Başkanlık sistemi tartışmaları yeni bir ayrışmaya doğru gidiyor.
 
İster istemez bu kutuplaşma olacak, olmamasını temenni ederiz, olması gereken ve milletimizi de güçlü kılacak olan bu olsa da, ok yaydan çıktı süreç kaçınılmaz.
 
Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan’a taslağı ‘’Geri gönder’’ çağrıları olsa da bu pek mümkün gözükmüyor.
 
Nisan ayı içinde AK Parti ve MHP’nin mutabakatıyla sandık kurulacak.
 
Muhalefet değişen anayasa maddelerine şiddetle karşı duruyor.
 
MHP kendi içinde bölünmüş durumda. 1 Kasım sonrası yönetimi ele alamayan muhalif kanat baltaları bir kez daha çıkardı.
 
Bahçeli’nin parti içinde yaşanan bu bölünmeye ve Aydınlık grubundan gelen eleştirilere tepkisi çok sert oldu.
 
Bahçeli, Erdoğan’ın yanında yer alacaklarını söyleyerek kestirip attı.
 
Şu olacak; millet anayasa taslağının içinde ne olduğunu, neyin değiştiğini bunun geleceğe nasıl yansıyacağını öğrenmeden bu hizipleşme ortamında sandığa gidecek.
 
Meclis’te birbirini anlamayan, anlamak istemeyen, tahammüle sıfır tolerans gösteren vekiller kavga ederken halk ne yapsın?!?
 
‘’Evet’’çiler, ‘’hayır’’cılar birbirlerinin gittikleri camiye, çayocağına, derneklere, vakıflara gitmeyecek mi?
 
Bu noktaya mı gidiyoruz?
 
Yeni bir 28 Şubat kamplaşması, ispiyonlama günlerini mi yaşayacağız.
 
Allah muhafaza!
 
15 Temmuz’da millet olma şuurunu yeniden yaşayan Türkiye, bu kadar kısa zamanda bir elmanın iki yarısıyken nasıl bir atmosferin içine giriyor?
 
Siyaset kurumu istenilen hedefe ulaşmak uğruna tavşana kaç tazıya tut mantığından artık vazgeçmeli.
 
Cumhurbaşkanlığı Sistemi tartışmaları fitne üretme mekanizmasına dönüşmemeli.
 
Türkiye, içerde ve dışarda bir yığın sorunla uğraşırken, ekonomide diz çöktürülmeye çalışılırken başta siyaseten birlik olunması gerekirken sağ-sol kavgası gibi bir kavgaya tutuşmak bizi güçlü kılmayacak.
 
Geçmişte kılmadı, bugün de kılmaz.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, beka meselesi dediği, istiklal mücadelesi dediği söylemlerin tamamına katılıyoruz.
 
Zaten böyle olmasaydı, ne 7 Şubat MİT krizi, Ne Gezi, ne 17/25 Aralık, ne 15 Temmuz, ne Suriye Meselesi, ne de metropollerde patlayan bombalar olmazdı.
 
Önemli olan beka ve istiklal mücadelesini verirken halkın tamamını olmasa da çok büyük çoğunluğunun devlete olan güvenini yeniden tesis edebilmek.
 
15 Temmuz’dan sonra herkes için yeni bir fırsat doğmuştu.
 
Parti liderleri aynı fotoğrafta buluşurken, vatandaşın ‘’bakın görürsünüz en yakın zamanda yine kavga ederler’’ düşüncesi haklılık kazandı.
 
İktidar da muhalefette birbirini teröre payanda olmakla suçluyor.
 
İki yanlıştan bir doğru çıkmaz.
 
Seçimde halk iradesini kullanacak.
 
Tabanı kamplaştırmak ve safları sıklaştırmak bir seçim stratejisi olabilir.
 
Benim söylemek istediğim toplumumuzda gerginliği minimize ederek, geleceği birlikte tasarlayabilmek.
 
Siyasette nefret dili topluma bir şey kazandırmıyor.