Vazgeçtim artık.
Sarı Sonbahar sonrası buralara bir türlü gelmeyen-gelemeyen Kış mevsiminin kimine göre bereket kimine göre eziyet olan kar yağışını beklemekten vazgeçtim.
Adeta yetim kalmışcasına öylece boynu bükük bir halde dolapta duran eldivenlerim, ve tozlanmasınlar diyerek silinmeden silinmeye yerinden kıpırdayan hiç giymediğim kar botlarım, her sene kış gelmeden önce “ olurda kar çok yağar yollar kapanır ekmek sıkıntısı çekersin, sen sen ol mutlaka dolaplarında fazla fazla bulundur “ denilerek annane nasihatı olan kilere stoklanmış un paketlerim… Yağarda tatil olur diye beklentilerim…
Doğa bilir işini diyerek, beklemekten de vazgeçtim.
Bundan sonra Mart kapıdan baktırır, bizim unları ekmek yaptırır mı bilemem ama bende umutlar tükendi…
Sanırım beklediğimiz kar yağmayacak.
Geçenlerde gece vakti şöyle mini minnacık atıştırdı ama…
O gece pencerenin kenarında elimde sütlü kahvemle oturmuş serpiştiren kar tanelerini seyrederken televizyondan cama yansıyan görüntüye kaydı birden bire gözlerim. Televizyondan cama yansıyan ,her defasında “ Nur denizinde yat inşAllah” diye dua ettiğim rahmetli Adile Naşit’ten başkası değildi.
Nasıl da güzel gülüyordu çocukluğumuzun -Uykudan Öncesinin- kahramanı sevgili Naşit…
Nasıl da sıcacıktı. Buz gibi camın arkasından o enerjiyi herkes veremezdi ama o bunu başarmıştı.
Sonrasında bir bir aklımdan geçmeye başladı -bir varmış bir yokmuş misali- bir zamanlar varken şimdi yok olanlar.
Bülbül sesli süslü püslü Zeki Müren, -ellerimle büyüttüğüm, solar iken diriltiğim, çiçeğimi kopardın sen ellere verdin,- diyerek dağlara sitem eden uzun saçlı Barış Manço…
“Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime “ diyen kalender kadın Müzeyyen Senar.
“Ah Yalan Dünya” diyerek gerçeği gören, türkülerin efendisi Neşet Ertaş… Beyefendi ve nazik duruşlu Bülent Ecevit, fötr şapkası elinden düşmeyen Süleyman Demirel…
Tırnaklarının işkenceyle söküldüğünü öğrendiğim Alpaslan Türkeş, selvi boylu Tarık Akan, aşık olduğunda şaşkına dönen Zeki Alasya.
Bu gün konuşulanları yıllar önce söyleyen Yaşar Nuri Öztürk, sert bakışlı Ekrem Bora, “en çok da fabrikatör rollerini oynadıktan sonra eve gitmek için otobüs durağında beklemek zoruma gidiyor “ diyen pos bıyık Hulisi Kentmen, geri kalmışlığa, cehalete, ağalık sistemine ve zulme isyan eden İnce Memed’e can veren Yaşar Kemal…
Duyduğum ilk kadın cinayeti kurbanı olan arabeskin kraliçesi Bergen, genç kızlığımın büyük aşkı George Micheal,“ gaymiş ” denilerek günlerce dedikodusu yapılan ama “ gay “in ne demek olduğunu bilmediğim için, anlamını sorduklarımdan bir türlü cevap alamadığım yakışıklı Rock Hudson…
Annemin öğrendiği an büyük üzüntüyle teyzeme haber verdiği janti Ayhan Işık, kel olmasına rağmen cool’luğu efsane olan Yul Brynner, giyim tarzına hala hayranlığım süren Grace Kelly, hiç bir zaman kestirmeye cesaret edemediğim kısa saçlarıyla cesaretini takdir ettğim masal prensesi Lady Dianna, fikirleriyle ufkumu açan bilim insanı Oktay Sinanoğlu, sesinin tokluğuyla şiirlere can veren Tuncel Kurtiz…
Kalbimin bir köşesinin hep acıyarak baktığı Saddam Hüseyin, ve merhameti gövdesinden büyük Münir Özkul…
Kısacası ; Her şey gelip geçici.
Tıpkı kış gibi, bahar gibi…
Ve her şey eriyip bir süre sonra yok olmaya mahkum.
Tıpkı kar gibi… Ömür gibi…
Çok Okunanlar

Trabzonspor Banza’nın yerini onunla dolduracak: 4.5 Milyon Euro Hazır!

Trabzonspor'dan bir hamle daha geldi. Gabonlu yıldız oyuncu için şartlar zorlanacak

Zubkov Devrede! Trabzonspor’dan Ukrayna Çıkarması?

Trabzonspor’da Derbi Krizi Büyüyor: Passolig, Yayıncı Kuruluş ve Tribün Tepkisi

Trabzonspor'un Bu Sezona Bomba Gibi Düşeceği O Transfer Belli Oldu; Başkan Son Noktayı Koydu!

Fenerbahçe’de Şok İddia: Mert Hakan 20 Gündür Hastanede, Kimse Ziyaretine Gitmedi mi?