Bundan tam 23 yıl önce deprem ile ilgili yaptığım çalışmalar ve sonrasında 5,8 Silivri depremiyle hissettiklerimi kağıda döktüğüm 2019 yılında köşemde yayınlanmış yazımdır.
Buyrun okuyalım...
“Sene 2000
Büyük Marmara Depreminin üzerinden henüz bir kaç ay geçmişti ki, ana sınıfında öğrenci olan kızımın okulundan gelen davet üzerine başladık çalışmalara.
O zamanlar Bakırköy Kaymakamı olan Kadri Öner veliler ve çevre halkından bir Sivil Savunma Teşkilatı oluşturulmasını istemişti bizden. Bizzat kendisininde katıldığı toplantılarda neler yapmamız gerektiği konusunda istişarelerde bulunup, İlçe de deprem toplanma alanlarının yerlerini tespit ederek, o alanlara ve belli noktalara içinde deprem anında yapılacak ilk müdahalelerde kullanılması gereken aletlerinin bulunduğu konteynırlar koydurtarak ve biz sivillere de görev tanımlaması yaparak devlet-sivil birlikte çalışmamızı sağlıyordu.
Konunun hassasiyetini ve önemini anlamış olma bilinciyle katıldığımız toplantılarda bir hayli yol almışken çeşitli gerekçelerle kaymakam görevden alındı ve tüm projelerimizde kaymakamın gitmesiyle bitti.
Bir daha ne arayan oldu bizi ne de soran. Ne de projeye sahip çıkan.
Ve 2019 Silivri Depremi...
Gördüm ki, katettiğimiz mesafedende geride bir arpa boyu yol almadan elimiz kolumuz bağlı ne toplanacağımız yerleri biliyoruz, ne de nasıl korunacağımızı...
Deprem bu...
Şakası olmadığını bir kez daha yüzümüze vururken,İstanbul da hiç bir önemli yapı yıkılmadığı halde trafik saatlerce felç oldu.
İletişim deseniz, olmadığı için insanlar çocuklarının, ailelerinin yanına koşmak zorunda kaldı. Anladık ki daha büyük bir olası depremde iletişim nanay!
Binalar deseniz onlar Allah’a emanet. Bazı semtlerde bitişik binalardan gökyüzü bile görülmüyor.
Nereye kaçacaksınız?
Hadi diyelim bir şekilde o binalardan sağ salim çıkmayı başardınız... O panikte nereye gideceksiniz?
Çocuğunuz var ise bez lazım.
Kadınsanız ped lazım.
Ayağa çorap, içmeye su lazım.
Nerden bulacaksınız?
Gördük ki; ihtiyaçların giderilebilmesi bu kadar basitken, kitlesel olarak ne yazık ki hiç bir hazırlığımız yok!
Konteynırlarımız yok!
Ayakta bekleme yeri değil, milyonlarca insanın geceleyeceği, sağlık hizmeti alacağı toplanma alanları yok!
Çünkü durumu ciddiye alan yok!
Senelerdir hep aynı şeyler!
Aynı oyalamalar!
Hep aynı zırvalamalar!
Topu birbirine atmalar ki,hatta Burhan Kuzu işi daha da ileriye götürerek topu Bülent Ecevit’e kadar attı!
Kısacası; o zaman yani 20 yıl önce yapmış olduğumuz çalışmalar bir kaç yıl daha yayılarak sürseydi eminim ki bir çok sorunumuz çözülmüştü.
Ama olmadı!
Toplumun en hassas olduğu konuda, üstelik ucunda can varken dahi, hiçbirinin “evet ya! Hatalıyız! Bunu biz yapmalıydık, maalesef çok geç kaldık!” Deme sorumluluğunu bile üstüne almadan sanki sorumlular uzaylılarmış gibi konuşan bebe zihniyetinde siyasilerin açıklamalarını üzülerek izledim. Eminim siz de benimle aynı duyguları yaşamaktasınız.
Misal Devlet Bahçeli;” Ülkemiz deprem kuşağındadır.Bu gerçeği kabul etmekten, buna muvafık gelecek planlaması yapmaktan başka seçenek yoktur. Bilhassa dünyanın en büyük Türk kenti İstanbul’umuzun muhtemel depremlere hazırlıklı olması beka düzeyinde ehemmiyet arz etmektedir.” Demesi...
Eeee sonuç ne Sayın Bahçeli? Ya da diğerleri! Sonuç?
Sizi tutan mı var?
Daha neyi bekliyorsunuz?
Neyi?
“
6 Şubat 2023... O kara gece! Ve o kara gecede yitip giden canlarımız, dağılan yuvalar, yıkılan hayaller!
Bir tek adım dahi atılmamış deprem çalışmaları! Üstüne sorumluluğu kesinlikle almayan ve yazdıklarımızın tek satırını bile okumayan , uyarılarımızı dikkate almayan, yetkililerden bilgi edinmeye tenezzül dahi etmeyen yöneticiler!
Bazen diyorum... Yazıyorum da, kime yazıyorum?
Değişen tek bir şey bile yok!
Pardon tek bir şey var! 2000 yılında - çadır alanları - diye tespit ettiğimiz yerler, buna askeri bölge de dahil, şu an tüm o boş alanlar da beton yığıntısı inşaatlar yükselmekte!