Artvin'in Yusufeli ilçesinde yer alan Cevizli köyü, yalnızca doğasıyla değil, geçmişin izlerini taşıyan asırlık ahşap evleriyle de dikkat çekiyor. Çoruh Nehri vadisinin yamaçlarına kurulu bu yapılar, bölgenin zeytin üretimiyle bağlantılı olarak inşa edilmiş. Tamamen ardıç ağacı ve taş bloklardan yapılan evler, ulaşımın sadece patika yollarla sağlandığı bir mahallede bulunuyor. Geleneksel Karadeniz mimarisinin önemli örneklerinden olan bu evler, günümüzde doğa ve tarih meraklılarının uğrak noktası haline geldi.

Ardıç ağacından yapılan evler yüzyıllara meydan okuyor

Cevizli köyünün “Öteki Bağlığı” mahallesinde yer alan bu evler, tamamen bölgedeki doğal kaynaklarla inşa edilmiş. Taş temeller üzerine kurulan ve ardıç ağacından yapılan yapılar, iki ya da üç katlı olarak tasarlanmış. Alt katlar genellikle hayvan barınağı, üst katlar ise yaşam alanı ve ürün ambarı olarak kullanılmış. Dayanıklılığıyla bilinen ardıç ağacı sayesinde evler, zamanın yıpratıcı etkilerine karşı dimdik ayakta duruyor.

Zeytin üretimi için kurulan evler kültürel mirasa dönüştü

Bu evlerin yapılış amacı, bölgedeki zeytin ağaçlarının hasadı ve sulanmasıydı. Yılın belirli dönemlerinde kullanıma açık olan bu evler, zamanla aktif yaşam alanı olmaktan çıkmış olsa da, köy halkı bu yapıları hala koruyor. Cevizli köyü, sadece zeytinleriyle değil; incir, nar, ayva gibi meyve üretimiyle de tanınıyor. Geçmişte incirler, cevizle birlikte küplerde saklanır ve kış aylarında tüketilirdi.

Fotoğraf tutkunlarının yeni rotası

Karayolundan da görülebilen bu tarihi evler, fotoğrafçılar ve gezginler için benzersiz bir görsel deneyim sunuyor. Çoruh Nehri manzarası eşliğinde taş ve ahşabın uyumunu sergileyen bu yapılar, her mevsim farklı bir atmosfer yaratıyor. Bölgeyi ziyaret edenler, geleneksel mimarinin güzelliğini yakından görmek ve belgelemek için sık sık bu mahalleyi tercih ediyor.

Nesilden nesile aktarılan ata mirası

Cevizli köylüleri, atalarından kalan bu evleri yaşatmak için büyük çaba sarf ediyor. Ulaşımın zorlu olduğu bu alanda, geçmişte taş bloklar ve yapı malzemeleri insanların sırtlarında taşınarak bölgeye getirilmiş. Bugün bile bu yapılar, yöre halkı tarafından “atalarımızın mirası” olarak görülüyor ve korunuyor.