Yönetim önceden belirlenmiş amaçlara ulaşmak için gerekli araçları sağlayan, mevcut insan ve madde kaynaklarını etkili bir biçimde yönlendiren bir süreçtir. Yönetimin görevi, örgütün yaşatılmasıdır.

 Belli bir amaç için bir araya gelen insan kaynaklarını sevk ve idare edecek insan kaynaklarına “yönetici” veya “idareci” denir. Yönetici ya da idareci, örgütün işlerliğini etkili bir biçimde sağlayacak bütün yönetimsel faaliyetleri, kaynakların bir araya getirilmesini, birimler arasında koordinasyonun sağlanmasını, takip edilen yönetim tarzını belirleyen ve denetleyen kimsedir. Buna göre yönetim, hem örgütte mevcut kaynakların(insan, mal, para, vb.) nasıl kullanılması gerektiğini öğreten bir bilgi alanı hem de insanları kumanda etme sanatıdır. Yönetim bilimi yönetimsel olayları “disiplinlerarası bir bakış açısıyla inceleyerek bulgularını evrensel bir çerçevede bütünleştirir. Yönetim bilimi örgütteki madde ve insan kaynaklarını en etkin ve verimli bir biçimde kullanma süreci olması bakımından bir sanattır; yönetim biliminin ilke, yöntem ve tekniklerini araştırıp uygulamalara yol göstermesi bakımından da bir bilimdir. Buna göre yönetim, hem bilim hem de sanat olma özelliği ile dikkat çekmektedir. Bu bakımdan yönetimin bir yönüyle evrensel nitelikleri bulunmakta ancak uygulama yönleriyle de milli özellikleri olan bir bilim dalı olarak görülmektedir.

İnsanoğlu tarihin her döneminde “idare/yönetim” ile içiçe yaşayagelmiştir. Yaradılışı gereği “yöneten” ve “yönetilen” bir sosyal varlık olan insan, kendi kendine yetecek güce sahip değildir. Bunun için toplumsal/kamusal ihtiyaçlarını karşılamak üzere başka insanlarla işbirliği içine girerek örgütlenme ve dolayısıyla yönetimle iç içe girmiştir. Buna göre insan “yöneten” ve “yönetilen” ilişkileri içinde olmak zorundadır. Hiç kimse “Ben böyle bir ilişki içine girmiyorum” diyemez çünkü insanın sosyal bir varlık oluşu bu söyleme imkân vermez. İnsan dün olduğu gibi bugün de yarın da ya yönetilen olacak ya da yöneten. Bütün kutsal kitaplar bu arada Kur’an-ı Kerim (Nisa: 36) de, insanlara yönetimin nasıl daha kaliteli yapılacağına ilişkin öğütler vermektedir. Tarihten bildiğimiz büyük filozof, düşünür, bilge, devlet adamı, komutanlar da yönetim ve yöneticilikle ilgili görüş ve düşüncelerini çeşitli vesilelerle, çeşitli kaynaklarda belirtmişler ve bu görüş ve düşünceler günümüze kadar gelmiştir. Nitekim Aristo’nun Politika’sı, Eflatun’un Cumhuriyet’i, Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi, Machiavelli’nin Prens’i Sarı Mehmet Paşanın Devlet Adamlarına Öğütler’i, Farabi’nin El Medinetül Fazıla’sı, Gazali’nin İhya’sı, İbni Haldun’un Mukaddime’si ve Suhreverdi’nin Yönetenlerin Yönetimi, vb. eserler, yönetim biliminin teorisyenlerinin etkilendiği önemli eserler arasında gösterilmektedir.

Geleneksel anlamda insanoğlu yönetimin hep sanat yönü/pratiği ile ilgilenmiştir. Yukarıda sözü edilen eserler de bir yönetim bilimi teorisi yapma endişesi ile değil, yönetenlere öğüt vermek amacı ile kayda geçirilmiştir. Yönetimin bilimsel yönünü düşünerek, bunun için okul açma uygulamasını başlatıp sürdürenler Osman Türkleri olmuştur. Osmanlıların “Enderun Mektebi” uygulaması ilk yöneticilik okulu olarak tarihte yerini almıştır. Buna göre yönetim biliminin sanat yönü insanlık tarihi kadar eski olmasına rağmen, bugünkü anlamda bir bilim olarak gelişmesinin yaklaşık iki yüz yıllık bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir.

Günümüzde yöneticiliğin herhangi bir alanında(okul, üniversite, kamu yönetimi, vb.) aktif rol alan herkesin, yönetim klasiklerinden yararlanıp yöneticiliğinin kalitesini artırmak mümkündür. Pratiğin kalitesini artırmak için teorinin bilgilerinden yararlanmak akıllıca bir iş olacaktır.

 Gelecek yazıda “Yönetenlerin Yönetimi” kitabının öğütlerine yer vermeye çalışacağız.