Afrika’da yaşayan fakir bir ailenin çocuğu iken zirveye ulaşan ilginç bir yaşam öykün var. Kısaca o süreci anlatır mısın? Hayallerinin peşinden giderken seni ayakta tutan en büyük motivasyon kaynağı neydi?

Gerçekten de fakir bir aileden geldim, ülkemdeki çoğu çocuk gibi. Böyle bir ortamdan gelip bugüne kadar yaptıklarımla gurur duyuyorum. Geriye dönüp baktığımda kariyerim gerçekten harika. Bu süreçte çok inişler çıkışlar oldu ama bu aynı zamanda çok fazla öğrenme anı, çok fazla tecrübe demekti. Kamerun’dan çıkıp Barcelona’da, Ajax’da, Inter’de, Manchester’da ve şimdi de Trabzonspor’da oynamak muhteşem. Oradan gelip bugünlere bakmak, son 10-11 yılda başardıklarımı görmek… Harika, gerçekten harika.

En büyük motivasyonum ise sanırım ailem. Her şeyi onlar için yaptım tabii ki. Ama aynı zamanda kendim için. Çünkü bugün olduğum kişi olmak istedim. Mümkün olan en üst seviyede, mümkünse de en uzun süre oynamak istedim. Çocukluğum zor görünebilir. Güçlü olmak, önemli kararlar almak zorundasınız. Neredeyse her şeyi orada öğrendim. Oradan geldiğim için çok mutluyum. Ülkem bana her şeyi verdi. Kimliğimi, vatandaşlığımı, hayatımdaki her şeyi verdi. Bugün bu noktadaysam, bu tamamen ülkemin bana verdikleri sayesindedir.

Sosyal sorumluluk projeleriyle gönüllerde taht kuran bir kişisin. Bu hikaye başlama sebebini öğrenebilir miyiz? İmkânı kısıtlı topluluklardaki çocuklara ve yetişkinlere yüksek kaliteli ameliyatlar ve her türlü destek sağlayan Andre Onana Vakfı’nın hikayesini anlatır mısın?

Süper Lig’de Zirve Yarışı Alevlendi! Galatasaray, Trabzonspor ve Fenerbahçe 3 Puanla Kapattı
Süper Lig’de Zirve Yarışı Alevlendi! Galatasaray, Trabzonspor ve Fenerbahçe 3 Puanla Kapattı
İçeriği Görüntüle

Öncelikle vakfımda çalışan ve bana destek olan herkese teşekkür etmek istiyorum. Çünkü onlar olmadan bunları başaramazdık. Vakıf yaklaşık 6-7 yıl önce, daha Ajax’ta oynadığım dönemde kuruldu. Çünkü nereden geldiğimi çok iyi biliyorum, zor bir yerdi. Gençken çok mücadele ettik, yukarıya çıkmak bizim için çok zordu. Toplumu ve şartların ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Kamerun'da büyürken, birbirimizi desteklemenin önemini öğrendim.

Bana el uzatan, bana yardım eden çok insan oldu. O yüzden artık bizim de genç kardeşlerimize, yeni nesle bir şeyler vermemizin vakti geldi diye düşündüm. Çünkü bizden büyük abilerimiz bizim için çok şey yaptı, şimdi de sıra bizde, gençlere yardım etme zamanı.

İlk düşüncem daha çok Kamerun'daki görme engelli çocuklara yardım etmekti. Zamanla dezavantajlı topluluklardaki insanlara ücretsiz tıbbi bakım ve ameliyat sağlayan bir vakfa dönüştük. Bu benim için inanılmaz bir şey. Çünkü çok farklı çalışmalar yapıyoruz, görme engelli çocuklarla başladık ama şimdi geriye baktığınızda, sadece son 1-2 yılda binden çok operasyon gerçekleştirdik, bu muazzam. Sağlık hizmetlerinin yanı sıra, yetim çocukların eğitimleri ile ilgili de imkan sağlamaya çalışıyoruz. Yılın en başarılı vakfı ödülünü aldık. Bu beni çok mutlu etti tabii ki. Elbette yaptıklarımız o insanların hayatını tamamen değiştirmeyecek, ama biz onlara bir gülümseme vermeye çalışıyoruz. Çünkü onlara verebileceğimiz tek şey gülümsemedir.

