Doğu Karadeniz’in eşsiz doğal zenginlikleri ve yüzyıllar boyunca koruduğu kültürel dokusu, art arda açılan maden sahalarıyla tehdit altına girdi. Maden ve Metalurji Mühendisi Cemallettin Küçük, bölgede yoğunlaşan madencilik faaliyetlerinin doğaya verdiği zararın artık kritik seviyelere ulaştığını vurguladı. “Madenlere verilecek her yeni ruhsat, doğanın ölüm fermanıdır” diyen Küçük, sürecin sadece çevre değil, kültürel kimlik açısından da ciddi bir yıkıma yol açabileceği uyarısında bulundu.
Su havzaları tehlikede: Karadere ve Solaklı Vadileri alarm veriyor
Küçük’ün dikkat çektiği ilk nokta, maden sahalarının Karadere ve Solaklı Vadileri gibi bölgenin temel su kaynaklarını tehdit etmesi. Madur ve Polut Dağları çevresinde planlanan faaliyetlerin, Doğu Karadeniz’in zaten hassas olan su dengesini bozduğunu ifade eden Küçük, “Bu vadiler sadece su değil, hayat demek. Eğer buradaki kaynaklar kirlenirse, bunun etkisi sadece doğaya değil, insan sağlığına da yansır” diyor. Özellikle yoğun yağış alan bu coğrafyada, temiz suyun hızlıca denize ulaşmadan önce maden faaliyetleri nedeniyle kirlenmesi, tüm ekosistemi etkiliyor.

Kültürel miras yok olma tehdidi altında
Doğu Karadeniz yalnızca doğasıyla değil, aynı zamanda yüzyıllardır süregelen kültürel mirasıyla da öne çıkan bir bölge. Ancak madencilik projelerinin bu mirası da yok etme riski taşıdığını belirten Cemallettin Küçük, “Erenler gibi köylerde küçük ruhsatlarla başlayan süreç, zamanla dağlardan derelere kadar yayıldı. Aynı senaryonun yeniden yaşanmasını istemiyoruz” diye konuşuyor. Küçük’e göre bu sadece bir çevre meselesi değil; yerel kimliğe, yaşam biçimine ve tarihsel belleğe karşı açık bir tehdit.
Ekolojik yıkımın geri dönüşü yok
Madencilik faaliyetlerinin fiziki tahribatla sınırlı kalmadığını, ekosistemi de kalıcı olarak bozduğunu ifade eden Küçük, özellikle Karadere Vadisi gibi heyelan riski yüksek bölgelerde bu faaliyetlerin riskleri daha da artırdığını belirtiyor. “Bir köyü başka yere taşıyabilirsiniz ama tahrip edilen bir ekosistemi geri getiremezsiniz” diyen Küçük, maden faaliyetlerinin sel, çamur akıntısı ve toprak gevşemesi gibi felaketleri tetiklediğini söylüyor. Özellikle dere yataklarına yapılan müdahalelerin, doğanın kendi dengesini kaybetmesine yol açtığını vurguluyor.