Neredeyse ülke nüfusunun üçte ikisinin milli(!) piyango bileti aldığı bilgisi bizi şaşırtıyor mu? Öte tarafta ülkemizde 40 milyon insanın hiç kitap okumadığı bilgisi de önümüzde duruyor. Sanki “Kitap okuyup zahmete girmeye ne gerek var? Al bir piyango bileti, dön köşeyi, bitsin,” der gibi bir durumla karşı karşıyayız. Bir toplumun bu kadar büyük bir kesimine hitap edecek bir “şans oyunu” nu sıradan bir hayat tarzı haline getiren etkenler nelerdir acaba? Toplumun bu kadar havadan kazanmaya alışkın hale gelmesinin anlamı nedir? Bir toplumun büyük bir kesiminin çalışmadan, emek vermeden bir akşamda zengin olmayı istemesini hangi ahlâkî ilke ile açıklayacağız? Bir toplumun büyük bir kesiminin şans oyunları ile hayatını şekillendirmeyi sıradan bir davranış haline getirmiş olması, o toplumun önemli bir ahlâkî ve kültürel çöküşe doğru ilerlediğinin işaretlerini vermektedir. Hani biz Müslümanız… Şans oyunlarının inancımızdaki yeri nedir, sorusunun cevabını aramak laikliğe aykırı mı acaba? Peki, vergi dairelerinin giriş kapısına “vergilendirilmiş kazanç kutsaldır” yazısını yazmanın laiklik açısından hükmü nedir? Şimdi hutbede “Şans oyunları dinimize göre haramdır” diye ifade etmek laikliğe aykırı mı?  Ya yükselen doların düşmesi için hutbeden dua etmek laikliğe uygun mu? Ben işin o yanını ilgililere ve yetkililere bırakıp beni ilgilendiren yönü için şunu açıkça ifade etmek istiyorum: Okullarımızda öğrencilerin eğitim hayatlarında “şans” ı sıradan bir iş haline getirmek en basitinden ahlâk kurallarına aykırıdır. Şans oyunlarında kişinin el emeği olmadığı gibi başkalarının el emeğini haksız yere kullanmak vardır. Bu durumu hangi eğitimci inkâr edebilir? Eskisinden daha fazla okullarımız ve camilerimiz olmasına rağmen eskisinden daha az ahlâk ve fazilet endişesi taşıyoruz. Bunda sizce de bir yanlışlık yok mu?

Son zamanlarda daha başka usullerle şans oyunlarını çocuklara kadar indirgemiş gibi duruyoruz. Şans oyunlarını sanki çocuklarımıza “çekirdekten” öğretiyoruz. Çocuklar derse girmeden önce şans oyunları kuyruğuna girerek ailelerinin verdiği harçlıkları buralarda harcadıktan sonra derse giriyorlar. Kendisi fiziksel olarak derste olmasına rağmen aklı ve kalbi almış olduğu şans oyununda olan öğrencinin eğitimdeki hedefine ulaşabilmesi mümkün olabilir mi?

Okullarımızda hayata hazırlamaya çalıştığımız öğrencilere nasıl bir hayat dersi veriyoruz? Her pazartesi ve Cuma günü okuttuğumuz İstiklal Marşı’mızın ruhuna ne kadar aşina öğrenciler yetiştirebildik?

Çalışmadan zengin olmayı, lüks yaşamayı hayat felsefesi haline getirmiş bir toplumun çalışan insanlık karşısında şahsiyetli bir duruş sergilemesi mümkün olamaz. Yeni yetişen nesillere öncelikle alın terinin kutsallığını kul hakkının önemini kavratmamız hayati bir önem arz etmektedir. Okullarımız yetişmekte olan yeni nesillere hayat felsefesi olarak alın terini, dürüstlüğü, çalışmayı ve ahlâklı bir hayat sürdürmesini öğretemedikten sonra yaptıkları diğer işlerin önemi yoktur. Eğitim kurumları eğitimli insan yetiştirmede üzerine düşün sorumluluğu yerine getirmedikçe toplum gittikçe daha bir vurdum duymaz olacak ve temel felsefe olarak “köşe dönmecilik” benimsenecektir. Okullar öğrencilerin şans oyunları ile buluşmalarını onların uyuşturucu ile buluşmaları kadar tehlikeli olduğunu görüp takibini yapmakla yükümlüdür. Okul yönetimlerinin öğrencilerin kılık-kıyafet gibi ayrıntıda kalması gereken hususları takip etmek yerine, onların şans oyunları ile ilgili olup olmadıklarını denetlemeleri daha işlevsel bir yöneticilik anlayışı ortaya kayacaktır.