Bu satırları yazarken bugünlerde çok düşünüyorum, bazen utanıyorum, sıkılıyorum, inanın zor geliyor bana. Kaptırdık kendimizi yeni dizilere, yeni filmlere, belgesellere. Trabzonspor’un fileyi geçmeyen toplarına, bir türlü alamadığımız üç puanına kaptırdık kendimizi.

Hayatın akışına olur olmaz bıraktık kendimizi. Öyle bıraktık ki sınırlarımızda destan yazılırken bizler dizi izlemekle, senaryoları yorumlamakla meşgul olduk. Ayrım yapmıyorum ben de bu duygusuz akışların içerisindeyim.

Bu hafta ben de o meşhur diziyi yazacaktım aslında, reyting rekorları kıran o Karadeniz dizisini. Tam yazıya odaklanmışken şehit haberleri düştü ajanslara. Yine bir an düşündüm ve duraksadım. Ne ayıp dedim kendi kendime. Şanlı Mehmetçik kış günü Burseya Dağına Al Bayrağı dikip destan yazarken ben burada sıcak koltuğumda oturup diziyi yazacaktım.
Hatay’da yörük çadırında yaşayaşan Yörük Anne kestiği kurbanın kanını dualar edip Zeytin Dalı Harekatına katılan askerlerimizin alnına sürerken ben dizi ile ilgili görüşlerimi yazacaktım. Yalan yok, bağdaştıramadım kendimle en azından şimdilik vazgeçtim.

Bir tarafta bizler günlük hayatımıza devam ederken, diğer taraftan da sınır ötesinde bizler sıcak yataklarımızda huzurla uyuyalım diye ölümü düğün yapmış Mehmetçik operasyonlara devam ediyor. Elbette duyarsız değiliz fakat sıcağı sıcağına destan dururken dizi ile ilgili yazmak ağır geliyor bana. Afrin Şehitleri ve kahramanlarımızın hayat hikayeleri gözümüzün önünden geçerken diziyi izlemek, yorumlamak zul geliyor bana.

Öyle dizilerdeki gibi “komşu kızını zapteyle” diye bağıran bir ordumuz da yok. Gerçekte olan  Afrin’in dağlarına bayrak dikip Ezan okuyan, ölümü öldürüp Kızılelma’ya yürüyen bir ordumuz var. Yaralı olsa bile birbirinin elini sımsıkı tutup birbirinden güç alan Mehmetçiklerimiz var.

Ölürsek Cennet bizim kalırsak devlet bizim deyip operasyonlara kararlılıkla devam eden Mehmetçik, sınır ötesinde teröristleri temizlerken ülkede bizlere de düşen görevler vardır. Hiç bir şey yapamazsak bile 86 yaşında Zeytin Dalı Harekatına katılmak için askerlik şubesine müracaat eden Giresunlu Yakup dede gibi olmalıyız.

Afrin’in dağlarında destan yazan kahraman askerlerimize elleriyle dolma saran, kazak ören Hatay Hassa’daki ev kadınlarının bilincinde olmalıyız. Elbette savaşta değiliz ama bizler de askerimize her türlü maddi ve manevi destek olmalıyız.

Şehit Piyade Astsubay Üstçavuş Musa Özalkan henüz doyamadığı 5 aylık kızını ve 2 yıllık eşini bu dünyada bırakıp giderken bile, şehit olursa devletten ailesine verilecek parayı, Telafer’deki  çocuklar için anaokulu kreş veya kültür merkezi yaptırmak isterken bizlerin zevki sefada bulunması ya da tembellik yapması çok düşündürücü geliyor bana.
Unutmayalım; bizler dünya gündemini, dizileri, derbi maçları takip ederken bizler için sessizce toprağa düşüp bu topraklar için can verenler var. Hiç bir şey elimizden gelmezse onlara layık olmaya çalışalım. Rabbim Ordumuzu ve güvenlik güçlerimizi her daim muzaffer eylesin.