“Afedersiniz, Bir kahve alabilir miyim” dedim daracık uçağın, uzun koridorun içinde bir ileri bir geri giden hostese .
Tabi dedi hafif gülümseyerek.
Lütfen en sert olanından olsun deyince yüzünde ki gülümsemenin yerini merak aldı.
Az sonra hazırladığı kahve ile geldi.
Derin ve sesiz baktı gözlerime.
Anlatırsanız sizi seve seve hiç bölmeden  dinlerim gibiydi ruhundan yansıyan.
Hafif öne doğru eğdim başımı, uzandım hostesin elinden kahveyi almak İçin.
Meraklı bakışlarını daha da merak bürümüştü.
Hiç bişey söylemeden yudumlamaya başladım.
Sanki istesem konuşabilecek miydim?
İşte mümkün olmayan dı bu!
Ben sadece elinde ki kaleme konuşup,
Onu da beyaz sayfalarda,içimin feryadını ağıtlarla karıştırarak yazması İçin özgür bırakırım.
Elimden gelen bir tek buydu.
Ve kahvemden bir yudum daha aldım.
Diğer elime de kalemimi.
Kaç kalem tükenip kaç defter bitmişti uğruna yerimden yurdumdan olduğum adamı hiç duraksamadan satır satır yazmaktan.
Ona sesimi duyuramadığımdan artık takatim kalmamıştı.
Uzunca zaman oldu ondan tek bir haber almayalı.
Yirmisekiz yaşındaydım.
Hiç bilmezdim kağıdı kalemi.
Meğerse yazdırandaymış marifet.
Öyle canımı yaktı da gitti ki sevgili ellidört yaşımdayım hala içim acıyor aklıma düştüğünde gözleri.
Hiç evlenmedim ondan sonra.
Birgül karşılaşabilme umuduyla büyüttüm ona dair tüm hırslarımı.
Hayatıma başka adam da almadım hiç.
Ya ona dair hırslarımı unutursam diye .
Sadece kalemle savaştım beyaz sayfalara ağladım.
Ben biliyorum ki Birgün kalemimi kırıp, sessizliğimin içinden fışkıracak tehlikeli düşlerim.
İşte o gün özgürleşecek ruhum.
Hostes volta atmaya devam ediyor gözleriyle beni inceleyerek sanıyor ki ona bir şey anlatacağım.
Anlatacak olsam neden yazayım ki!
Ellerim titriyor
Gözlerim eskisi gibi değil
Bir çizik atıyorum bugüne diğerleri gibi.
“Bugün de yoksun” diyerek 
“Kimbilir kimler nerede ne halde”