Kur’an Kursu Öğretmenlerine Pedagojik Formasyon Gerekliliği
 
Ülkemizde öğretmenliğin, herkesçe yapılabilen bir iş olarak kabul edildiği bilinmektedir. Çünkü “Bilen öğretir.” anlayışı, genel kabul gören bir anlayış olarak bilinmektedir.  Bu durum böyle olmakla birlikte, Türk Eğitim Sistemi’nde ortaya çıkan değişim, öğretmenlik mesleğinin yasal olarak bir “uzmanlık mesleği” olduğunun tescil edilmesi sonucunu doğurmuştur. Nitekim 1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. Maddesi; “Öğretmenlik, Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” biçiminde yazılmıştır. Bu, öğretmenlik mesleğinin statüsü ve değeri bakımından önemli bir gelişmedir. Bir uzmanlık mesleği olan öğretmenliğin üç alanla ilgili yeterlikleri gerektirdiği keyfiyeti ilgili maddede açıklanmıştır. Bu yeterlik alanları şöyle ifade edilmektedir: “Genel kültür”, “Özel alan eğitimi(alan bilgisi)” ve “Pedagojik formasyon”. Pedagojik formasyon, herhangi bir alanda bilgi sahibi olan bir kimsenin, bilgisini öğretirken, nasıl öğreteceğini bilmesi ve bu bilgisi doğrultusunda öğreticilik yapması anlamına gelir. Pedagojik formasyon, bir bilim olup, öğreticiliğin kalitesini belirleyen önemli bir alan olarak bilinmektedir.

Kur’an Kursları, Türkiye’de Kur’an öğretimini sürdüren en önemli kurumların başında gelir. Bu kurumların amacı, Kur’an’ın yüzünden okunması ve ezberletilmesidir.  Yani bu kurumlar, Kutsal Kitabımızın öğrenilmesi, ezberlenmesi gibi önemli bir işleve sahiptir. Bu kurumlar da bir eğitim-öğretim kurumudur. Böyle bir kurumda pedagojik formasyonlu öğreticilerin olmaması, bu kurumların işlevselliğine gölge düşürmektedir. Aynı zamanda, burada, yukarıda sözü edilen kanun maddesinde belirtilen öğretmenlik mesleğinin ruhuna da aykırı bir durumun olduğu anlaşılmaktadır.

Bir çocuğa salt Kur’an öğreterek, ezberleterek onu kâmil insan yapamazsınız. Çünkü insan, çok boyutlu bir varlıktır. İnsan sosyal, psikolojik, duygusal, zihinsel bir varlıktır. Bütün eğitim kurumları, insanın bu özelliklerine hitap etmek zorundadır; Kur’an Kursları da. Pedagojik formasyonu olmayan öğreticilerin, insanın bu boyutlarına hitap etmesi zor, hatta imkânsızdır. Kur’an Kurslarında öğrenim gören çocukların duygusal eğitimini nasıl sağlayacağız? Onları nasıl sosyalleştireceğiz? Hatta onların psikolojik durumlarını nasıl normalleştireceğiz? Yoksa bu kurumlarda okuyan çocukları “robot” mu zannediyoruz?

Hatırlıyorum. İlkokula giderken saat 9’da başlayan okula saat 7’de giderdim. Çünkü okulu seviyordum. Ama hafta sonu gittiğimiz mahalle mescidine zorla giderdim, gitmek istemezdim. O zamanlar bunun sebebini açıklayamıyordum. Şimdi anlıyorum niçin mescidi sevmiyordum. Çünkü saat 9’dan saat 12’ye kadar bir karanlık odada oturmak zorundaydık; teneffüs yok, en küçük bir oyun, vs. yok. Kim hoşlanır bu ortamdan? Denilebilir ki, mahalle mescidindeki pedagojik formasyonu olmayan öğreticiler, bana itici ve sevimsiz gelmesinden dolayı ben, bu mescide gitmeyi sevmiyordum. Haksız mıydım?

Kur’an Kursları’ nın fiziki mekânları günümüzde göz kamaştırıyor. Ama “iki gönül bir olmazsa” bu fiziksel konforun hiçbir anlamı olmaz. Burada sağlıklı insan ilişkileri ve iletişimin en üst düzeyde olması gerekir. Buralarda “öğrenci merkezli eğitimin” hayata geçirilebilmesi için öğreticilerin, pedagojik formasyon alanında eğitilmeleri büyük bir zorunluluktur.