Trabzon Köşk Huzurevi belki de Türkiye’de sayılı huzurevlerinden bir tanesi. Yaşlılar çok rahat ve beş yıldızlı otel konforunda yaşıyorlar. Onlara her imkân sunuluyor. Çoğu tek başına kafa dinlemeye ve artık dinlenmeye gelmiş. Orada arkadaşlıklar edinmişler. Burada insansız olmuyor diyorlar. İnsan bazen sohbet edebileceği birilerini arıyor diyorlar. Biz de TAKA Gazetesi olarak huzurevine gidip yaşlılarımızı ziyaret ederek onlarla hoş bir sohbet gerçekleştirdik. Teker teker yaşlılarımızın odalarına gidip ziyaretlerde bulunup sohbet ettik. Trabzon Köşk Huzurevi Müdürü Mehmet Kamil Yıldırım da sorularımı yanıtladı.

İşte o röportaj:
Bazı Yaşlılar Tek Kalmaktan Korkuyorlar
TAKA: Yaşlı misafirleriniz kaç kişilik odalarda kalıyorlar?
KAMİL YILDIRIM: Bazı misafirlerimiz tek başına kalmaktan korkuyorlar. Bazıları da iki kişi kalmaktan hoşlanmıyor. Dolayısıyla biz onları dengelemeye çalışıyoruz. Buradaki insanlar oldukça sağlıklı. Hepsi kendi ihtiyaçlarını kendileri görebiliyorlar. Bizde yatağa bağımlı bir yaşlı yok. Felçli veya yatağa bağımlı hastalar bir başka kuruluşumuz olan Rehabilitasyon Merkezi’ne gidiyorlar. Burası huzurevi orası rehabilitasyon merkezi. Bizde doktor yok. İlk girişte yaşlının fiziki sağlığı yerinde olacak. Mesela şeker veya tansiyon hastası olabilirsiniz bu bizim için engel değil. Kendi yemeğini yiyebiliyorsa ve tuvalet ihtiyacını kendi karşılayabiliyorsa biz onları alırız. Ama ileriki dönemlerde yatağa bağlı hale düştükten sonra rehabilitasyon merkezine gönderiyoruz.
Yaşlılardan Sorumlu PSKO Destek Elemanımız Var
TAKA: Huysuz, duygusal ve aşırı bakıma muhtaçlarla ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz?

Ailem Ararsa Bana Bağlama Diyen Bile Var
TAKA: Tanık olduğunuz yaşlı hikâyeleri sizi nasıl etkiliyor?
KAMİL YILDIRIM: Buradaki yaşlıların bir mahremiyeti var. Burada kalan bazı yaşlıların aileleri burada kaldıklarını bilmiyor. Bana kesinlikle telefon bağlama ya da benim burada olduğumu kesinlikle kimse bilmesin derler. Olası bir aksilik durumunda bir iletişim telefonu tabii ki alıyoruz ama her hangi bir haber verilmiyor. Bazen zaman zaman kayıp ilanları veriliyor ve bu bize ulaşıyor. Ama eğer o kayıp olan kişilerden biri bizde kalıyorsa sadece çok özel bir şekilde İç İşleri Bakanlığına ve valiliğe bildirilir. Yani kamuoyuna kesinlikle bir sızıntı yapmayız. Onun için biz yaşlıların bize anlattığı hayat hikâyelerini paylaşmaktan çekiniriz. Anlatınca bir şekilde bunu öğrenirse aileler burada varlığından haberdar olabilir. Ben de ilk zamanlar anlattıkları hikâyelerden etkileniyordum. İlk önce insan kendinden şüpheleniyor. İnsanın başına her şey gelebilir. Zamanında hepsi bir zamanlar bir toplum içerisinde yaşamışlar, aileleri de var. Zaman zaman çok acılı olaylarla da karşılaşabiliyoruz. Buradaki çoğu yaşlımız buralı değil. Mesela siz herhangi bir huzurevine girme talebinde bulunuyorsunuz. İl Müdürlüklerine ve ilçelerdeki kaymakamlıklara başvuru yapabiliyorlar. Müracaat ettiğiniz ilde bu tür kuruluşlar her yerde yok. Dolayısıyla o süreçte bu tür talepler Ankara’ya aile ve sosyal Politikalar Bakanlığına bildirilir. Bakanlığımız hangi ilde ne kadar boş yer var anında görüyor. Kişi hangi ile yakın müracaatta bulunduysa o il tercih edilir.

Aile Fertlerinin Büyüklere Önem Vermesi Lazım
TAKA: Ailelere tavsiyeleriniz nelerdir?
KAMİL YILDIRIM: Biz öncelikle gelenek ve göreneklerimiz açısından baktığımız zaman aile bütünlüğünün korunmasına önem vermelerini bekliyoruz. Bizim kuruluşlardaki fiziki imkân her ne kadar iyi olursa olsun. Yaşlı hiç beğenmediğiniz evinde bile çok rahat eder. Ancak aile fertlerinin büyüklerine çok önem vermesi lazım. Son yıllarda çalışan aileler eşlerinin ikisi de çalışıyorsa yaşlı kişi evde tek başına kalmak zorunda kalıyor. Bu eksikliği ona hissettirmemek lazım. Müracaatçılara dediğimiz şey evinize en yakın yerde birilerinden destek alarak baktırmalarını öneriyoruz. Sivil Toplum Örgütleri nin yoğun ilgisi karşısında yaşlılarımız bazen sıkılabiliyorlar. Üniversitedeki gençlerimiz aileleri uzakta olduğu için yaşlılarımızı sürekli ziyaret ediyorlar. Gelen yaşlı yakınlarımızı büyüğü ile beraber bir arada bulunsun diye onları barındırabiliyoruz. Öncelikle aileler yaşlılarına sahip çıkması lazım. Ama biz oldukça gönüllerini hoş tutmaya çalışıyoruz. Burada geçen sene Halk Eğitim Müdürlüğü ile Milli Eğitim Bakanlığından müzik öğretmeni geldi. Yaşlılarımıza müzik dinletisi gerçekleştirdiler.
Burada Herkes Kendi Dünyasını Yaşıyor