Vakfımız Kamerun merkezli ama biz Kamerun dışında da birçok şey yapmaya alışığız. O yüzden Manchester United’da oynarken İngiltere’de de bazı çalışmalar yaptık. Hollanda’da da yaptık. Elimizden geldiğince herkese yardım etmeye çalışıyoruz. Ama tabii ki tüm dünyaya yardım edemeyiz, bütçemiz kısıtlı. Ama yapabildiğimiz kadar destek olmaya çalışıyoruz. Eğer Türkiye’de yapmamız gerekirse, vakfım Türkiye’de de çalışma yapar. Yer fark etmez çünkü bizim için en önemli olan insandır, ülke değil.

İki ay içinde Kamerun’da bir çalışmamız var ve bir sonraki kısmı Afrika’nın başka bir bölgesinde, muhtemelen Burkina Faso’da olan bir görevimiz olacak. Hâlâ neler yapabileceğimize bakıyoruz. Dünyada yardıma muhtaç çok insan var ve asıl çıkış noktamız bu.

Günümüz futbolunda kalecinin rolü değişti mi? Mesela topu oyuna sokarken yüksek pas isabeti ile ön plana çıkan bir kalecisin. Hatta Pep Guardiola’nın seninle ilgili, “Pozisyon alıp oyun kurmak için olağanüstü bir kaleci" şeklinde bir açıklaması var. Bu anlamda gelişim için ekstra çalışmalar yaptın mı?

Kalecilik pozisyonu özellikle son 20 yılda değişti. Bana göre de öyle çünkü kalecilerin bugün nasıl hareket ettiğine baktığınızda, yıllar öncesine kıyasla çok farklı olduğunu görebilirsiniz. Ama oyun kurulumunda en önemli şey fırsat, yani elinizdeki opsiyonlar. Takım arkadaşlarınızın size neler sunduğu. Harika ayağınız olabilir, ama eğer pas seçenekleri kapalıysa, eğer öndeki oyuncular size kolaylık sağlamıyorsa, işiniz çok zor olur. Bence bu her şeyin karışımı. Çünkü eğer topla çok oynamak isteyen bir takıma sahipseniz, kaleci için oyun kurmak daha kolaydır.

Tabii ki her zaman uzun top atabilirsiniz, ama bazen takımın buna ihtiyacı olmaz. Benim için çoğu zaman önemli olan takım için en iyisini yapmaya çalışmaktır. Eğer oyun kurmam gerekiyorsa, önce analiz ederim. Rakip baskı yapıyor mu, kanat oyuncusuyla mı baskı yapıyor, santraforla mı baskı yapıyor, yoksa stoperleri mi öne çıkıyor? Bunlar, top ayağımdayken görmem gereken şeyler. Rakibin nasıl hareket ettiğini takip ederim ve seçeneklere bakıp kararımı veririm.

Tabii, Pep Guardiola’dan böyle bir yorum duymak her zaman çok güzel. Futbol tarihinin en iyi teknik direktörlerinden biri. Ama her zaman söylediğim gibi, oyun kurulumunda çoğu zaman bana seçenekleri sunan, takım arkadaşlarım oluyor. Eğer bana yardımcı olurlarsa, yapılanlar çok daha iyi görünür.

Dört dil bilmek çok önemli ve harika bir yetenek! Çok dil öğrenme yolculuğun nasıl başladı? Bu bağlamda, Türkçeyi öğrenmek, konuşmak zor mu?

