BİR DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETMENİ ANLATIYOR

Alanımda çok iyi olduğuma olan inancım, yıllar geçtikçe daha da artıyordu. Artık öğretmenliğimiz onuncu yılını yaşıyordum. Birçok kez teftiş geçirdim. Bunun için müfettişlerin okula geldiğini öğrendiğim zaman, oldukça rahattım. Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeniydim. Dördüncü derse girmiştik. Dersin 15 dakikası geride kalmıştı. Gelen giden henüz yoktu. Gerçi, çok da önemli değildi. Çünkü müfettiş gelecek diye dersimi özel bir biçimde işleyecek değildim; kendime güvenim tamdı. Projeksiyonu kurmuş, teknoloji eşliğinde dersimi işliyordum. Öğrencilerin derse aktif katılımı, beni daha da şevklendiriyordu. Biraz sonra kapı çaldı. Gelenin kim olduğunu tahmin etmem zor olmadı; beklediğim gibi, müfettiş geldi. Müfettişi karşıladıktan sonra, sınıfa dönerek, kendimden emin bir şekilde dersime devam ettim. Öğrencilerde fikirleri ve sorularıyla derse katılıyor, bana eşlik ediyorlardı. Netice itibariyle, yaşanan oldukça verimli bir ders süreciydi. Konunun sonuna gelmiştik. Müfettiş; “Hocam dersiniz bitti, sanırım.” dedi. Ben de; “Evet, sayın müfettişim, ders bitti.” dedim. Müfettiş; “Oldukça aktif bir ders süreci yaşadım sayenizde, size ve öğrencilerinize teşekkür ederim.” diye karşılık verdi.

Bu cümle, benim ve öğrencilerin çok hoşuna gitti, keyif aldık bu sözden. Ben de öğrencileri öven sözlerle konuşmayı sürdürdüm. Derslerde kullandığım farklı yöntem ve tekniklerin, verdiğim proje ve performans ödevlerinin nasıl da işe yaradığını, büyük bir iştahla müfettişe anlatıyor, bu okulda çalışmaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek için doğru cümleler seçmeye çalışıyordum. Bu cümleler bence müfettişi de memnun etmişti. Arkasından ağzımdan; “Sayın müfettişim, dilerseniz öğrencilere dualar, dini kavramlar veya bunların yorumları ile ilgili sorular sorabilirsiniz.” cümlesi çıktı. Müfettiş de; “Madem bu kadar özgüveni yüksek bir tavır ve duruş sergiliyorsunuz, öğretimsel anlamda birçok şeyi yaptığınıza inanıyorum, o zaman, izin verirseniz, dersinizin bir kısmı da ahlakı ilgilendirdiğinden bu boyutla ilgili size katkı sağlayayım.” dedi. “Tabii, memnun olurum.” diyerek karşılık verdim. Ahlak ile ilgili nasihat etmesini beklerken sınıfa şöyle bir soru yöneltti: “Çocuklar, bu sınıfta hiç küfretmeyen, arkadaşına lakap takmayan bir öğrenci gösterebilir misiniz bana?” Sınıf bir anda buz kesti. Sınıftan bir öğrencinin ismi söylendi.  Ona da bazı öğrencilerin itirazları gecikmedi. “Hayır, hocam, bana çok lakap takıyor, hiç ismimle çağırmıyor ve çok küfrediyor.” diye öğrenci itirazları sınıfta yükseldi.

Dersimden 100 alan öğrenciler, kısa ve basit bir ahlak dersinden sıfır çekmişlerdi. Bu, benim dersim için büyük bir yıkımdı. Ahlakın edebiyatını yapmışım, ama ahlaklı olmalarını sağlayamamışım. Bu duyarlılığı çocuklara kazandıramamışım. 10 Yıllık maslak hayatımda çok teftiş görmüştüm. Ama ilk defa böyle bir uygulama ile karşılaşmıştım. O kadar etkilenmiştim ki, sinirlerim boşaldı. Dersten sonra hüngür hüngür ağladım. Ama gerçekten bazı klişelerimin sorgulanması noktasında isabetli bir denetim geçirmiştim. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi öğretiminin, sadece bazı terimleri ve duaları ezberletmek, projeksiyon, vb. araç-gereçlerle, geniş katılımlı ders işlemek olmadığının farkındalığını yaşamam için bu uygulama benim ve kendi zümre başkanı olduğum öğretmenler için bir dönüm noktası mesabesindeydi.
Bu örnek olaydan öğretmenlerin alacağı çok hisseler yok mu?