Okulda ki “ Yerli Malı Haftası “ etkinliğini kutlamak üzere okula gidecek olan bir genç…
 
Sabah, uyanmak üzere alarmını kurduğu Abd’li İPHONE yada SAMSUNG telefonuna bakarak uyanır.
Malum mevsim kış, Rusya’dan alınan doğal gazın ısıttığı kalorifer ya da doğalgaz sobasıyla da güne merhaba der.
Mevsim kış olduğundan hava da henüz aydınlanmadığından muhtemelen Bulgaristandan aldığımız elektriğin aydınlattığı banyonun ışığını yakan genç kardeşimiz, İsviçreli PANTENE şampuanını, İngiltereli DOWE sabununu  kullanarak duşunu alır ve ABD patentli İPANA diş macunuyla dişlerini fırçalar.
(Bir günlük temizliğini sürdürmede yardımcı olacak olan Abd’li, ya da Fransız parfümlerini yazmıyorum.)
 
Sonrasında, Annesinin bir gün önceden Alman BOSH çamaşır makinesinde P&G ürünü ARİEL,OMO vs deterjanıyla yıkadığı gömleği giyen gencimiz, Çin’den ithal edilen boya vs malzemelerden yapılı mutfak masasında, bir yandan LG teknolojinin kullanıldığı ARÇELİK televizyona göz atarak bir yandan da ambalaj malzemelerinin ithal edildiği yarısı yerli marka, yarısı yabancı marka kahvaltılık ürünleri yiyerek kahvaltısını yapar.
 
Kahvaltısını bitiren genç kardeşimiz sırtında İngiliz FRED PERRY çanta, ayağında ABD’li NİKE ayakkabı, üzerinde İspanya BERSHKA montuyla Hollanda markası METROBÜS’ü ya da Abd’markası FORD minibüslerden oluşan okul servisine binerek okul yolunu tutar.
 
Ülkemizin bir çoğunun yaşamakta olduğu belki de bir çoğumuzun farkına bile varmadığı” Yabancı Marka Gerçekliğinden “ minik bir kesit sundum sizlere…
 
Üç aşağı, beş yukarı belki minik oynamaların olduğu bir kesit.
 
Gençlerde dahil bir çoğumuzun yaşadığı gerçek bu.
 
Hal böyle olunca okulda ki çocuğa “ Yerli Malı Haftasını “ anlatmak o kadar zor ki. Hele de çocuk az biraz cin fikirliyse…
 
Son dönemde büyük bir vurgu var bu konuya… “Yerli ve Milli üretime dair”
Belli ki “geç kalınılmışlık “ artık farkına varılmış durumda.
 
Doğal kaynaklarımız olmadığından yada var olanı kullanmamıza müsade etmediklerinden dolayı mecburen dışa bağımlılığımız söz konusu ama Konya ovası kadar araziye sahip olan Hollanda’nın bile tarım ülkesi olduğunu gördüğümüz anda da haliyle düşünüyor insan… Bu kadar geniş arazilere sahip ülkemizde en azından tarıma ne oldu?
 
Büyüklerin geçmişte ki “ Şehir Sevdası “,  şehirleri “ Hayalden saraylara “ döndürüverdi …
Koşa koşa geldiler, gittiler hayalden saraylara…
 
Ama şimdi…
Büyükler yorgun, gençler yılgın…
 
Hangi gençle konuşuyorsam  “ bezgin “…
Gelecek endişesi hepsimi sarıp sarmalamış durumda.
Birçoğu bıkkın!
Birçoğu kurtuluşu gitmekte sanıyor…
Tıpkı babaları gibi.
Bir çoğu gitmek istiyor…
Kimi Amerika’ya…
Kimi de Anadoluya…
Evet yanlış okumadınız!
Anadolu da bir kasaba da sessiz ,sükun hayalini kuran o kadar çok gencimiz var ki…
 
“Ah biraz arazim olsa… Bir de başımı sokacak evim… O yeter bana! Gerisini ben çalışır hallederim !”  diyen o kadar çok gence rastladım ki…
 
Zor değil…
“ Anadoluya gitmek isteyen genç var mı diye sormak? “
Onları teşvik etmek… Onlara teşvik vermek zor değil.
Onları devlet kredisi vererek kalkındırmak zor değil!
Ülkeyi yeniden “ Tarım Ülkesi “ olarak şahlandırmak hiç zor değil.
 
Hayalleri ayağa kaldırmak…
 
Hayali bile güzel…