Aslında başka bir seçeneğim yoktu çünkü ülkenizden ayrılıp başka bir ülkeye gittiğinizde, oranın kurallarına, diline uyum sağlamanız gerekir. Ben İspanya’ya gittiğimde İspanyolca öğrenmek zorundaydım. Hollanda’ya gittiğimde İngilizce ve biraz da Felemenkçe öğrenmek zorunda kaldım. İtalya’ya da İtalyanca. Sonra İngiltere’ye gittim ve İngilizcemi geliştirmem gerekti. Aslında o ülkede yaşamak dil öğrenmede işleri kolaylaştırdı. Açıkçası Kamerun’da olsaydım sanırım aynı şekilde olmazdı. Başka ülkede olmak işleri daha kolay hale getirdi, özellikle de etrafınızda iyi insanlar varsa.

Bugün birçok dil konuşabiliyor olmak beni gerçekten mutlu ediyor çünkü takım arkadaşlarımla iletişimimi kolaylaştırıyor. Büyük kulüplerde oynadığınızda, çoğu zaman dünyanın dört bir yanından gelen oyuncularla birlikte oluyorsunuz. Güney Amerika’dan, Afrika’dan, Asya’dan gelen var. Onlarla iletişim kurabilmeniz gerekiyor. Benim İngilizce ve diğer dilleri konuşabiliyor olmam da bu iletişimi kolaylaştırıyor.

Türkçe benim açımdan en zor dil değil. Muhtemelen en zor olan Felemenkçe’ydi diyebilirim. Burada daha uzun süre kalırsam elimden geleni yapıp öğrenmeye çalışacağım. Zaten birkaç kelime biliyorum, bazı Türk oyuncularla daha önce oynadım çünkü. Inter’de Hakan Çalhanoğlu’yla, İngiltere’de Altay Bayındır’la.

Antrenmanlarda arkadaşlarınla ilişkilerinde pozitif bir görüntü veriyorsun. Normal hayatında da böyle misin, insanlarla güçlü bağlar kurar mısın?

Benim geldiğim yerde ‘ağlamaktansa gülmek daha iyidir’ denir. Yani hayatın tadını çıkarmalıyız. Mümkün olduğunca gülümsemeliyiz. Tabii ki zor zamanlar olacak, üzüleceksin. Elbette mutluluk geçicidir, sadece bir anlık durumdur. Yine de elimizden geldiğince mutlu olmalıyız çünkü hayatta sahip olduğumuz tek şey budur.

Kariyerimde geriye doğru baktığımda, olumsuzluklardan çok olumlu şeyler görüyorum. Oynadığım her yerde, her ülkede kazandım. İngiltere’de, İspanya’da, İtalya’da, Hollanda’da kazandım. Peki neden mutlu olmayayım ki? Bazen işler istediğim gibi gitmese de, kariyerime baktığımdaki 11 yıl! Mutlu olmak için harika. Bugün bile futbolu bırakmak zorunda kalsam, geriye baktığımda ‘bu Afrikalı adam harika bir şey başardı’ diyebilirim.

İngiltere’deyken bir röportajınızda bir maç öncesi, ‘Haaland’dan korkuyor musunuz?’ şeklindeki soruya, ‘Bir insan bir insandan korkmaz’ diye yanıt vermiştiniz. Yeteneği, şutları, fırsatçılığı ile sizi zorlayan, maç öncesi bu anlamda çekindiğiniz isimler olmadı mı?

Evet, karşısında oynadığım ve birlikte oynadığım çok harika oyuncular var. Gerçekten muhteşem oyuncular ama kimseden asla korkmam. Çünkü bu hayatta tek Tanrı’dan korkarım. Bu yüzden dürüst olmak gerekirse kimse beni korkutamaz.

Farklı ülkelerde maçlara çıktın, Türk futbolunu onlara göre kıyaslarsan neler söylersin?

Buradaki kalite gerçekten yüksek, beklediğimden de iyi. Tabii ki maç temposu farklı ama çok iyi takımlar, çok iyi oyuncular var. Türk kulüpleri Avrupa’da maç kazanıyor, seviye gerçekten orada.

