Basına yansıyan haberlere göre, Milli Eğitim Bakanlığınca, ders saatleri içerisinde bilişim araçlarının açık tutulmasına ilişkin davranışa disiplin cezası getirildi. Söz konusu uygulama Ortaöğretim Disiplin Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikte yer almaktadır.

Bilişim teknolojilerine bağımlılığın hızla artığı bu zamanda, bu sorunun çaresini aramak önemli bir adım olarak değerlendirilebilir. Bu uygulama, bu çarelerden biri olarak değerlendirilmelidir. Böyle bir uygulama işin önünü kısmen almaya uygun olabilir, ama derste böyle bir yasak ve ceza ile karşılaşan öğrencinin, ders dışında, kendini daha çok bu işe kaptırama ihtimali de her zaman vardır. Elbette istenmeyen davranışların önlenmesinde cezaların önemli bir işlevi vardır. Cezalar caydırıcı olarak kullanılmalıdır. Bunda pedagojik açıdan hiçbir sorun yoktur. Ne var ki bu karar, gençlerin teknoloji bağımlılığından kurtulmalarına istenilen sonucu vermeye yeterli değildir. Böylesi uygulamalar, yüzeysel tedbirler olarak değerlendirilmelidir. Bu uygulama ile Bakanlığın gençlerin teknoloji bağımlılığının farkında olduğunu anlamak istiyoruz. Böyle bir anlayış, “teknoloji bağımlılığının” önüne geçilebilmesine bir ilk adım olarak değerlendirilebilir.

“Bilişim teknolojileri bağımlılığı” o kadar had safhaya çıkmıştır ki, günümüz çocuk ve gençlerine neredeyse “dijital gençlik” demek sıradan bir söyleyiş haline gelmiştir. Gelecekte ülkemizin en önemli sorunu, gençliğinin teknoloji bağımlısı insanlar olması olarak görünmektedir. Ne var ki bu sorun, ilgililerce henüz tam anlamıyla algılanabilmiş gözükmemektedir. Bakanlığın bu uygulaması, bu sorunun varlığından haberli olduğunun işaretlerini verdiği için bu durumdan sevinmek gerekir.

Çocuk ve gençleri, bir taraftan bireyselleştirirken, bir taraftan da sosyalleştirmesi gereken okul, maalesef sadece bireyselliği ön plana çıkararak, çocuk ve gençlerin kendilerinden başkalarını yok sayan, narsist bir kişilik oluşturmalarına yol açmaktadır. Bu durum, elbette salt okulun sorumluluğunda olan bir durum değildir. Öncelikle aileler bu işte birincil etkiye sahiptirler. Çocuk ve gençleri yetiştirirken, dünyayı onların etrafında döndürmeye çalışarak, bu işin fitilini ailede ateşlemektedirler. Ailede ateşlenen bu fitil, okulla daha çok alevlenir ve toplumsal hayatta da çocuk ve gençlerin narsist bir kişilik geliştirmelerine katkı sağlamış olur. Bugün olan biten şeyin özeti budur.

Çocuk ve gençlerimiz teknolojinin bağımlısı olmuş, aile bireylerinin hiçbiri ile iletişime girmiyor ve aklı fikri bilişim teknolojilerinin dünyasındaki kahramanlar, vs…
Bakanlığın bilişim teknolojilerinin sınıfta kullanımına ceza getirmesi olumlu, ama teknoloji bağımlısı olmamaları için çocuk ve gençlere nasıl bir önleyici eğitim uygulanacağına ilişkin herhangi bir projesi olmaması da olumsuz bir durumdur.