Biliyoruz ki,
İnsan eşrefi mahluktur.
Yani yaratılanların en hayırlısıdır.
***
İşte bu eşrefi mahluk,
Zaman zaman başka bir eşrefi mahluk tarafından  dövülmektedir.
***
Dayak yemek,
İnsanın hiç yemek istemeyeceği bir çirkin fiildir.
İnsana acı çektirir.
Ama daha fazlası,
Onurunu kırar insanın.
***
Tabi olay bununla da kalmıyor,
Eşinin/dostunun yakınlarının da bu olaya fena halde üzülmesidir.
Hatta tepki koymasıdır.
***
Ama gel gör ki,
Adam bu şiddetten ölmemiş ise,
Hukuk diyor ki,
No problem!
***
İşte son olarak bir meslektaşımız,
Yeniçağ Gazetesi yazarı,
Gazeteci Yavuz Selim Demirağ'a saldıranlar maalesef serbest bırakıldı. 
Şüpheliler,
Trafikte takıştık, o yüzden dövdük
***
Görüyor musunuz gerekçeyi.
"Tartıştık ve o yüzden dövdük."
Sonra da adamlar serbest.
***
İşte onun için ülkemizde kavgalar ve düşmanlıklar bitmiyor...
Öyle ya,
Altı, yedi kişi adamı bir yerde sıkıştıracak,
Dövüp hastanelik edecek.
Adam günlerce hastanede yatacak,
Fakat dövenler büyük bir gururla evine gidecek,
Ne ala memleket!
***
İşte onun için bizde bitmiyor bu düşmanlıklar...
Öyle ya,
Madem dövmenin bir yaptırımı yok.
E, bizim de elimiz kolumuz armut toplamıyor.
E, biz de ağaç kovuğundan çıkmadık.
Bizim de eşimiz dostumuz var.
Biz de yakalarız bir yerlerde alırız öcümüzü.
Sonra ötekiler;
Derken daha büyük düşmanlıklar oluşuyor...
***
Demem o ki,
Bir insan şiddet uyguluyorsa,
Maddi manevi bir bedel ödemeli.
Hem öyle bir bedel olmalı ki,
Caydırıcı olsun.
 
BİR GÜNÜN HİKAYESİ
 
Bizim Osman Akyüz eski dostumdur.
"Sıkıldım kardeşim,
Eğer müsait olursan pazar günü gel seninle dağlara çıkalım!

Oksijen ve moral depolayalım" dedi.

Hava güzeldi ve pazar günü iki kafadar vurduk Zigana'dan yukarı...
Torul'a yaklaşınca, çok övülen edilen şehir terasına çıktık.
Gerçekten de güzel,
Çevreye renk kattı...
***
Giriş ücretli.
Öğrencilere iki buçuk lira,
Diğer vatandaşlara giriş 5 lira.
Değer mi,
Elbette değer...

Terastan fotoğraflar videolar çektik ve birden fikrimi çeldi Osman.
"Gümüşhane'ye doğru gitmeyelim.
Hadi buradan dönelim ve Limni Gölüne gidelim" dedi.
Dediğini gibi yaptık.
Geri döndük ve kısa bir zaman sonra Limni yoluna sapam levhayı gördük.
Yol boyu güneş harikaydı...
Arabayı vadi kenarına çektik ve bir süre dere sesi eşliğinde az bulduğumuz güneşten nasiplendik ve bir miktar D' vitamini aldık.
***
Ancak Limni Gölüne vardığımızda durum aniden değişti.
Arabadan indiğimizde adeta kışın ortasında kaldık.
Kar,
Yağmur ve
Soğuk vardı.

Limni Gölü oldukça küçük bir alana sahip.
Gölde ördekler,
Etrafta piknik yapmaya müsait oturma masalar var...
Ayrıca burada da Torul Seyir terasında olduğu gibi,
Ramazan sonrasına hazır olması için inşaatlar hızla devam ediyor.
***
Sorduk,
Çalışanlar Belediyenin elemanları.
Yani tesisiler belediyenin kontrolünde inşa ediliyor.
Mevsimin ramazan olması nedeniyle şimdilik etrafta kimseler yoktu.
Ama dedim ya,
Kışın göremediğim kar'ı Limni'de fazlasıyla gördük.
Kısa metrajlı üşümelerden sonra kendimizi arabaya attık.
Attık ama yol kenarında boyumuzu aşan kar yığınları çocuklaştırdı bizi.
Yine indik görselledik ortamı.
Yine üşüdük ve ıslandık bir miktar...
***
Memleket güzel!
Tek eksiğimiz sevgisizlik.
Tek eksiğimiz birbirimize saygımız.
***
Birkaç saatlik bir seyahatte,
Baharı yaşadık,
Dal dal...
Çiçek çiçek...
***
Yağmuru ile,
Dolusuyla,
Karıyla.
Kışı yaşadık...
Başı dumanlı Zigana'yı selamladık inerken şehre.
Dedik ki,
"Güzel bir gündü!"
 
