Türkiye’de de sayısız kadın cinayetleri, yaralama, darp, taciz vb. vakaları görülüyor.
 
‘Karısını doğradı’ nevinden çok sayıda başlıklar hafızalarda ve haberin mutfağında bizlerde bu başlıkları kullanıyoruz.
 
Kırıkkale'de eski eşi Emine Bulut'u küçük kızının gözü önünde bıçaklayarak öldüren Fedai Varan’ı mahkeme dün ömür boyu hapis cezasına çarptırdı.
 
Ne olması gerekir, çağ değiştikçe insanların tahammül katsayısının artması, hoşgörü ve anlayışın daha da derinleşmesi lazımdı.
 
Her nedense böyle olmuyor.
 
İncir çekirdeğini doldurmaz bahanelerle savunmasız kadınlar, çocuklar ya bir cinnete, ya tahammülsüzlüğe kurban gidiyor.
 
Türkiye’nin senelerdir çözemediği adeta kangrenleşen sorunları var.
 
Her türlü terörizmle mücadele ediyoruz.
 
Trafik terörü ve uyuşturucuda sürekli canımızı yakan gerçekler.
 
Kadına yönelik şiddet de böyle.
 
Her gün televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada böyle yığınla haberler var.
 
Ya haber olmayanlar, duyulmayanlar.
 
2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’un yürürlüğe girmesinden bu yana kadınların korunma talebi her geçen yıl artmış.
 
Kadına şiddet rakamları artarak çıkışa geçmiş.
 
Her ne ceza verilirse verilsin, caydırıcılık işlemiyor, toplumdaki güven bunalımı sadece aile içi anlaşmazlıklara değil her alana sirayet ediyor.
 
Sadece erkeğin kadına şiddeti yok, gençler dahi birbirlerine pek değişik sebeplerle katlanamıyor.
 
Öfkesini bir şekilde dışa vuruyor.
 
Trabzon’da üniversiteli öğrencilerle ilgili kararı geçtiğimiz günlerde de okuduk.
 
Doktorlara olan şiddeti konuşuyoruz, doktorların birbirlerine bıçak çektiğine şahit oluyoruz.
 
Bir toplum mozaiği böylesine nasıl oluyor akıl alır değil doğrusu.
 
Devletin her türlü koruma tedbirine, cezaları arttırmasına rağmen kadınlarımız neden sahipsizler?
 
Şehirlerin kozmopolit oluşuna verebilirsiniz belki, en fazla kadın cinayeti İstanbul, İzmir, Adana, Ankara, Gaziantep, Antalya’da işlenmiş.
 
Peki çözüm ne?
 
Varolanların üzerine ne koymamız gerekiyor?
 
Yetiştirdiğimiz çocuklar, üniversitedeki gençlerimiz hangi değer ilkeleriyle yetişiyorlar?
 
Türk toplumu ki, kutsal değerlerinde, ‘Onlardan biri veya ikisi yanında yaşlanınca onlara öf bile deme’ diyor.
 
Trabzon Ünivresitesi’nde bazı öğretim üyeleri Ankara’ya toplantıya geldiler.
Emekte Karadenizlilerin buluşma yeri olan bir pastanede tesadüfen arkamıza oturdular. Trabzon Çaykaralı bir kardeşimiz de yanımıza eğildi, ‘Hoşgeldiniz’ dedi.
 
Öğretim Üyelerinin ve Genel Sekreterin katılacağı Toplantının amacını anlattı ve devam etti:
‘Sayın Cumhurbaşkanımız sadece milli sanayi değil aynı zamanda milli ve manevi değerleri güçlü bir türk toplumu oluşturmak istiyor. Geçmişi bilen geleceğe hedef koyan manevi değerlere bağlı milli bir gençlik. Gelecek yıllarda Üniversite rektörleri de bu hedefe ışık tutacaklardan atanacaklar.’
 
İhtiyaç var mı?
 
Var.
 
Gençlik okumuyor. Gençlik derse girmiyor.
 
Gençlik gününü kafeteryalarda geçiriyor.
 
Ben inanıyorum ki gelecek neslimiz gençliğin ve kadının öne çıktığı bir nesil olacak.
 
Geleneksel aile değerlerimizi yeniden kuşandığımız, kadınlarımızın eziyet ve cefa görmediği, Gençlerimiz çözümler ürettiği günleri göreceğiz.