Sözde spora siyaseti sokmama adına stadyumlara konan pankart ve slogan yasakları, hem iktidar yandaşları hem de muhalefet tarafından pek ciddiye alınmıyor. FB’li Emre ile Rizesporlu bir futbolcunun attıkları gollerin ardından Mısır’daki askeri darbeye tepki amaçlı “Rabia” selamını vermeleriyle yasaklar ilk olarak delinmiş oldu. Ardından Beşiktaş-Trabzonspor maçında başını “Çarşı” taraftar topluluğunun çektiği seyirciler, Atatürk Stadı’nı “Her Yer Taksim Her Yer Direniş” sloganlarıyla inletti. Siyasetin yeşil sahalarda ve diğer etkinliklerde de artarak süreceğine kuşku yok. Siyaseti olması gereken alanlarda, sokaklarda, üniversitelerde, medyada, sendikalarda, sivil toplum örgütlerinde, televizyonlarda hatta telefon görüşmelerinde yasaklarsanız olacağı budur. Çünkü cendereye sıkıştırılan insanların konuşma, iddiasını ve talebini ortaya koyma, anlaşılma, birikmiş öfkelerini kusma konusunda yer seçimi özgürlüğü kendiliğinden ortaya çıkar. İktidara yandaşlık ya da uşaklık noktasında mesleki onurunu yitiren medya, gerçekleri gizlemek bir yana artık spor karşılaşmalarındaki seslerin halka ulaşmasını da engelliyor. Beşiktaş-Trabzonspor maçının canlı yayınında güç bela gizlenen slogan sesleri ve yankıları, sosyal medyada gündem oluşturmayı başardı. Şantaj ve korku siyasetiyle tribünlerdeki on binlerce taraftarı susturup, uslu çocuk haline getirmeyi düşünmek iktidarın ya sarhoşluğu ya da zamane saflığı olsa gerek. Ülkeyi yöneten siyasetçiler şunu iyice bellemek zorundalar. İktidarın özgürlükleri askıya alan, buyurgan, tepeden inme, dediğim dedik tavrına karşı gelişen tepkilerin, özgürlük ve hak taleplerinin yeri ve zamanı olmaz. Beylik laftır “Camiye, spora ve okula siyaset girmemelidir!” İyi de bu iktidar döneminde siyasetin en fazla bu alanlar üzerinden kotarıldığı da acı bir gerçektir. Siz ne kadar tek tip medya ile ülkeyi güllük gülistanlık gösterseniz de, halkın gündemindeki yakıcı sorunların ürettiği muhalefet deresi, fırsatını yakaladığı her yerde her geçen gün debisi büyüyerek devasa bir nehre doğru yol alıyor. İktidar örgütlü güçlere yönelttiği polis ve yargı şiddetinin, diğer kesimler üzerinde caydırıcı olduğunu düşünebilir. Ama vicdanları kanırtan çifte standartlı uygulamaların bir mağduriyet psikolojisi oluşturarak, eninde sonunda iktidarı “bumerang” gibi vuracağından habersizler. Kendi siyasi varlığını ve duygusal sahiplenişini “mağduriyet” üzerinden inşa eden iktidarın, karşıtını da benzer otoriter uygulamalarla yarattığını, elbette seçim sandığı kendisine gösterecektir. Düşünebiliyor musunuz siyaset ve toplumla zerre kadar alakasız bir futbolcu, yalakalık tarihine kendi adını da yazdırmak adına yeşil sahada “Rabia” selamı veriyor. Siyasi bir eylem yaptığı halde iktidar cenahı medya,  bu futbolcuya methiyeler diziyor. Adam geçmişindeki bütün pislikleri, iktidara şirinlik selamıyla sildirmeyi başarabiliyor. Bu futbolcuyu spor meraklıları ve özel olarak Trabzonlular iyi bilir. Kendi ülkesinde yaşanan onca toplumsal olayda, çevre sorununda, adaletsizliklerde, kıyımlarda bu adamın tek bir tepkisini duyan olmuş mudur acaba? Yine çok merak ederim, başbakandan öğrenip sahada verdiği “Rabia” selamının anlamını biliyor mudur bu çok muhterem futbolcu. Mısır adı geçtiğinde tarladaki mısır kadar bile bir bilgiye sahip midir? Yoksa Mısırlı bir “manitası” olduğu için mi Mısırla ilgili duyarlılık göstermiştir? Sorun bu ve birkaç futbolcunun yalakalık gösterisi değil. Sorun başkalarına spor alanlarında siyasi slogan ve hareketleri yasaklayan zihniyetin, kendinin yontacağı bir “odunu” bulunca hemen çark edip, alkış tutmasında. Şimdi her maçta başbakana iltifat sloganları atılsa, her maçta “çapulculara”(!)  lanet belirten pankartlar açılsa, iktidar bir yasaklama yarışına girer miydi acaba? Keşke spora da siyaset bulaşmasaydı diye iyi niyet duyguları besleyebiliriz. Ama unutmayalım ki hayatın her alanını yasak ağlarla örmeye yeltenen her otoriter iktidara, en rahat en iddialı tepkiler kitlelerin buluştuğu sportif karşılaşmalardan gelir. İspanya’nın yakın tarihi buna iyi bir örnek teşkil eder. Franko faşizminin ezdiği İspanya’da başkent Madrid’de “Real Madrid” ve “Atletico Madrid” adlı iki köklü futbol takımı arasındaki maçlar, Franko faşizmine tepki göstermenin bir fırsatı olarak gerçekleşmiştir. “Real Madrid” iktidarı temsil ederken, “Atletico Madrid” işçiler ve muhalefet tarafından desteklenmektedir. Basında ve örgütlü olarak Franko’ya tepki gösteremeyenlerin bu maçlar vesilesiyle ortaya koydukları tepkileri fark eden Franko’nun bile yapabileceği fazla bir şey olamamıştır.
Editör: TE Bilisim