FIKRA
 
Kralın biri, çok önemli bir konuşma yapacakmış.
Halk şehir meydanında toplanmış.
Kral kürsüye çıkmış, mikrofon başına gelmiş, tam ağzını açacakken bir ses duyulmuş:
- Hapşuuu!..
Kral sormuş:
- Kim hapşırdı?
Cevap alamayınca, muhafız kıtasına emir vermiş:
- Ön sırayı kurşuna dizin!..
Ön sıradakiler yaylım ateşine tutulmuşlar.
Kral yine sormuş:
- Kim hapşırdı?
Yine cevap yok.
Yine yaylım ateş.
Bir süre bu böyle devam etmiş.
İlk on beş sıradakilerin hepsi ölmüş.
Aynı soruyu on altıncı sıradakilere sorunca;
Çelimsiz bir adam yerinden kalkıp, boynunu bükmüş:
- Ben hapşırdım sayın kralım!..
Kral korkudan tir tir titreyen adama bakmış;
Aradığını bulmanın rahatlığı içinde bağırmış:
- Çok yaşa!..
 
SANATÇI ŞAKŞAKÇI OLMAZ!
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan,
"Sanatçı şakşakçı olmaz" dedi.
Vallahi de billahi de doğru demiş Reis.
Sanatçı şakşakçı olmaz.
Olamaz.
Olmamalı.
Evet, sanatçı yalaka olmaz.
Çıkar ve menfaatleri için pozisyon almaz.
Doğru bildiği yolda yalnız yürümeyi göze alır,
Güçten korkmaz/tırsmaz.
Doğruya, "doğru"
Yanlışa, "yanlış" der.
Kediye "kedi" der sanatçı.
*
Bu önemli uyarı,
Bu güne kadar,
Bu hususları ihlal eden tüm sanatçılara kapa olsun.
 
AH ŞU BAHÇELİ!
 
Yerel seçimler sonrası,
Reis bir miktar kucaklayıcı dil kullanmaya başladı...
Hatta "Türkiye ittifakı" dedi.
Dedi ama Bahçeli bırakmıyor ki,
Devlet Beyde  bi öfke bi öfke...
"Ne ittifakı! Ne ittifakı!"
Reis sustu konuşmadı birdaha.
***
Bahçeli hızını alamıyor,
"Benim oyum 18.81" diyor.
18.81 nedir?
Atatürk'ün doğum tarihi.
Bakın ilahi tesadüfe(!)
18.81 öyle mi?
***
İyi de nasıl ölçtün bu oy oranını sayın Bahçeli?
Bu beyan doğruysa,
Yüzde 49 alan Cumhur ittifakında,
Ak partinin oyu yüzde 30 oluyor;
Öyle mi?
Ak partinin oyu şimdi yüzde 30 mudur?
***
Arınç ne diyor.
"MHP Ak partiyi yuttu" diyor.
***
Evet, Devlet Beyi ağırbaşlı vakur bir lider bilirdik.
Öyle kolay kolay sesini yükseltmez bilirdik.
Yıkıcı değil, yapıcı bilirdik.
Bu bitip tükenmeyen öfkeli beyanlarını duyup dinledikçe,
Şaşkınlıklar içindeyim...
***
Sürekli olarak;
Kızarak,
Bağırıp/çağırarak siyaset mi olur?
Nedir yani,
Bu milletin iktidarı da muhalefeti de Türk'tür.
Askerliğini yapan,
Vergisini veren memleket evlatlarıdırlar.
Nedir bu afra tafra halleri?
***
Eskiden iktidarı acımasızca eleştiren Bahçeli,
Şimdi sarmış muhalefete.
İktidarın ortağı mı?
Hayır.
Muhalefet mi?
Hayır.
Ne yapıyor,
Ne yapmak istiyor,
Anlaşılmıyor.