz konuşuruz, öğrenciler dinler. Atasözümüz de hazır: “Söz büyüğün su(s) küçüğün.” Düşünmeye değmez mi?