Buradaki hakemlerden bahsetmek gerekirse, onlar hakkında konuşmayı pek sevmem çünkü hayatımın çoğunda kontrol edebileceğim şeylere odaklanırım. Ama dürüst olmak gerekirse, buradaki ilk sürecim için hakemlerden yana çok iyi bir tecrübem olmadı. Hepsinin kötü olduğunu söylemiyorum çünkü çok iyileri de var. Bakalım gelecekte nasıl olacak? Ama şunu unutmamalıyız, hakemlik çok zor bir iş. İnsanlar robot değiller, karar vermek zorundalar, bazen doğru bazen de yanlış olabilir.

Bir kaleci olarak gol atma duygusunu tatmak nasıl bir duygu diye hiç aklından geçiyor mu?

Kendimi gol atarken hayal ediyorum sanırım sahada her yere koşardım, gol attığında hissettiğin duygu gerçekten muhteşem.

Biliyorsunuz, çocukken pozisyon seçmek zordur. Sadece arkadaşlarınızla eğlenmeye çalışırsınız. O zamanlar Kamerun’da kaleye genellikle kötü oyuncuları koyarlardı. Ben kaleye geçmek istemezdim çünkü iyi olduğumu düşünüyordum. Bu yüzden 10 numara, 9 numara, kanat, forvet, sağ bek, sol bek oynamak istedim ama kalede değil!

Kardeşim kaleciydi, ben de onu takip ediyordum ve ilgi duymaya başladım. Ardından bir antrenörüm vardı, bir maçta ‘Andre, sen kaleye geçeceksin’ dedi. Ben ilerde oynuyordum, kaleye geçince o pozisyonu iyice sevmeye başladım. Sorumluluk almayı seven biriyim. Benim için bu pozisyon dünyanın en iyi pozisyonu; çünkü çoğu zaman dünyaya karşı yalnızsın! İşler iyi gidiyorsa sorun yok ama işler kötü gidiyorsa sorun sensin! Ben o sorumluluğu almaktan çekinmem, işler kötü gittiğinde yükü taşımaktan çekinmem. Bu benim için bir öğrenme süreci.

Hayatında asla affetmeyeceğin şey nedir?

Manipülasyon. Hepimiz yetişkin insanlarız. İşler iyi gitmiyorsa, sadece gerçeği söyleyin. Ama oyunlar oynamaya başlarsanız ve insanları manipüle etmeye çalışırsanız bundan nefret ederim. Birisi böyle olduğunda saklamam, direkt yüzüne söylerim, ‘Kardeşim, üzgünüm. Ben bundan nefret ediyorum’ diye. İnsanız, yanılabilir, hata yapabiliriz. Bu hayatın bir parçası, öğrenmenin bir parçası. Hayatın içinde bir süreç. Ama hata yapan manipüle etmeye çalışırsa, bu benim için hayattaki en kötü şey.

Başından geçen kötü bir olay, iyi oynamadığın bir maç veya genel anlamda yaşadığın kayıpların ardından, sonrası için nasıl bir yol izliyorsun? Hiç, ‘pes ediyorum’ şeklinde düşüncelerin oldu mu?

Küçük bir örnek vereceğim: Birkaç yıl önce Paris’te Ballon d’Or törenindeydik. Ter Stegen ve Alisson ile birlikteydim. Dünyanın en iyi kalecisi ödülünü kazanan kişi açıklanmadan önce kahve içiyorduk. Ben de aday gösterilmiştim. Sohbette Alisson şöyle güzel bir yorum yaptı: ‘Andre, harika bir sezon geçirdin. Ama bakalım kim kazanacak?’ Ben de onlara şunu söyledim: ‘Dinleyin arkadaşlar. Ben zaten kazandım. Sonuç ne olursa olsun fark etmez. Buraya bu ödülü almak için gelmedim. Çünkü burada, ilk siyahi kaleci ve ilk Afrikalı kaleci olarak durmak bile benim için bir zafer. Zihnimde şampiyonum. Çünkü geldiğim yerden bakınca, sizinle burada durmak bile bir zafer.’

