Doğu Karadeniz Bölgesinde 2015 yılında doğan bebek sayısı 31 bin 916.
Şimdi sıkı durun!
Sayıları 3 milyon 753 bini bulan Suriyeli mültecilerin 2016 yılı doğumlu bebek sayısı ise tam 70 bin!
Ve bu mülteciler geldikleri beş yıldan bu yana tam 177 bin çocuğun doğmasına katkıda bulundular…
Katkıda diyorum, hadi kadınları geçtim, çünkü maşallahı olan güçlü kollu kuvvetli Suriyeli erkek arkadaşların ülkesinde savaşmak yerine burada yan gelip yatmaktan başka yaptığı hiçbir şey yok! Ekmek elden su gölden misali…
Yani anlayacağınız o sınır kapıları Suriyeli mülteciler geçen yıl Edirne’ye yürüdükleri zaman açılacaktı!
Hem de öyle bir açılacaktı ki… Ardına kadar… Buyur geç kardeşim sen zaten Avrupa’ya gitmeyi pek bir seviyor ve arzuluyorsun, sizi  hiiiiiiiçççç tutmayalım, buyurun şöyle rahat rahat geçin denilecekti!
Peki, biz ne yaptık?
Dönemin Başbakanı Davutoğlu Avrupalı liderlerle üç beş görüşme yaptı, 3-5 milyar vereceğiz gibisinden bir şeyler dediler, ağzımıza bal çalmak şöyle dursun lafı ağzımıza tıkadılar sonrasında da dönemin Başbakanı mültecilere seslenerek “ Bütün ihtiyaçlarınız giderilecek “ diyerek yürüyüşü engelledi…
Kaldık 3 milyon Suriyeli ile baş başa!
Gidecekleri de yok… Ve bu sadece bizim ülkemizin sorunu değil. Sorun insansa herkes buna AB de dâhil olmak üzere elini taşın altına koymak zorunda!
 Yok, öyle ben refah içinde yaşayayım senin her yerden önünü keseyim, terörü başına ben musallat edeyim, silahı ben satayım, teröristini ben kucaklayayım ama sen sırtlan dünyanın yükünü!
Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan AB Parlamentosu’na seslenerek “ daha ileri giderseniz sınır kapıları açılır “ dedi. Bence geç bile kaldık!
Çünkü bu hızda üremeye devam ederlerse 10 seneye kalmaz Suriyeliler bizi kapıya koyar!
---
Malum geçen hafta çok tartıştık çocuğa tecavüz edene evlilik ile özgürlük hakkı verilmesine dair tasarıyı. Hiçbir haklılığı olmayan yasa neyse ki oluşan kamuoyu baskısı ile geri çekildi. Tabi bu saçmalığı fırsata çevirmeye çalışan, konuyu çarpıtan, olayla ilişkilendiren bazı kendini bilmezler durumdan istifade İslam’a ve Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v)  de de saldırıp durdular.
Doğan kız çocuklarını diri diri gömen bir ümmete gönderilen ve o çocukları ölümden kurtaran Hz. Peygamberin altı veya dokuz yaşındaki Hz. Ayşe ile evlendiği iddiasını yinelemeleri sonucunda İhsan Eliaçık Hocanın bu konu ile ilgili vermiş olduğu bir demeci yayınlamak istiyorum.
“ Deniliyor ki; İslam Peygamberi çocuk yaşta bir kızla evlenmiştir, yaşı altı veya dokuz idi diyorlar. Bu iki açıdan yanlış, bunu ispat ediyoruz. Bir, matematiksel açıdan: Hz. Ayşe ve ablası Esma, ikisi de Hz. Ebubekir’in kızlarıdır. Esma yüz yaşında yetmiş üçüncü hicri yılda ölmüştür. Yani Medine’ye geldiklerinde. 100-23= 27 yaşındadır. Ayşe, Esma’dan on yaş küçüktür. Yani 17 yaşındadır. En az 17 yaşında. İkincisi Araplar arasında bir gelenek var. Araplar kadınların yaşını, dünyaya geldiklerine göre değil, ay hali oldukları yıla göre söylerlerdi. Hz. Ayşe, “ Peygamber benimle evlendiğinde 6. Veya 9. Yılımdaydım ” demesi, ay hali görmeye başlayalı 6 veya 9 yıl olmuştu demektir. Dolayısı ile Ayşe 12+6=18 veya 12+9=21 yaşında demektir. Hz.Peygamber, Hz. Ayşe ile evlendiğinde, Ayşe en az 17 veya 21 yaşındadır. Ayşe genç bir kızdır ve Peygamberden önce de başka biri ile nişanlılık geçirmiştir. Peygamberlik inince “ Ayşe’nin babası Hz.Ebubekir dinimizden çıktı” diye Ayşe’nin nişanı bozuluyor, bundan sonra Hz. Peygamber ile evleniyor. Yani Hz. Ayşe başından nişanlılık geçmiş bir yetişkindi, çocuk değildi. ”