Eğitim denilince genellikle “okul” denilen kurum akla gelir. Okul denilen kurum, “Aydınlanma dönemi” denilen zamanda, kilisenin yerine konmaya çalışılan, kutsal bir mekân olarak düşünülmüş ve öyle kurgulanmıştır. Bizde de cami ile okul, zaman zaman birbirinin alternatifi olarak düşünülmüş ve kabul edilmiştir. Caminin yerine düşünülen okulun “kutsal(!)” olarak değerlendirilmesi, bundan dolayı doğal karşılanmalıdır. Ancak cami ile okulu birbirinin yerine düşünmeden, ikisini ayrı kurumlar olarak düşünüp değerlendirirsek, o zaman okulun kutsal olmadığı gerçeğini görebiliriz. Okul kutsal değil, öğretmen de değil!.. Okulda okutulan bilgiler de!..

Okul kutsal değilse, nedir? Okul niçin var? Okul, yetişmekte olan çocuk ve gençlerin bazı disiplinleri öğrenmeleri için mi var? Yoksa onların kültürlenmeleri ve insanlaşmaları için mi?
Okul denilen kurumda gerçekleştirilmeye çalışılan eğitimin temel amacı, milli kültürü yeni nesillere tanıtmak, benimsetmek ve geliştirmektir. Bu amaç, bireylerin sosyalleşmelerini hizmet ettiği gibi, milli kültürün uyumlu birer elemanı olmalarını da sağlar.

Milli kültürü, yetişmekte olan bireylere tanıtamayan, benimsetemeyen bir okul, işlevsiz bir kurum olmaktan kurtulamaz. Milli kültürü geliştiremeyen bir okul sistemi de işlevsiz bir kurumdur. 

Milli kültürün geliştirilmesi, “küresel değerlerden” bazılarının milli eğitim sistemine uyarlanması ile mümkün olabilir. Küresel değerlerden kaçmanın mümkün olmadığının bilincinde olan öğretmen ve eğitimciler, öncelikle milli kültürü tanımak, tanıtmak ve benimsetmek zorunda olmalıdırlar. Kendi kültürünü tanımayan biri, başkalarının kültürünü almaya kalkarsa, yabancılaşmış ve kimliksiz hale gelmiş olur. Oysa eğitim sistemi ve dolayısıyla okullar, doğduğu zaman sadece bir canlı olan çocuğun “kişi” olmasını sağlamakla yükümlüdür. 
Erol Güngör, “Geleneksel kültürde dinin büyük bir yeri olduğundan dolayı halkın dindar, aydınların ise din reformcusu olduğunu” söylüyor. Ve ekliyor; “ Halk kültüründe ahlâğın kaynağı ve yaptırımları esas itibariyle dine dayanır. Buna göre, milli kültürü tanıtan okul, yetişmekte olan gençlere kültürün önemli bir boyutunu oluşturan dini de tanıtmaya çalışacak demektir. Bir millettin, eğitim marifetiyle bireylere geçen ruh hallerinin toplamına  “kültür” denir ki, bu da milli kültür değerleri olarak bilinir. İşte eğitimin yeni nesillere tanıtıp kazandırması gerektiği değerlerin tamamı bu kavramla anlatılır.

 Milli kültür değerlerini tanıtmayan, benimsetmeyen okul, işlevsiz olduğu gibi, bu okulun yetiştireceği bireyler de amaçsız ve idealsiz bireyler olarak hayata atılmış olacaklardır. Okullar misyonlarını unutup, farklı amaçlara yönelmişse, okulların yeniden misyonlarına dönmeleri için değişim ve dönüşüm yaşamaları şarttır.

O halde, okulun yeniden kurgulanması bir zorunluluk olarak değerlendirilmelidir. Okullar, bugünkü haliyle bir “amaç kayması” hastalığına yakalanmış görünmektedir. Okulların amaçlarından bir parça olan akademik gelişmeyi sağlama ve bir üst eğitime hazırlanma hedefi, okulların tek amacı haline gelmiş görünmektedir. Bu amacın da yetişmekte olan çocuk ve gençlerin, insan olmaları ile ilgili temel amaca hizmet ettiği söylenemez. Okulun öncelikle bireyin insan olması sürecine katkı yapması ve milli kültürümüzde saklı olan bütün değerlerin, yetişmekte olan yeni nesillere tanıtılması ve benimsetilmesi amacına hizmet edecek şekilde yeniden kurgulanması kaçınılmazdır. Bu haliyle okul, yetişmekte olan gençlere, salt akademik hizmet vermeye çalışmaktadır. Bu durum da okulun yeniden inşa edilmesinin zorunlu olduğunun işaretlerini vermektedir.

Okullu genç, okul görmemiş gençten daha çok milli kültürü tanımıyor ve benimsemiyorsa böyle okulu kim ne yapsın ki?..