Ülkelerin “çağdaşlık” düzeylerinin en önemli göstergelerinden biri, anadili (Türkçe) sorununun çözümlenmiş olmasıdır. Bu sorunun çözümlenip çözümlenemediğinin en önemli kanıtı, gençlerin “okuma alışkanlığı” nın varlığı ya yokluğudur. Çağdaşlık ölçütümüz, Türkçenin bütün topluma gereğince kazandırılması ve okuma alışkanlığının bütün kesime yaygınlaştırılması olmalıdır. Bu ölçütle baktığımızda, önemli bir toplumsal sorunla karşı karşıya olduğumuz gerçeği ile yüzleşiriz. Milletlerin  kalkınmışlık seviyeleri ile anadillerinin yeterince yaygınlaştırılmış olması, birbirleriyle çok yakından ilişkilidir. Bu ilişkililik, gelişmişlik hedefimizin en önemli tutamağı olma özelliğine sahiptir. Gelişmişliğin ilk yolu, Türkçe sorununu kökünden çözümlemektir. Ne ki, ülkemizde yabancı dile verdiğimiz önemi, Türkçeden esirgiyor olmamız, sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getirmektedir.

Türkçe sorunun en temel kaynaklarından biri, okullarda Türkçe dersinin öğrenciler nezdinde “çok kolay” bir ders olarak algılanıyor olmasıdır. Hatta veliler nazarında da Türkçe kolay bir derstir. Bu durum, Türkçe dersini, öğrenciler nezdinde ağırlığı olmayan bir ders durumuna düşürdüğü gibi, ciddiye alınmasına da gerek duyulmayan bir ders konumuna da getirmiş görünmektedir.

Türkçe öğretiminin en önemli boyutlarından biri de öğretmendir. Kaliteli öğretmeniniz yoksa kaliteli Türkçe öğretiminizin olması zordur. Dünyanın en iyi müfredatını, en iyi teknoloji imkânlarıyla sınıfa getirseniz, kaliteli öğretmeniniz yoksa Türkçe sorunu, sorun olmaya devam edecektir. Türkçe öğretiminin en temel unsuru olan öğretmen kalitesini başka bir yazıya bırakarak, bu konuda neler önerilebileceğini özetle sunmaya çalışalım.

*Okullarda Türkçe dersinin en kolay ders olma kaderi değiştirilmelidir. Öğrencilere öncelikle Türkçenin mahiyeti, önemi, neye yaradığı gerçekçi bir biçimde anlatılmalı ve Türkçenin ciddiyeti kesinlikle kavratılmalıdır.

*Türkçe programı, öğretmen için salt bir kılavuz olarak değerlendirilmeli, Türkçe öğretimi için esnek bir program anlayışı uygulanmalıdır.

*Türkçe derslerinde kavramsal ve kuramsal bilgiden sonra, mutlaka öğrencilerden düzeylerine uygun bir ürün istenmelidir. Anadili eğitiminde öğrencilerin yazma becerisini geliştirecek uygulamalara imkân tanınmalıdır.

*Türkçe öğretiminde konuşmanın da önemi büyüktür. Herhangi bir konuda beş dakika konuşmaktan çekinen ya da konuşamayan üniversite mezunu insanlarımızın var olduğu düşünülürse, bunun önemini daha iyi kavrayabiliriz. Bu nedenle öğrencilerin “konuşma alışkanlığı” nı kazandıracak alıştırmalara yer verilmelidir. Biz Türkler, çok konuşuruz, ama konuşmayı bilmeyiz. Nitekim kantinde, pastanede, kahvede herkes çok konuşur. Ama hangi derece ve türdeki okula giderseniz gidin, sınıflarda sadece öğretmenler konuşur, öğrenciler dinlermiş gibi yapar. Dinlemenin taklidi olur, ama konuşmanın taklidi olmadığı için sınıfta kimse konuşmaz. Çünkü konuşma alışkanlığı kazanamamışız.

*Şimdilik son bir öneri: Öğretmenler lütfen Türkçe dersinde sadece öğrencilerin kitabı sevmelerine ve kitap okuma alışkanlığı edinmelerine çaba harcasınlar; gerisi gelir. Kitap sevgisi olan gençlik, dijital bağımlılıktan da kendini kurtaracaktır. Türkçe öğretimi sorununu çözememiş bir ülkenin, eğitim sorunlarının hiçbiri çözülmemiş demektir.