Mehmet Taplak (76) -İsmail Oral (71): Allah razı olsun devletimiz, müdürümüz, personelimiz bizim rahat etmemiz için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar. Burası 5 yıldızlı otel gibi, her şey dört dörtlük. Eğitimsiz yaşlı arkadaşlarımız da var. Burada herkes kendi dünyasında yaşıyor. Kafasını dinliyor. Ben zamanında çok iyi para kazanırdım. Asgari ücret 50 lirayken en günlük 80 lira kazanırdım. Evimi yaptım çocuklarımı evlendirdim. Sonrasında ise buraya geldim.
İsmail Oral: ‘Ben babadan terziydim, Avrupa’ya gittim ve geldim. Buraya gelmeden önce İstanbul’da oturuyordum. 50 sene İstanbul’da kaldım ondan sonra buraya geldim’ dedi.
Çalıştık Babamıza Verdik

Londra’da Dönercilikten Trabzon Huzurevi’ne Uzanan Hayat
Nurettin Bora (83): Nurettin Amcaya ismini sorduğumda; ‘Ben Nurettin Bora, hiç gelmem zora, düşersen dara beni ara diye sözüne başlıyor. İlk olarak ayakkabıcılıkla başladım. Yurt dışında birçok ülkeyi gezdim. Londra’da dönercilik yaptım. Eşim Trabzonluydu. Okuldan çıktık ve gençlik çağına düştük. Çok çile çektim, hayatı da unuttum. Cezaevinde çok kaldım. Zamanında aile meseleleri yüzünden bir cinayet işledim ve cezasını da çektim. Hısımlarımız vardı Yozgat’ta. Hayatımın romanın yazıyordum. Sonra vazgeçtim. Askeri eğitimimi acemiliğimi Sivas’ta usta birliğimi de Trabzon’da yaptım. Gençliğim haddinden fazla hızlı geçti. Askerlikte bir dostum vardı. Benim evlenmemi istiyordu ve benim o zamanlar evlenmeye niyetim yoktu. Yurt dışına gidip Türkiye’den vazgeçeceğim dedim. Evlenme işi şakadan başladı. Sonra gerçek oldu. Arkadaşım iyi bir kız var dedi. Daha sonra oturduk konuştuk.

Anlaştık ve nüfus kâğıtlarımızı alıp işlemlere başladık. Ben insan sarrafıyım, oturmasına kalkmasına baktım ve tamam dedim. 55 sene evli kaldık. Dünyanın malını versen onun gibi bir kız bulamazdım. Çok ezildim. Kötülükten, ağır konuşmadan nefret ettim. Eşim beş yıl önce vefat etti. Aile hayatım çok güzel geçti. Hayatta en çok korktuğum şey evlenmekti. Şimdiki sistem bizim eski sistem gibi değil. Evlenmek, doğmak, ölmek bir sefere mahsustur. At alırsan yazın, deve alırsan güzün, kız alırsan gezin bizde atasözüdür. Ama şimdikiler boşanmaya alışmış. Kime canım dediysem canın çıksın dedi. İnsanlardan nefret ettim. Ben ipten adam alırım. Her işimi tatlı dil ve güler yüz ile hallettim. Bazen gece ilham gelirdi şiir yazardım. Ben hapisteyken bir mahkuma 48 saat dayak attılar. Doktor geldi kalp krizi dedi gitti. Evlenirken 10 defa düşünün. Eşim öldükten sonra beynimin yarısını kaybettim. Kız kardeşim vardı Elif. Gripten öldü. O zaman cezaevindeydim ve cenazesine gitmeme müsaade etmediler. O yüzden insanlardan nefret ettim. (Hayatımın ilerisi bayır oraları anlatmayayım, ben bilmiyorum ki sana anlatayım diyor).

Burada Huzur Buluyorum
Ahmet Kutlu (83): Buradan çok memnunum. Yeşilliklerin içerisinde beş yıldızlı bir otel ve ben de tatile geldim. Genelde artık her yerde herkesin yüzleri asık. Ama burası çok farklı. Herkes gülüyor. İstediğimiz zaman ismimizi yazdırıp çarşıya gidebiliyoruz. Trabzon ve Sürmene’de evim var. İstediğim zaman gidebiliyorum. Ama yalnızlık başka. Mecbur o zaman buraya geliyorum. Eşim 2004 yılında vefat etti. Çok severdik birbirimizi. Hastaydı yemek yiyemezdi. On sekiz sene öyle tedavi gördü. İstanbul’a götürdüm onu. Ama dayanamadı, kansere yenik düştü. Şimdi Burada kalıyorum. Bizim ailemiz burası oldu.
Elif ÇELİK