Benim bakış açım, asla pes etmemek. Eğer şimdi futbolu bırakmak zorunda kalsam bile, her yerde oynadım, her şeyi yaptım. Olumsuzlukta asla pes etmem çünkü hayat geçici. Her şey geçici. Ben her zaman şunu derim: ‘Hayat hava gibi. Bazen yağmur yağıyor, bazen güneş açıyor. Bu yüzden duruma uyum sağlamak zorundasın. Yağmur yağıyorsa adapte ol. Güneş açıyorsa tadını çıkar. Ama güneş açınca kendini en iyi sanma. Yağmur gelince de en kötü sanma. Sadece iyi bir denge bul ve iyi ile kötü arasına kalmaya çalış.’

Futbolcu olmasaydın, hangi meslekte yaşamını sürdürürdün?

Polis memuru! Büyürken arkadaşlarımın çoğu oradaydı. Bir kardeşim de polis memuruydu. Benim için en heyecan verici iş bu. Belki de dışında olduğum için! Ama onları seviyorum. Ülkemde hepsini takip ediyorum, ordu, polis. Hatta çok fazla belgesel izliyorum. Bazen delicesine izliyorum. Osmanlı İmparatorluğu’nu izliyorum şimdi. Yani hayal edemezsiniz. Sorumlulukla alakalı pozisyonunu çok seviyorum. Çünkü bir ülke barış içindeyse, güvendeyse, bu onların sayesinde. Ama harika bir iş yaptıklarında çabuk unutuyoruz, hata yaptıklarında hepimiz onlara kızıyoruz. Bu bazen benim pozisyonum gibi. Bu yüzden belki doğrudan alakalı değil ama benzer bir işteyiz. İşler iyi giderken, ‘tamam, bunun için maaş alıyorlar’ diyorsun. Ama hata yaptıklarında hepimiz onlara bakıyoruz ve ‘ne yapıyorlar?’ diye soruyoruz. Onlar sadece elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar ve bazen hata yapıyorlar çünkü insanlar.

Maça çıkmadan sana iyi geldiğini düşünerek yaptığın motive edici bir şey var mı?

Tanrı’ya inanıyorum, istavroz getiririm her zaman. Ama zaten motivasyonum otomatiktir. Kramponlarımı ya da eldivenlerimi giydiğim her an, kazanmak istiyorum. Çünkü günün sonunda bunun için oynuyoruz. Kazanmak için oynuyoruz ve kimseden korkmuyorum; sahaya çıktığımda ya kazanırım ya da öğrenirim. Kendimi kaybeden biri olarak görmüyorum. Kazanamazsam bunu öğrenmek için bir fırsat olarak kabul ediyorum. Bir örnek vereyim, buradaki ilk maçım Fenerbahçe’ye karşı. İyi oynadık ama kazanamadık. Ama bunu kayıp olarak görmüyorum. Yine öğrendim mesela, buradaki hakemlerin nasıl olduğunu öğrendim!

Futbol dışındaki zamanlarında neler yapmaktan hoşlanırsın?

Basketbol oynamayı seviyorum. Tabii LeBron James kadar iyi değilim ama dünyanın en kötüsü de değilim. Tenis oynamayı da seviyorum. Ama en önemlisi, yüzme bilmediğimi söylemem lazım. Bu gerçekten komik ama evet, doğru!

Lakabın var mı?

Kamerun’da ailem bana ‘Tanrı’nın 24’ü’ diyor, çünkü 24 numarayı seviyorum ve hayatımdaki başarıları Tanrı’nın bir armağanı olarak görüyorlar.

Geçmişten bugüne, sence dünyanın en iyi 11’ine kimler girebilir?

Yakın çevremden olsun bu kadro:

Manuel Neuer.

Collins Fai, Sergio Ramos, Duplexe Tchamba, Ambroise Oyongo.

Sebaatien Siani, Hakim Ziyech, Daniel Kome, Christian Bassogog.

Jean Marie Dongou, Karl Toko Ekambi.

Kaynak: TRABZONSPOR DERGİSİ